KÖLENİN GÖSTERDİĞİ KERAMETE ŞAŞTI KALDI

Abdülvahid Bin Zeyd meşhûr hadîs, fıkıh âlimi ve evliyânın büyüklerinden. Tebe-i tâbiînden olup, Basra’da yaşamıştır. Künyesi Ebû Beşr el-Basrî’dir. Doğum ve vefât târihleri kesin olarak bilinmemektedir. 793 (H. 177) veya 802 (H. 186)’de, bir rivayete göre de 805 (H. 189) senesinde vefât etmiştir.

Şöyle anlatmıştır:

   Bir defâsında Eyyûb Sahtiyânî ile bir yolculuğa çıkmıştık. Şam’a doğru bir müddet yol aldıktan sonra siyah renkli bir köleye rastladık. Bir odun dengini sırtına alıyordu. Köleye: “Senin sâhibin kimdir?” dediğim zaman; “Benim gibi bir kul!” cevabını verdi. Aslında, benim asıl sâhibim Allahü teâlâdır demek istedi. Sonra başını kaldırıp; “Ey yüce Rabbim! Şu odunlar altın olsun. Bunları altına çevir.” diye duâ etti. Bir de baktık odunlar altın olmuş!
   Bize bakıp; “Görüyorsunuz değil mi?” diye sordu. “Evet görüyoruz.” dedik.
   Sonra tekrar; “Allah’ım bu altınları tekrar odun haline çevir.” diye duâ etti. Duâsı kabul olunup tekrar odun halini aldı. Sonra; “Âriflere sorunuz şüphesiz onların şaşılacak halleri bitmez, tükenmez.” dedi. Eyyüb Sahtiyânî de şöyle demiştir: “Kölenin bu hâlinden ve sözünden dolayı hayretler içerisinde kaldım ve son derece mahcub olup utandım.”
   Sonra köleye; “Yanında yiyecek bir şeyler var mı?” dedim. Bu sözüm üzerine eliyle işâret etti. Bir de baktık ki, önümüze bir cam kap içerisinde bal geldi. Balın rengi kardan beyaz, kokusu miskten güzeldi. Bize; “Yiyiniz! Allahü teâlâya yemin ederim ki, bu bal arının yaptığı bal değildir.” dedi. Hayâtımızda bu baldan daha tatlı ve lezzetli bir şey yememiştik. Bu işe çok şaştık. Köle sonra bize:
   “Allahü teâlânın yarattığı böyle hallere şaşanlar ârif değildir. Kim bu işlerden dolayı şaşarsa, Allah’tan uzaktır. Kim de bu hârikulâde işleri görerek bu sebeple ibâdet ederse, şüphesiz o da câhildir.” dedi.

ARİF NİNE
   Yine şöyle anlatmıştır: Bir defâsında Beyt-i Mukaddese gitmek üzere yola çıktım. Fakat yolu şaşırdım. Nereden gideceğimi bir türlü bilemedim. Bu şaşkın halde karşıma bir kadın çıktı. Bana yaklaştı; “Ey garib kimse, yolunu mu şaşırdın?” diye sordu. Sonra: “Allahü teâlâyı tanıyan kimse nasıl garib olur? O’nu seven nasıl yolunu şaşırır?” dedi. Sonra da bana elindeki değneği uzatıp; “Bu asânın ucundan tut, önümden yürü.” dedi. Asânın ucundan tutup önünde yürümeye başladım. Yedi adım kadar yürüdüm ve kendimi Mescid-i Aksâ’da buldum. Gözlerimi oğuşturarak kendi kendime; “Herhalde yanlış görüyorum, nasıl olur?” dedim. Bunun üzerine bana yol gösteren kadın; “Ey kişi! Senin yürüyüşün zâhidlerin, benimki de âriflerin yürüyüşüdür! Zâhid yürüyerek, ârif ise uçarak gider. Yürüyerek giden uçarak gidene nasıl ulaşabilir?” dedi ve gözden kayboldu. Onu bir daha hiç görmedim.

PAYLAŞ