SEBZE SATAN EBDAL

   Abdülvahid Lahori Hindistan’daki evliyânın büyüklerinden. İsmi Abdülvâhid’dir. Lahor şehrinden olduğu için Lâhorî nisbet edildi. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Evliyânın gözbebeği İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebelerinin önde gelenlerindendir. Abdülvâhid-i Lâhorî önceleri İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hocası Muhammed Bâkî-billah hazretlerinin talebesi idi. Bâkî-billah hazretleri onun terbiye ve yetişmesini İmâm-ı Rabbânî hazretlerine havâle ettiler. Abdülvâhid Lâhorî bundan sonra İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı.

   Abdülvâhid-i Lâhorî hocası İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hikmetli söz ve hâllerini öğrenmeye can atar, öğrendiklerini naklederdi. Kendisi anlatır:
   Hocam İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, Lahor’a teşrif ettiği günler idi. Huzurlarına sebze satıcılığı yapan yaşlı bir kimse gelip, ziyaret etti. Hocam o ihtiyâra, çok iltifâtta bulunup yakınlık gösterdi. Bunu gören bizler hayretler içinde kaldık. Hocamın sevdiklerinden biri, yalnız oldukları bir gün; “Efendim! Hâli belli olmayan o ihtiyâra bu kadar tevâzu göstermenizin hikmeti neydi?” diye sormuş. Hocam da; “O kimse ebdâl ismi verilen evliyâdandı.” buyurmuşlar.

   Abdülvâhid-i Lâhorî, hocası İmâm-ı Rabbânî hazretleriyle zaman zaman mektuplaşırlardı. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Abdülvâhid-i Lâhorî’ye yazdığı bir mektuptaki nasîhatleri de şöyledir:

   Kıymetli kardeşimin mektûbu geldi. Kalbin selâmeti için yazdıklarınız anlaşıldı. Evet, kalbin selâmeti, onun mâsivâyı unutmasına bağlıdır. Öyle ki, zorla hatırlatmak isteseler hatırlayamamalıdır. Allahü teâlâdan başka her şeye, yâni mahlûkların hepsine “Mâsivâ” denir. Bu hâle “Fenâ-i kalb” denir.
   Bu yolun birinci basamağı, bu fenâya kavuşmaktır. Bu fenâ, vilâyet derecelerine kavuşulacağının müjdecisidir. Talebeler, yaradılışlarındaki uygunluklara göre, çeşitli derecelere yükselirler. Çok yükselmek istemeli, bunun için çok çalışmalıdır. Çocuklar gibi, yolda önüne çıkan kozalaklara, cam parçalarına bağlanıp kalmamalıdır. Hadîs-i şerîfte; “Allahü teâlâ, yüksek şeylere kavuşmak isteyenleri sever.” buyruldu. Dünyâ işleri ile çok uğraşmakta, dünyâ işlerine gönül bağlamak korkusu vardır. Kalbin selâmete kavuşmasına da sakın aldanmayınız! Yine geri dönebilir. Dünyâ işleri ile elden geldiği kadar az uğraşınız ki, dünyâya gönül bağlamak tehlikesine düşmeyesiniz! Dünyâya düşkün olmak felâketinden Allahü teâlâya sığınırız. Dünyâya gönül bağlamayan fakir bir çöpçü, gönlünü dünyâya kaptıran koltukdaki zenginden kat kat daha kıymetlidir. Birkaç günlük hayatta dünyâya gönül vermemek, hiçbir şeye düşkün olmamak için çok uğraşınız! Dünyâya düşkün olmaktan ve dünyâya düşkün olanlardan, aslandan kaçmaktan daha çok kaçmalıdır. (1. cild, 116. mektup)

PAYLAŞ
Etiketler