MEVLİT GECESİ NEDİR – MEHMET TALU

   İnsanlığın dirilişinde, karanlıktan aydınlığa çıkışında ve katılaşmış kalplerin yumuşamasında çok önemli bir yere sahip olan, böyle şerefli ve mübarek bir gün vesilesiyle bütün Müslümanları tebrik ediyor, kalplerindeki mevcut Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisinin daha da çoğalmasını, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisinin bütün gönüllere sirayet etmesini ve kök salmasını Yüce ALLAH’tan niyaz ediyorum.

   Yüce Rabbimizin lütuf ve keremi ile pek şerefli ve mübarek olan bu geceyi idrak etmiş bulunuyoruz. Kudsiyetiyle gönüllerimize feyiz ve bereket bahşeden Mevlid kandilini tekrar idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşamaktayız. Yüce Rabbimize sonsuz şükürler ve hamd ü senalar olsun. Mevlid Kandili Müslümanların, sınırsız af ve merhamet sahibi olan Yüce ALLAH’a sığınarak günahlardan arındıkları, ilahi lütuf ve bereketlere eriştikleri müstesna zaman dilimlerinden birisidir.

   Mevlid Gecesi, bütün İslâm âleminin mukaddes kabul edip ihya ettiği en mübarek gecelerden biridir. Yüce Yaratıcının insanlığa gönderdiği en son rahmet elçisi, İlahi vahyin son ve tamamlayıcı halkası Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin ALLAH’tan getirdiği ilahi daveti, mesajları anlamak, sünnetini ve O’nun bu doğrultuda ortaya koyduğu örnek ahlâkı özümsemek, O’na duyulan derin sevgiyi gönüllerden sözlere ve toplumsal bilince aktarmak amacıyla asırlardır Müslümanlar O’nun dünyaya gelişini Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır.

Mevlid Gecesi’ni yücelten husus:

Hiç şüphe yok ki vakitler aslında birbirine eşittir. Bir vakit diğer bir vakitten kendiliğinden üstün olamaz. Öyleyse bir vaktin diğer vakitlerden daha şerefli ve faziletli olması mutlaka o vakitte meydana gelen bir yüce işten ve mübarek bir olaydan kaynaklanmaktadır. Zaman ve mekanlar kendilerinde meydana gelen büyük ve önemli olaylarla değer kazanırlar. Mevlid Gecesi’ni, bu derece yücelten husus: Hakkında:

“Resûlüm! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”1

“Ey Peygamber! Biz seni hakikaten hem bir şahit, hem bir müjdeleyici, hem bir uyarıcı ve hem de ALLAH’ın izniyle ALLAH’a bir davetçi ve nûrlar saçan bir kandil olarak gönderdik. Müminlere müjde ver ki! Onlara ALLAH’tan büyük bir lütuf, büyük bir mükafat vardır.”2 ayet-i kerimelerinde buyrulduğu üzere alemlere büyük bir rahmet, bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderilen Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimizin doğduğu gecenin yıldönümü olmasıdır.

14 asır evvel böyle bir gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan insanlığın hayat ufkunda ilâhî bir nur doğmuş oluyordu. Şair ne güzel söylemiş:

“Envar ile kâinat doldu,
İşte bu gece sabah oldu.”

Bu gece, Peygamberlik zincirinin son halkasını teşkil eden Sultan-ı Enbiya geldi.
Bu gece, yaratılışça, akılca ve ahlâkça insanların en güzeli ve en mükemmeli olan Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz geldi.
Bu gece, kalbleri fetheden, gönüllerde marifetullah ışıklarını yakan Habîb-i Kibriya geldi.
Bu gece, şirk, yerini tevhide bıraktı.
Bu gece, dünyayı saran ve beşeri kıvrandıran zulüm ve haksızlık bulutları parçalandı.
Bu gece, beşeriyet hürriyetine kavuştu.
Bu gece, cehaletin kuyusuna yuvarlanan ve vahşet çukurlarında can vermekte olan insanların yolları ilim ve irfan nuru ile aydınlandı.
Bu gece, uçuruma doğru hızla yol alan toplum yön değiştirdi.
Bu gece, alemlere rahmet, kalplere merhamet saçıldı.

Bu mübarek geceyi imanlı şairimiz merhum M. Âkif Ersoy ne güzel dile getiriyor:

MEVLİD-İ NEBİ

Ne lâhûtî geceymişsin ki teksin sermediyyette;
Meşîmenden doğan ferdâya hayrânım, ne ferdâdır!
Işık nâmıyle vicdanlarda ondan başka bir şey yok
O bir sönsün, hayât artık müebbed leyl-i yeldâdır.
Perîşan sözlerimden bıkma, hoş gör, yâ ResûlALLAH,
Kulun şeydâdır amma, açtığın, vâdîde şeydâdır!

   Hazreti Peygamber (S.A.V.) Efendimizin dünyaya teşrif ettikleri zamanın halini, büyük bir vecd ve heyecan içinde bize tasvir eden imanlı büyük şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un “Bir gece” adlı emsalsiz şiirini buraya aynen alıyoruz:

BİR GECE

On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî:
Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kerre de, ma’mûre-i dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin,
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi!
Alemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep;
Medyun ona cem’iyyeti, medyun ona ferdi.
Medyundur o ma’suma bütün bir beşerriyet…
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

   İşte Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, böyle bir zamanda dünyaya gelmişti. Bu gecenin sabahı gerçekten de nurlu, feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Hz. Adem (A.S.) ile başlayan tevhid inancı yeniden canlanmış, cehalet ve sapık inançlarla kararan ruhlar, bu doğuşla aydınlığa kavuşmuştu.

   Bir fazilet güneşi ve hidâyet meş’alesi olan sevgili Peygamber (S.A.V.) Efendimizin gönderilişi, Yüce ALLAH’ın bütün insanlara bahşettiği en büyük nimetlerinden birisidir.
  O Peygamber ki, bize, ahlâkî faziletleri bizzat örnek olmakla, talim etti. Tereddütsüz söyleyebiliriz ki, bugün insanlık namına, hak, adalet ve ahlâk adına her neye sahib isek hepsi O fazilet güneşinin eseridir. Nitekim merhum Mehmed Âkif:

“Dünya neye sâhipse O’nun vergisidir hep,
Medyûn O’na cem’iyyeti, medyûn O’na ferdi,
Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet,
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.” demiştir.

   Bir de merhum Âkif’in: “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” isimli na’tını okuyalım… Hem de ibretle… Şöyle ki: Osmanlı Devleti çatır çatır çökmektedir; önceleri kendi hakimiyeti altında olan, Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ gibi küçücük devletlere yenilmiştir. Her gelen, İmparatorluktan bir parça koparıp gitmektedir. Artık devletin kurtulması için tek ümit kalmamıştır. Büyük Şair Mehmet Âkif Ersoy bu günleri yaşamakta, için için ağlamaktadır. Âkif’e göre yalnızca bir kurtuluş yolu vardır; tarihimizin unutulmaz zaferlerini oluşturan iman ruhuyla yeniden canlanmak, modern tekniğin buluşlarından yararlanarak bütün bu karanlıkları yarıp geçmek… İşte, o günlerin acılarında aranan umutları, önümüze seren na’at… İbretle okuyalım!..

PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,
Aylar bize hep Muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi…
Eyvah, o da leyl-i matem oldu!
Âlem bugün üç yüz elli milyon
Mazluma yaman bir âlem oldu:
Çiğnendi harîm-i pâki Şer’in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minâre ebkem oldu.
ALLAH için, ey Nebiyy-i ma’sûm,
İslâm’ı bırakma böyle bîkes,
İslâm’ı bırakma böyle mazlûm.

Mevlid gecesini yine, merhum Âkif’ten okuyalım:

LEYLE-İ MEVLİDİ’N-NEBİ ALEYHİSSELAM

Zulmette kalan zemîn-i Şark’a
Saçtın yeniden semâ semâ nûr;
Bir feyz-i azîm var ki sende
Hayran ona bir sabâh-ı mahmûr!
Ey leyl devâm edip gideydin:
Ferdâyı da nûra kalbedeydin!

LEYLE-İ MEVLİD’İN-NEBÎ (S.A.V.)

On dört asır evvelki meşîmen senin ey leyl,
Bir nûr-i semâ-pâre doğurmuştu, değil mi?
Âğûşunu bir aç: Görelim tayfını olsun…
Sînende nihandır, sanırım, yâd-ı yetîmi.
Yâ Râb, o harîminde yüzen dürr-i yetîmin
Tâ haşre kadar şer’i yetîm olmasın… Âmin!
Mevlid Gecesi’ni nasıl tebcil ve ihya edelim?…

Elhamdülillâh bir Mevlid gecesi’ne daha kavuştuk. Gerçekten hem fert ve hem de ümmet olarak, ALLAH Teâlâ’nın sınırsız afv ü mağfiret, yardım ve bereketinden istifade etmek üzere, bu mübarek geceye erişmenin heyecan ve mutluluğunu yaşıyoruz. Mevlid gecesi; iman, ibadet ve düşünce bakımından insanın kendisini yenilemesi, geçmişini muhasebe etmesi, geleceğini planlaması ve ümitlerini tazelemesi için önüne konulan büyük bir fırsattır. Binaenaleyh bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Bu mübarek gecede, ALLAH Teâlâ’nın emir ve yasakları doğrultusunda; Hz. Peygamber (S.A.V.)in tavsiyeleri ışığında ruhumuzun gelişmesi ve olgunlaşması için düşünce ve davranış biçimlerimizi gözden geçirmeliyiz. İçimizdeki manevi duyguların sesine kulak vererek, günahlarımıza tevbe etmeyi, kendimiz, ailemiz, ülkemiz ve bütün Müslümanlar, insanlık için ALLAH Teâlâ’ya dua ve niyazda bulunmayı ihmal etmeyelim.

Diğer kutlu zamanlar gibi Mevlid gecesi de, hayatımızın çok hızlı seyreden akışı içinde geçmişimizi değerlendirerek gafletle geçen günlerimizi sorgulama, unutarak ve bilmeyerek işlediğimiz hatalara tevbe edip af ve bağışlanma dileme zamanıdır.

4
Mevlid gecesi, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin şefaatini niyaz etmek için çok muvafık bir zamandır. Bu güzel fırsatı ganimet bilmeli ve kaçırmamalıyız. Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize ve O’nun kurtarıcı mes’ut edici önderliğine imanımızı tazeleyelim. O’nun hayatını, emirlerini ve tavsiyelerini okuyarak, dinleyerek öğrenelim. Böyle mübarek fırsatlardan faydalanıp afv olunmamıza vesile olacak hayırlı işlerle meşgul olalım. Günah sayılan hareketlerden sakınalım. Bu gecede yapacağımız dua ve ibadetlerimizin muhakkak kabul olunacağına ve ALLAH Teâlâ’nın biz kullarına olan lütfu, ikram ve izzetinin bol olacağına inanarak bu geceyi ihya etmeye gayret gösterelim. Bu fırsat bir daha insanın eline ya geçer, ya geçmez. Hani dedelerimiz, ninelerimiz! Hani annemiz, babamız! Hani dostlarımız, kardeşlerimiz! Hani geçen sene aramızda bulunan dost ve ahbablarımız. Nereye gittiler? Niçin aramızda yoklar? Unutmayalım ki, onları sinelerine çeken kara toprak yakında bizi de çekecek… Binaenaleyh bu mübarek Mevlid gecesini derlenip toparlanmamıza vesile kılmalıyız.

Bu kutsal geceyi ve gündüzünü sakın gafletle geçirmeyelim, bu geceyi ihyâ etmeye gayret edelim. Gecenin ihyâ edilmesi için tecrübelerime dayanarak bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum:

1- Gece uykusuz geçirileceği için, çok ibadet edileceği için, gündüz bir miktar uyunursa geceye takviye olur. O’nun için Mevlid gecesi olmadan önceki gündüzde, şöyle kendimizi ibadete daha iyi hazırlamak için uyumanızı tavsiye ederim; bu bir…

2- Mevlid gecesinde, “Radyo, televizyon seyredeceğim, evde takip edeceğim.” filân diye düşünmeyin, mutlaka bir camide olun! Çünkü camide olmak ile evde olmak arasında çok büyük farklar var… Camide kılınan namaz, evde kılınan namazdan yirmiyedi kat daha sevaplı, eğer mescid ise… Cuma namazı kılınan büyük cami ise, elli kat sevaplı… Bir de camiye giderken, gelirken attığın her adımdan insanın bir günahı affoluyor, bir hasene kazanıyor, bir derece de terfi ediyor, rütbesi yükseliyor.

Onun için Mevlid gecesinde dikkat etmeniz gereken şeylerden birisi yatsı namazında mutlaka camide olacaksınız. Sabah namazında da mutlaka camide olacaksınız. Çünkü Hz. Osman (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibidir. Kim de sabahı da cemaatle kılmışsa gecenin tamamını ihya etmiş gibidir.”4 Bu mükâfatı kaçırmamak lâzım!

Yâni şöyle olabiliyor bazen: Mevlid gecesini ihyâ edeceğim diye uykusuz kaldığı için evinde sabah namazını kılıp yatıyor. Bu yanlış… Sabah namazını camide kılmaya dikkat edin, Mevlid gecesinde ve her zaman… Ama Mevlid gecesinde özellikle bunu kaçırmamaya dikkat edin! Yatsı namazı ve sabah namazı camide olacak. Ondan sonraki zamanınızın bir kısmı camide olabilir, bir kısmı evinizde, kendi özel mekânınızda ibadet etmek tarzında olabilir.

Elhamdülillah, idrak ettiğimiz bu gece ile çok, ama çok çok sevinmemiz gerekir. Bunda büyük rahmet vardır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin amcası Ebû Leheb ki kâfirdir, ebedi cehennemliktir. Tebbet suresinde kötülenmiştir, beddua edilmiştir. O’nun bile bu gece hatta her pazartesi gecesi azabı hafifletilir. Neden?… Evet neden?… Çünkü… Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz doğduğunda bir yeğeni olarak sevinmiş, doğum müjdesini getiren cariyesi Süveybe’yi azad etmiştir.5 Bir kâfir bu hareketi ile buna nail olursa… Ya ALLAH’a kul, Peygamberine ümmet olan, bu gece ile sevinen ve bu iman ile ölenin kazanacağı mükâfat… Elbette çok büyük olacaktır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğumuna sevinmek bir kâfire yararlı olursa, bir muvahhide elbette çok daha fazla yararlı olur.

4- Müslim, Mesacid:656, 1/454; Ebû Davud, Salat:18, No:555, Tirmizi, Salat:51, No:221
5- Buhari, Nafakat:15, Abdurrazzak, Musannef, 7/478, Begavi, Şerhu’s-Sünne, 9/76, Süheyli, Revdu’l-Ünf, 5/192

   Yapacağımız ibadet ve duaların muhakkak kabul olunacağına ve ALLAH Teâlâ’nın biz kullarına olan ikram ve izzetinin bol olacağına inanarak Mevlid Gecesi ve gündüzünü şöylece ihya etmeye çalışmalıyız:

l- Bu mübarek gece kusur ve günahlarımızdan tevbe ve istiğfarda bulunmalıyız. En azından bir tesbih “Estağfirullah” demeliyiz. Diğer kutlu zamanlar gibi Mevlid gecesi de, özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi sorgulama, unutarak ve bilmeyerek işlediğimiz hatalara tevbe edip bağışlanma dileme, kendimizi ve irademizi yenileme zamanıdır. Tövbe, işlediğimiz hatalardan dolayı Yüce Mevla’nın huzurunda mahcubiyet ve pişmanlık duyma, günahlara bir daha dönmemek üzere yüz çevirme, hayatımızda yeni ve tertemiz bir sayfa açmaya karar verme demektir. Tevbe, günahla kirlenen ruhumuzu yıkamanın ve yeniden dirilişin ifadesidir, tevbe ruhu arındırmanın en güzel yollarından biridir.

Unutmayalım ki, Cenab-ı Hakk’ın bu gece ve gündüzündeki bu büyük rahmeti, mağfireti ve bağışlaması hiç şüphe yok ki ona talib ve lâyık olanlar içindir. Öyle değil mi ya? Kusurlarını, günahlarını idrak etmeyen veya edip de bunlarda hâlâ ısrar edenler, afv ü mağfiret ihtiyacı içinde oldukları halde, tevbe ve istiğfarda bulunmayanlar, mağfiret-i İlahiyyeye nereden ve nasıl nail olacaklardır? Yapılacak tevbe samimi ve gerçek olmalı, bir daha o günaha dönülmemelidir. Tevbe dil işi değil, kalp işidir. Tevbe, vücudun bütün azalarının Cenab-ı Hakk’ın emrine dönmesi demektir. Sözü papağan da söyler, amma idrak etmeden söyler. Nitekim:

Eylesen tûtîyi ta’limi eder kelimât,

Sözü insan olur amma, özü insan olmaz! denilmiştir. Tûti, papağan demektir. Papağana konuşmayı öğretsen, sözü insan gibi olur, amma özü insan olmaz, kuştur yine. Papağandır, tabiatı neyse odur. Hâl değişmeli ki, tevbe makbul olsun. Kul hakkı varsa, mutlaka helâlleşmek gerekir. ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe (“Samimi bir tevbe” diye tercüme edilen “tevbe-i nasûh” için birçok yorum yapılmıştır. Bunların ortak noktası şudur: “Nasûh”, nush kökündendir. Buna göre “tevbe-i nasûh”; tevbe edenin kendi nefsine nasihat dinletebilmesi, günahlarına son derece üzülmesi ve artık onlara dönmemeye karar vermesi demektir.) ile ALLAH’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve O’nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde ALLAH sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nurları aydınlatıp gider de: “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye Mevlidsin” derler. (Tahrim sûresi:8) Mevlid gecesini idrak eden herkes, ALLAH Teâlâ’nın:

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir.” (Zümer sûresi:53) müjdesinin farkına vararak kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir.

Bu âyet-i kerimede ALLAH Teâlâ’nın rahmet ve muhabbetinin sonsuzluğu ifade edilmektedir. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır, her insan bu ilâhî rahmetten istifade edebilir. Ancak şu hususa dikkat etmek gerekir ki “ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin” demek, günah işlemeye devam edin, demek değildir. Bundan maksat, en günahkâr insanların bile tevbelerinin kabul edileceğini bildirmek, dolayısıyla bir an evvel kötülükten vazgeçip ALLAH Teâlâ’ya dönmelerini teşvik etmektir. Kur’an-ı Kerim, ameli ne olursa olsun, istisna koymaksızın herkesi tevbeye davet etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“…. Ey mü’minler! Hep birden, bütün günahlarınızdan ALLAH’a tevbe ediniz ki, felaha, kurtuluşa eresiniz.” (Nûr Sûresi: 31)

PAYLAŞ