Nafile Namaz ve Sünnet yerine Kaza Namazı kılmak

Sünneti terk edip bunun yerine kaza namazı kılmanın, “farz borcu olan bir insan nafile ile uğraşmamalı” türünden nispeten akla yatkın bir gerekçe görülebilir. Ancak ibadetler, aklî yaklaşım ve çıkarmalarla değil, muteber kitaplarımızda belirtilen ölçüler içinde yapılır.

Bu mesele ile ilgili fetva aynen şöyledir:
Geçmiş yani vaktinde kılınamamış farz namazların kazasıyla meşgul olmak, nafile namazlarla meşgul olmaktan daha evla ve daha önemlidir. Ancak farz namazlardan önce veya sonra kılınan malûm müekkede ve gayr-i müekkede sünnet namazları, kuşluk namazı, tesbih namazı ve hadis-i şeriflerde geçen diğer teheccüd, tehiyyetü’l-mescid gibi nafile namazlar müstesnadır. Bu namazlar, nafile niyetiyle; bunların dışındaki nafile namazlar ise kaza namazı niyetiyle kılınır.1

Bu fetvayı çok iyi anlamak, şu veya bu gerekçelerle yapılan kişisel yorum ve tevillerden kaçınmak gerekir. Çünkü görüldüğü gibi, fetvanın ibaresinde: Vakit namazların sünnetleri, yerine kaza namazı kılmak diye bir kayıt olmadığı gibi bir kaç vakit kılınamayan namazın kazası ve senelerce kılınamayan namazların kazası diye bir ayırım da bulunmamaktadır.

Bu hususta:
Elmalılı M. Hamdi Yazır Efendi de şöyle der:
Kazaya kalmış namazları kılmak nafile namaz kılmaktan daha iyidir. Yalnız her günün vakit sünnetleri bundan istisna edilmiştir. Meselâ; üzerinde, pek çok kaza namazı olan bir kimse, öğlenin ilk sünneti yerine kaza namazı kılmamalı, sünneti kılmalıdır. Diğer sünnetler için de durum aynıdır. Bunların dışındaki nafilelere gelince, bunlarla meşgul olunmayıp kazaya kalmış namazların kılınması gerekir. Meselâ; mübarek gecelerde tesbih namazı kılmaktansa, kazaya kalmış namazlardan birkaçını kaza etmeye çalışmak lâzım gelir.

Kaza namazlarını bir an önce kılmak, nafile namaz kılmaktan daha önemlidir, daha iyidir. Fakat farz namazların müekkede olsun olmasın sünnetleri bundan müstesnadır. Yani bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi daha iyi değildir. Bilakis bu sünnetlere niyet edilmesi, bu yüzden kaza borçlarının ödenmesi gecikmiş olsa bile daha eftaldir. Hatta kuşluk, tesbih namazları gibi haklarında hadis-i şerif bulunan nafile namazlar da böyledir. Bunlara da böyle nafile olarak niyet etmek daha iyidir. Çünkü bu sünnetler, farz namazlarını tamamlar, bunların telâfisi mümkün değildir; kaza namazlarının ise muayyen vakitleri olmadığı için telâfileri mümkündür.

Bununla beraber namazları kazaya bırakmak bir günahtır. Bu günahtan mümkün mertebe kurtulmak için sünnetleri feda etmek münasip olamaz. Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibadette bulunarak ilâhî affa sığınması icap ederken, hakkında Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in şefaatini kazanmasına vesile olacak bir kısım mübarek sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl uygun olabilir? Hem bir kısım vakit namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını tamamlayan, kemale erdiren sünnetlerden ayırmak, iki kat kusur olmaz mı? Bunun aksine olan bazı nakiller muteber değildir, kendisi ile fetva verilen görüşe muhaliftir.

Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa, bunlar insaflı bir iddiada bulunmuş sayılamazlar. Boş yere en kıymetli vakitlerini zayi eden insanlar, bilmem böyle bir iddiaya ne yüzle cüret edebilirler?

Namaz borcundan bir an evvel kurtulmak için, hakkında Peygamberimizin hadisi bulunmayan nafile namazların yerine kaza kılmak daha isabetli olur. Ancak, Hanefî mezhebine göre, hakkında hadis bulunan nafile namazların yerine kaza kılmak uygun değildir. Bu hususta Hanefî fıkıh kitaplarında şu hüküm yer alır:

“Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktan çok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Fakat beş vakit namazın sünnetleri, kuşluk, tesbih, tahiyyetü’l-mescid ve evvabin namazı bundan müstesnadır. Yani bu sünnet ve nafileler kaza namazları için terk edilmezler.”2

Her şeyden evvel, namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler bir yerde farz namazların tamamlayıcısı hükmündedir ve Peygamberimiz (S.A.V)’in şefaatine vesiledir. Bunun için namazını kazaya bırakan kimse bir yandan namazlarını kaza etmekle borçtan kurtulurken, diğer taraftan da sünnetleri kılarak Peygamberimize olan bağlılığını göstermiş olur.

Kaza namazları fazla olan Hanefîlerin sünnetleri terk ederek kaza namazı kılmalarında bir mesuliyet olduğu söylenemez. Gerek vakit namazlarının, gerekse diğer nafilelerin yerine kaza namazının kılınmasının uygun veya evlâ olmaması demek, “Sünnet yerine kaza kılmak caiz değildir” manasına gelmez.

Ancak bununla beraber kaza namazları fazla olmayan kimseler ise her farzdan sonra bir vakit kaza namazı kılmayı alışkanlık haline getirirlerse güzel bir âdeti devam ettirmiş olurlar. Ayrıca Cenab-ı Hakkın mahşer günü eksik gelen farz namazları sünnetlerle tamamlayacağı hususunda rivayetler bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekir.

Farz namazların eksik gelmesi durumunda, ahirette bu eksikliğin nafile ile tamamlanacağına dair hadis-i şerif şöyledir. Ebu Hureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:

“İnsanların kıyamet gününde amelleri arasında ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Aziz ve Celil olan Rabbimiz bildiği halde meleklerine şöyle buyurur: Kulumun farz namazına bakınız. Onu tam mı yoksa eksik mi kılmış? Eğer o kimsenin farz namazı tam ise, onun için namaz sevabı tam olarak yazılır. Eğer farz namazından biraz eksik olursa, ALLAH Teâlâ şöyle emreder: Bu kulum için nafile namaz var mı? Bir bakınız. Şayet o kimse için nafile namaz var ise şöyle buyurur: Kulumun eksik olan farzını nafilesinden tamamlayınız. Sonra farz olan diğer ameller de bu şekilde ele alınır.”3

Hanefî mezhebinde muteber kaynak niteliği taşıyan fıkıh kitaplarında bu husus bu şekilde beyan olunmaktadır. Bu itibarla, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmalarının ahmaklık olduğu; bunların Allah katında makbul olmayıp boşa gideceği gibi sözler, Hanefî fukahasının kaynak olarak kabul ettiği muteber eserlerde yer almayan delilsiz iddialardan ibarettir. Esasen, Şafiîler dışında diğer üç mezhebe göre de, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmaları caiz; Hanefîlere göre ise eftaldir.

Şüphesiz, sünnet yerine kaza namazına niyet ederek, sünnet namazları terk eden Müslümanlar, günahkâr olmazlar. Kıldıkları namazlar kaza olarak sahihtir. Ancak, sünnetlerin sevabından mahrum kalacakları gibi, müekked sünnetlerin mazeretsiz terkinden dolayı ihmal ile zarar etmiş olurlar. Ayrıca Hz. Peygamber (S.A.V.)’in azarlama ve darılmasına maruz kalırlar.

Bütün bu fetvalardan sonra kaza namazlarım var diye sünnetleri terk etmek düşüncesi yerine bu konuda şöyle düşünmenin daha doğru ve daha yararlı olacağına inanıyorum:

Kişi namazlarını kazaya bırakmakla zaten bir günah işlemiştir. Şimdi bunu telafi edeyim derken, sünnet gibi Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin hayatı boyunca kıldığı, kılana büyük sevapların verileceğini vaat edildiği, insanı Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize yaklaştıran ve bir hadis-i şerifin beyanlarına göre ahirette farzların eksik gelmesi durumunda zaten kaza yerine ALLAH Teâlâ’nın lütfü ile kabul edilecek bir ameli terk etmek doğru değildir. Eksikliği telafi etmek, sünnet olan bir ameli terk etmek suretiyle olmamalı, o eksiklik için ayrı bir zaman ayırmalı ve kaza namazları o vakitte ayrıca kılınmalıdır.

dipnot
(1) Alemgir, el-fetava’1-hindiyye, 1/125; İbn-i Abidin, 1/688; Tahtavi, Haşiye ala merakı’l-felah, 363; Abdurrahman el-Ceziri, Kitabü’1-fıkh ale’l-mezahibi’l-erbea, 1/491-492
(2) İbni Âbidin. 1493; Halebî-i Sağîr, s.349
(3) Ebû Dâvud, Salat: 144; Tirimizi, Salat:91; Muvatta, Sefer: 89; Ahmed b. Hanbel, 2/290, 425, 4/65, 103 5/72,377; Nesâî, Salat: 9, No:1232

PAYLAŞ