Kürtaj yaptırmak, çocuğu aldırmak caiz midir?

  Artık bilimin ifade ettiği gerçek şudur ki bir bebek ana rahmine düştüğü andan itibaren canlıdır.

   Bilindiği gibi, kürtaj, ana rahmindeki cenin’in herhangi bir dış etkiyle düşürülmesidir. Bu, kasıtlı olarak ilaç kullanma v.b. ile olabileceği gibi, korku, yüksek bir yerden düşme, döğülme, hastalık… ile de olabilir.
Tıpta kullanılan “kürtaj” terimi ana rahminin içini kazıyarak on iki haftaya kadar olan gebeliklerin sona erdirilmesi anlamına gelmektedir.
    Kürtaj, istenmeyen gebeliği sona erdirmenin bir metodudur. İslâm dışı yaşama biçimini benimsemiş toplumların bir ürünüdür.
Dinimiz insana değer verdiği için ana rahmindeki cenine ait hükümler koymuştur. Onun, zaruret olmadan düşürülmesini cinayet saymıştır. Bunun için bir kadının çocuğunu düşürmesine sebep olan kimse, diyetle cezalandırılmıştır.1
Menî, ana rahmine yerleştikten, döllenme olduktan sonra ona müdahale caiz değildir. Zaruret olmadan yapılan müdahale kesinlikle haramdır ve bir cana kıyma demektir.
    ALLAH Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de, insanın yaratılışının seyrini veciz bir şekilde ifade buyuruyor. Burada insanın nutfe, yani sperma halinden başlayarak dünyaya gelişine kadarki oluşumunu açıklıyor. 

   Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
    “Andolsun biz insanı, çamurdan, süzülüp çıkarılmış bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi alaka yani aşılanmış yumurta yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere, iskelete çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan ALLAH pek yücedir. Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.”2

   Ayet-i kerimede geçen “Alaka” kelimesi Arapçada: İlişik, ilişki, kulp, sülük, tutunmak, yakalanmak, donmuş kan gibi manalarda kullanılmaktadır. İnsanın oluşumunda kullanılan “Alaka” kadının, sperm tarafından aşılanmış ve rahme yerleşmiş yumurtasıdır.
“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan yani aşılanmış yumurtadan, sonra uzuvları önce belirsiz, sonra belirlenmiş canlı et parçasından yani uzuvları zamanla oluşan ceninden yarattık ki size kudretimizi gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için sizi büyütürüz. İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten veya çiftten iç açıcı bitkiler verir.”3
Abdullah b. Mesud (R.A.) den rivayete göre, doğru söyleyen ve kendisi de tasdik edilen Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

   “Muhakkak ki sizden birinizin anne karnında yaratılışı kırk günde meydana gelir. Sonra aynı böyle yani 40 gün “alaka” yani aşılanmış yumurta olur, sonra aynı böyle 40 gün “mudga” yani et parçası olur. Sonra ALLAH Teâlâ bir melek gönderir. Melek dört kelime ile emrolunmuştur. Ona şöyle denilir: O kulun amelini yaz, rızkını yaz, ecelini yaz ve şaki yani isyankar mı yoksa said yani itaatkar mı olacağını yaz. Sonra o kişiye ruh üflenir.”

   Fıkıh kitaplarımızda, ana rahminde daha uzuvları tamamlanmadan, hamilelik yüz yirmi gün olmadan bir ceninin düşürülebileceği şeklindeki görüşler, gerek ayet-i kerime ve gerekse hadis-i şeriflerde geçen: “Nutfe, alaka ve mudga” kelimelerinin, o günkü tıbbî bilgilere göre yapılan açıklamalara dayanan ictihadî görüşlerdir. Buna göre, Cenîn, kendisine ruh üflendiği zaman canlı, üflenmeden önce ise cansız kabul edilmiştir. Ruhun üflenmesi ise, 120 günden sonra olmaktadır.5

   Gelişen günümüz tıbbî bilgiler ise bunun tamamen hata olduğunu göstermektedir. Ana rahminde döllenme olduktan sonra oluşan alaka yani hücre, aşılanmış yumurta canlıdır. Canlı olmasa, iddia edildiği gibi cansız olsaydı; büyümesi, gelişmesi imkânsız olurdu. Binaenaleyh, ruh üflenmeden önce ceninin cansız kabul edilmesi vakıaya aykırıdır. Bu görüş kabul edilince, uyku anında ruh bedenden ayrıldığı zaman, bedenin cansız kabul edilmesi gerekir ki, bu mümkün değildir.
    Bu bakımdan ana rahminde döllenme olduktan sonra hiçbir zaruret yokken çocuk aldırmak yani kürtaj haramdır.
Çocuğunu aldıran ya da ilaçla, vurma ile vs. düşüren kadın hem bir cana kıyıp cani olduğundan ötürü günahkârdır, öbür dünyada bunun cezasını çekecek, hem de dünyada çocuğun babasına, canlı düşüp sonra ölmüşse, bir tam diyet yani kan bedeli, organları belirli olup ölü olarak düşmüşse, bir “ğurra” ödemek zorundadır. Birinci halde ayrıca bir de kefaret tutmalıdır.

   Diyet; yüz deve, veya bin dinar altın, veya on ya da on iki bin dirhem gümüş, Gurra ise, duruma göre bir diyetin yirmide ya da onda biridir. Organların bir kısmının belirmiş olması durumu da aynıdır.
    Ancak işin bir diğer önemli yönü daha vardır: Kırk, ya da yüz yirmi güne kadar kürtajın dinen mahzurlu olmadığını söyleyenlerin görüşü kabul edilse dahi, mazeret olmadan bir kadının avretini başka erkeklere, hatta kadınlara göstermesi haramdır. Dolayısı ile bu konuda ittifak vardır. Yani, şu anda hamile kalmış ve çocuk istemeyen kadının önüne iki yol çıkar:
    a- Ya bir doktorun, ebenin vs. tıbbi müdahalesini istemek yani kürtaj.
    b- Ya da çeşitli ilkel metotlar yahut ilaç yardımıyla bunu kendisinin veya kocasının yapması…
Birinci yola girmesi halinde avretini, zaruret olmaksızın açmakla bir haram işleyecektir ki, bu, yine ittifakla caiz değildir. İkinci yola girmekle, tıbbın tespitlerine göre çok büyük bir ihtimalle sağlığını tehlikeye atacak ve bundan öncelikle anne zarar görecektir. Başarılamaması halinde de sakat ve yetenekleri körelmiş çocukların doğmasına sebep olacak, böylece hem ömür boyu vicdan azabı çekilecek, hem de aile ve toplum olarak maddi manevi zararlar görülecektir.

dipnot

(1) Alemgir, el-Fetaval-Hindiye, 6/34
(2) Mü’minûn Sûresi:12-15
(3) Hac Sûresi:5
(4) Buharî, Kader:1, Bed’ü’l-Halk:6, Enbiya:1, Tevhid:28; Müslim, Kader:1, No:2643; Ebu Davud, Sünnet:17, No:4708; Tirmizî, Kader:4, No:2138
(5) İbn-i Abidin, 2/522

PAYLAŞ