ÇANAKKALE ZAFERİ ALLAH DOSTLARI İLE KAZANILDI

   Çanakkale zaferinde çok ama çok büyük dersler var.

   Düşününüz! Daha dün 7 devletle üzerimize çullanıp, vatanımızı işgal etmeye kalkışıp, İslamı yok etme planları yapan kafir kuvvetler bu gün bize dost olabilir mi?

   Eğer olur diyorsanız: “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa 144) ayeti Kerimesi ile çelişiyorsunuz. Kafirlerin kalplerini, düşündüklerini ve düşüneceklerini, yaptıklarını ve yapacaklarını en iyi bilen Rabbimiz haber veriyor. Onlardan size müttefik, dost olmaz buyuruyor..

   Kafirlerin, fırsatını buldukları takdirde aynı şeyi tekrar edeceklerinde şüphe yok. Ama dikkat ediniz, aynı mukavamet VE iman gücü ile karşılaşmamak için çalışıyorlar. Çünkü kafirler anlamıştır ki bu mukavemet maddi imkanlar ile değil, manevi güç ve Allah’ın yardımıyla gerçekleşmektedir. O halde öyle bir nesil yetişmeli ki, Allah’ın yardımına bile layık olmasınlar!
    Yani daha çabuk yıkılmamız için temelimizi kazıyorlar. Dıştan mamur olmuş, abat olmuş, gelişmiş gözüksek bile içi kof, ahlaktan yoksun bir nesil yetiştirme gayreti içindeler. Bütün sistem bunun için çalışıyor.

ÇANAKKALE ALLAH DOSTLARIYLA KAZANILDI
    Bu konuda kayıtlara ve tarih kitaplarına geçen bir kaç örnek vermeden önce şu gerçeği hatırlatalım. 275 kiloluk top mermisini “La havle ve la kuvvete illa billah” diyerek tek başına kaldıran Seyid OnBaşının hikayesini biliyorsunuz.  Daha sonra tekrar kaldırmasını isteyen Cevat Paşa’ya: “Paşam! Ben bu mermiyi kaldırırken gönlüm Allah’ın feyizyle dopdolu ve te’yid-i ilahiye mazhar idi. Kendimde bir başkalık hissetmekteydim. Bu ağırlığı kaldıracak bir makama ulaşmışsam, Cenab-ı Hakk’a yaptığım duaların mukabilinde O’nun nusret ve inayetinin tecellisi idi ki bu, o ana mahsustur. Şimdi kaldıramam kumandanım, mazur görün.” demişti. Bunu da fiziksel olarak açıklayabilecek birisi varsa çıksın! Nişan tertibatı bozulmuş topun tam isabetle vurmasını “tesadüf” deyip geçebilir misiniz? Demek ki işin arka planı var. Manevi yönü var….

ALLAH DOSTLARI İŞARET ETTİ
    Orduda öyle paşalar vardı ki, Allah dostlarının himmetine mazhar olmuştu. Bunlardan birisi de Mirliva Cevdet Paşa idi. Boğaza çöreklenen düşman donanmaları karşısında mahzu bir durumda iken uyuya kalmış ve bir rüya görmüştü. Rüyasında hatiften bir ses işitti.

“Ey Cevat! Sizler Allah Teala’nın yüce kelamına hürmet ve tazim edersiniz. Bunun için Cenab-ı Hakkın yardımı size müjdeler olsun! Şu denizin üzerine bir bakıver.”

   Cevat Paşa denizin üzerine baktığında, bir nur cümbüşü arasında “kef” ve “vav” harflerini gördü. Ardından uyandı. Ertesi gün bir muamma içinde rüyasını düşünürken az ilerde kendisini süzen nur yüzlü bir zata rastladı. O zat, Paşa’ya yaklaştı ve bir derdi olup olmadığını sordu. Paşa da, olup bitenleri anlattı. O Allah dostu, Paşa’nın anlattığı muammayı deruni bir vukufiyetle açıkladı:
“Evladım! Deniz üzerinde gördüğün nur, zaferimize alamettir. Kâfirlerin bu topraklara sahip olamayacağını gösterir. “Kef” ve “vav” harfleri ise “ebced” hesabına göre 26 eder. O halde deponuzdaki 26 mayını döşemeniz, zaferin en büyük hamlelerinden biri olacaktır.”

   Bu sözlerin ardından nur yüzlü zat gözden kaybolurken, paşa vakit geçirmeden söylenen mayınları döşemeleri için derhal emir verdi. Nusret Mayın Gemisi ile döşenene mayınlar, Yüzbaşı Hakkı Bey’in kumandasında vazifesini mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Gece yarısı denize salınan mayınların her biri besmele, tekbir ve salavatlar ile suya yerleştirildi. Sizinde malumunuz olduğu üzere düşman donanması sırf bu mayınlar sebebiyle çok büyük zayiat verdiler.

   Allah dostlarına düşmanlık edenler, onların manevi güçlerini inkar edenler bu manzarayı açıklayamamış, en kısa yoldan “hurafe” diyerek geçiştirmiş ve görmezlikten gelmişlerdir.

CEPHEDE BAYRAM NAMAZI
    Harbin devam ettiği günlerde bir Ramazan bayramı arifesiydi. Cephe kumandanı Vehip Paşa, 9. Tümenin genç imamını çağırarak mahzun bir şekilde şöyle dedi:
    “Hafız! Yarın Ramazan bayramı. Asker toplu olarak bayram namazı kılmak istiyor. Ne dediysem vazgeçirmedim. Ancak böyle bir şey, pek tehlikeli, yani düşmanın arayıp bulamayacağı toplu bir imha fırsatı olur. Münasip bir dil ile bunu erata anlatıver.”

   İmam Efendi, Paşa’nın yanından henüz ayrılmıştı ki, karşısına nur yüzlü bir zat çıktı ve: “Oğlum! Sakın ola askerle bir şey söyleme! Gün ola hayır ola; Allah ne derse, öyle olur.” Dedi.

   Ertesi sabah herkesi hayrete düşüren ilahi bir tecelli yaşandı. Gökten hevenk hevenk bulutlar indi ve gönlü Allah’a kulluk aşkıyla dopdolu olan mü’min askerlerin üzerini kapladı. Onları dürbünle gözleyen düşman kuvvetleri, artık bembeyaz bulutlardan başka bir şey göremez oldu. O sabah bambaşka manevi duygular içinde alınan gür tekbirler dalga dalga semaya yükseliyordu. Nur yüzlü ihtiyar zat Fatiha suresi Fetih Suresinden bir kısım ayetleri tilavet ederken askerlerin gönüllerinden taşan kelime-i tevhid sesleri, birer iman sayhası halinde düşman saflarından bile duyulmaktaydı.

   İşte bu esnada İngiliz Kuvvetleri arasında büyük bir kargaşa baş gösterdi. Zira çeşitli İngiliz sömürgelerinden kandırılarak toplanıp getirilmiş Müslüman askerler, yine kendileri gibi müslüman bir toplulukla savaştıklarını, işittikleri tekbir ve tevhid seslerinden anlamışlar ve bunun üzerine isyan etmişlerdi. Ne yapacağını şaşıran Zlaim, kafir İngilizler onların bir kısmını kurşuna dizdi, diğerlerini de alelacele cephe gerisine çekmek zorunda kaldı.

DÜŞMANI YUTAN BULUT
    Düşmanın Çanakkale’de müthiş bir taarruza geçtiği bir gündü. Hamilton’un kumanda ettiği harekâtta İngilizler hiçbir netice alamamıştı. Hususiyle 29. Tümen’leri ağır zaiyat vermişti. Ancak o gün Kraliyet Norfoik Alayı’nın bir bölümü, az bir mukavemetle karşılaştığı için içerilere doğru ilerlemeye muvaffak olmuşlardı. Alay, Azmak Deresi’nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağılı mevkiinden Damakçı Bayırı’na doğru yavaş yavaş yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Üzerinde ise garip, soluk renkte bir bulut duruyordu. Alay bulutun içine doğru girip kayboldu.

   Şahit olanların imzalarıyla İngiliz kaynaklarında da yer ala bu hadise, düşman birlikleri arasında dehşet uyandırdı. Zira tepenin üzerindeki bulut, 267 kişilik İngiliz askerlerinin son neferini alıncaya kadar beklemiş, sonra da sanki yükünü almış gibi havlanmıştı.

   Bugün hala o İngiliz askerlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Ne esir, ne de ölüm kayıtları, iki tarafta da mevcut değildir.

“ALLAH İLE HARBETİK!”
    İngiliz kumandanı Hamilton ağır darbelerden sonra yenilgiyi kabul etmiş ve şöyle diyordu:
    “Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, gökten inen güçleri müşahede ettik.”

   “Şu üstümdeki bahriye kıyafetiyle Türklerin payitahtına oturacağım” diyen büyük baş kâfir CHURCILL, onlara göre fiziksel olarak imkânsız olan ve açıklanamayan yengilerinden sonra şöyle haykırıyordu:
    “Anlıyor musunuz ,biz Çanakkale’de Türkler ile değil, Allah ile harbettik!.. Tabi ki yenildik!…”

   İşin sırrını çözen bu gavur daha sonra eline aldığı Kur’an-ı Kerimi göstererek: “Türkleri bundan uzaklaştırmadıkça yenmek imkansız olacaktır” diyecekti.

BAKINIZ MEVLA TEALA NE BUYURUYOR:
    ”Allah, sizden iman edip amel-i Salih işleyenlere, kendinden öncekileri halife seçtiği gibi kendilerini de yeryüzüne halife seçeceğini (sahip ve hâkim kılacağını), onlar için razı olduğu dini (İslamı) da onlara iktidar vereceğini ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara emniyet sağlayacağını vaat etti. Onlar bana kulluk edip hiçbir şeyi bana eş tutmadıkları halde. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl fasıklardır.” (Nur suresinden)

   Mahmud Efendi Hazretleri bu ayetin tefsirinde şöyle buyuruyor:
Ayeti celilede Mevla Teala, iman edip amel-i Salih işleyenlere 3 şey vaat etti:
1- Yeryüzünde, bütün dünyaya ışık tutacak kadar hâkimiyet vereceğini vaat etti. Nitekim onlardan evvel geçen müminleri de o zamanın kâfirlerinin topraklarına malik kılmıştı.

2- onlar için razı oldukları dinde onlara son derece temkin, iktidar ve serbestlik verecektir. O din-i Mübin İslamı kılı kırk yararcasına tatbik etmeye kalktıklarında onlara yan bakabilecek kimse olmayacaktır.

3- Dâhili ve harici bütün korkularını, korkusuzluğa, huzura, emniyete tebdil edecektir.

   Yeryüzünde çok Müslüman var amma, dünyaya hâkim değiller, temkin ve iktidarları yok. Bundan anlaşılıyor ki, önemli olan iki şeyi yapmıyorlar ve dünyada sözleri dinlenmez olarak yaşıyorlar. Müslümanlara bu ayıp yetmez mi acaba? Yeter! Bu ayıp bize yeter.

   Değerli Gönül Dostları!

   Biz öncelikle dinimize, sonra vatanımıza, ecdadımıza ve manevi değerlerimize sahip çıkmamız gerekiyor. Tarihten ders almayanlar, ders alınacak bir ibret olmak üzere tarih olurlar.

   Bu gün yukarıda zikredilen ilahi yardıma layık olmayacak, duası bile kabul olunmayacak bir nesil yetiştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Düşünün, üniversite bitirmiş, yüksek tahsil yaptığını iddia eden nice gençler vardır ki daha Kur’an-ı Kerim ile tanışmamış. Ve bu kitaba düşman olmuş! Sapık teorilerin esiri olmuş.

   Çocuklara çizgi film, oyunlar, müsabakalar… Gençlere spor, maç, yarış, magazin, eğlence… Diğerlerine sinema, film, dizi, eğlence programları…

   Her yaşa göre bir meşgale var! İnsanlar düşünmekten aciz bırakılmış, yaratılışın gayesini unutmuş.

   Allah’u Teala: “Namaz ve sabırla yardım isteyin” buyuruyor ama bu gün Müslümanım diyenlerin bile ekserisi namazdan bi haber, gafil durumda.

   O halde her zaman söylediğimiz gibi durmadan – duraksamadan, ithamlara aldırış etmeden, yolumuza döşenen dikenleri ihlas ile ezerek, engelleri dualarla aşarak samimi, ihlaslı, şuurlu bir gençlik yetiştirmeliyiz.

   Ve en önemlisi gençlerimize düşmanını unutturmamalıyız!

   Bu gün Türkiye’ye saldırmıyorlarsa da Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de ve dünyanın dört bir köşesinde MÜSLÜMAN oldukları için kanları akıtılan kardeşlerimiz, “HAÇLI ZİHNİYETİ” nin çizmesi altında inim inim inlemektedir.

   “Bu gün eskisinden daha çok diyaloğa ihtiyacımız var” denilip yeni bir Müslüman ülkesi işgal edilmekte, daha fazla Müslüman kanı akmaktadır.

BİZE DÜŞEN GÖREV ALLAH’IN BELİRLEDİĞİ DOSTLARI DOST, DÜŞMANLARIDÜŞMAN BİLMEKTİR.

   “Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”(Maide 51)

www.ihvanlar.net

PAYLAŞ