Kaza Namazının Dindeki Yeri ve Delilleri

Kasten namazı terk etme günahının, kaza ile telâfisinin mümkün olmayacağı, esasen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bu konudaki söz ve uygulamalarının hep mazeret sebebiyle vakti geçirilmiş namazlarla ilgili olduğu düşüncesinden hareketle, bazı kimseler kasten, bile bile terk edilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde iseler de, başta dört mezhep müctehid ve fakihleri olmak üzere İslâm âlimlerinin cumhuruna (çoğunluğuna) göre, edası farz olan namazların, mazeretsiz, kasten terk edilmiş de olsa, kazası da farzdır.

   İslam âlimlerinin; muhkem ve meşru delili olmayan bir ameli, insanlara teklif etmeleri mümkün değildir. Farz olan ve vaktinde eda edilmeyen bir namazın kaza edileceği, sünnet ile sabittir.1

   Kazaya kalan bir namazın kılınması gerekmektedir. Bu yerine getirilmesi gerekli olan gecikmiş bir vazifedir. Bunu yapmaz isek azaba müstahak oluruz. Şu da bilinmelidir ki, kazaya kalmış olan bir namazı Allah Teala dilerse affeder ve dilerse affetmez ve herhangi bir ibadet vesilesiyle sahibine birçok sevaplar da verebilir. Kimse bu hususlara karışamaz ve kesin bir şekilde hüküm veremez.

   Hadisi şeriflerde genel olarak namazı kazaya bırakma sebebi olarak iki özür sayılmıştır: Uyku ve unutma. Bazı bilginler bu özürlerin sınırlayıcı olduğunu düşünerek, bile bile ve tembellik yüzünden namaz kılmama halinde namazı kaza etmenin gerekmediği kanaatine varmıştır. Böyle kimsenin tövbe ve istiğfar etmesinin gerektiğini öne sürmüşlerdir.

   Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), namazın ancak iki durumda kazaya kalması halinde müminin özürlü sayılacağını ifade etmek üzere şöyle buyurmuştur:

   “Kim uyur kalır veya unutarak namazı vaktinde kılmamış bulunursa, onu hatırlayınca kılsın.”2

   Burada yalnız uyku ve unutma halinde vaktinde kılınamayan namazın kazasından söz edildiği için bazı âlimler bir mazeret olmaksızın namazını kasten kılmayanların, daha sonra bunu kaza edemeyeceklerini fakat bunun yerine Allah’a tövbe ve istiğfar etmenin daha uygun olacağını söylemişledir.

   Ancak İslâm fakihlerinin büyük çoğunluğuna göre zamanında kılınamayan farz namazların kazası da farzdır. Çünkü uyku veya unutma gibi bir özür hâlinde bile kaza gerekince, bir özrü olmaksızın namazını vaktinde kılmayanlara da kaza etmeleri öncelikle gerekir. Ayrıca, namazı geciktirmekten dolayı Allah’a tövbe ve istiğfar edilir. Namazı kaza etmeden yapılacak tövbe geçerli olmaz. Çünkü tövbenin ön şartlarından birisi, önce günahtan vazgeçmektir.

   Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle vaktinde eda edilemeyen namazların daha sonra kaza edilmesi Resûlullah (S.A.V.) in kavlî ve fiilî sünnetiyle sabittir. Mazeretsiz terkedilmiş namazların kaza edilip edilemeyeceğine gelince:

Cumhur bu hükme delil olmak üzere:

   a. Hadis-i şeriflerde unutma, uyku gaflet… gibi, şuur dışı haller sebebiyle vakti geçirilen namazların kazası emredildiğine göre, mazeretsiz terk edilen namazların kazasının öncelikle gerekeceği;

   b. Hadis-i şeriflerde yer alan “nisyan” (unutma) kavramının, kasten terk etmeyi de ifade ettiği; çünkü bu kelimenin, ister yanlışlıkla, ister kasten olsun, Kuran-ı Kerim’de3 mutlak “terk” anlamında da kullanıldığı;

   c. Yine unutma veya uyku gibi şuur dışı haller sebebiyle geçirilen namazların kazası ile ilgili hadis-i şeriflerde yer alan “onun bundan başka kefareti yoktur.” ifadesinin, mazeretsiz olarak namaz vaktini geçirenlere de delâlet ettiği; çünkü mazeretle vakti geçirmiş olanlar için günah olmadığından, kefaretin de söz konusu olamayacağı;

   d. Namazı kasten terk edenlerin de, Cenab-ı Hakk’ın emrine muhatap olmaları dolayısıyla, onlar üzerine de namazın borç olduğu; borcun ise ancak ödenmekle zimmetten düşeceği; nitekim Resûlullah (S.A.V.)’in de: “Allah’a olan borç, ödenmeye en lâyık olandır.”4 buyurduğu;

   e. Namazın edâsı ile ilgili emrin, edâ edilmediği takdirde kaza için de emir sayılacağı, çünkü emirle vacip olan şey, edâ edilmedikçe emrin hükmünün devam ettiği… gibi hususlara dayanmışlardır.

   Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle terk edilen namazlar gibi, mazeretsiz olarak vaktinde eda edilmemiş olan farz ve vacip namazların da kaza edilmesi gerektiği görüşü, delil yönünden daha kuvvetlidir. Ancak İslâm müctehid ve fakihlerinin, ittifaka yakın derecede büyük çoğunluğuna göre, hangi sebeple olursa olsun vaktinde eda edilmemiş olan farz ve vacip namazların kazası fevridir; geciktirilmemesi gerekir. Bu sebeple günlük iş ve ibadet saatleri ile yemek, uyku, dinlenme gibi hayatî ihtiyaçların karşılanması için geçen zamanlar dışında kalan bütün boş vakitlerde devamlı olarak kaza namazı kılınarak, borcun bir an önce bitirilmesi gerekir.

Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Kaza Namazı Kılmış mıdır?
   Sevgili Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kaza namazı kılmıştır. Hendek Savaşı’nda müşrikler Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i dört vakit namazdan alıkoymuşlar, hatta gecenin de bir bölümü geçmişti.

   Abdullah b. Mes’ud (r.a) durumu şöyle anlatır: “Müşrikler, Hendek savaşında Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i dört vakit namaz kılmaktan alıkoydular. Nihayet, gecenin Allah’ın bildiği kadar bir bölümü geçtikten sonra Bilal (r.a)’e ezan okumasını emretti. Bilal ezan okudu ve kamet getirdi. Hz. Peygamber öğle namazını kıldırdı, sonra Bilal kamet getirdi, Hz. Peygamber ikindiyi kıldırdı, sonra kamet getirdi, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) akşam namazını kıldırdı. Sonra Bilal kamet getirdi. Peygamber (s.a.) yatsı namazını kıldırdı.”5

   Ebû Bekir ibnü’l-Arabi’ye göre Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yolculuklarında, üç defa uyuyarak, sabah namazını ashab-ı kiramla kaza etmiştir. Bunlardan birisi Hayber Gazası dönüşüdür. Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Allah’ın Rasûlü konaklama yerinde, uyku basınca istirahata çekilmiş ve Bilâl (r.a)’e kendilerini sabah namaz için uyandırmasını bildirmiştir. Bilal, nâfile namaz kılmış, sabah yaklaşınca da, hayvanına dayalı olarak uyuya kalmış. Güneş yüzlerine vuruncaya kadar aşırı yorgunluktan ne Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve ne de sahabeden hiçbiri uyanmamışlardı. İlk uyanan Resûlullah olmuş ve Bilal’ı uyarmıştır. Kafilenin ilerlemesinden bir müddet sonra Ashab’a abdest almaları emredilmiş, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki rekât namaz kılmış, sonra Bilal kamet getirmiş ve sabah namazı cemaatle kaza edilmiştir.6

   Ebu Katâde ve İmran b. Hüsayn’ın ayrı ayrı naklettiği başka bir yolculukta da uyku sebebiyle sabah namazı Resûlullah (S.A.V.) tarafından güneş doğup ortalık aydınlandıktan sonra kaza olarak kılınmıştır. Burada, olayı rivâyet edenler hangi yolculuk olduğunu belirtmedikleri için, hadisçiler, bunun Hayber, Tebük, Hudeybiye veya Ceyşü’l-Umerâ gazâsına ait olabileceğini ifade etmişlerdir.7

dipnot
(1) Sünen-i Tirmizi 1/337; Sünen-i Nesai: 2/17-18; Sahih-i Buhari 1/147; Sahih-i Müslim 1/438
(2) Tirmizî, Salât, 16, Mevâkit, 53; İbn Mâce, Salât, 10
(3) Tevbe suresi: 67; Haşr suresi: 19
(4) Buhari, Eyman 30; Nesai, Hacc 7, 8, (5,116); Müslim, Nezr 1, (1638)
(5) Sünen-i Tirmizi 1/337; Sünen-i Nesai: 2/17-18
(6) Tirmizi, Tefsîru Sûre, 20; İbn Mâce, Salât, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 47
(7) Buhârî, Teyemmüm, 6; Menâkıb, 25; Müslim, Mesâcid, 311, 312

PAYLAŞ