FAZLURRAHMAN VE SAPIK GÖRÜŞLERİ

ihvanlar   Hakikat güneşi ortalığı aydınlatınca karanlıktan istifade eden mahlukat telaşa düşer. Biz de çeşitli kaynaklardan bid’atçi reformistleri deşifre edip reddiye yapınca birileri fena rahatsız oluyor. Bu konuya ileriki günlerde temas edeceğiz. Şimdi, Türkiye’de özellikle İlahiyat ve Diyanet camiasında görüşleri yayılmaya çalışılan bir reformisti tanıyacağız. İşte Üstad Kadir Mısıroğlu’nun kaleminden, Fazlurrahman’ın kendi kitaplarından derlenmiş sapık görüşler…

   Dinler Arası Diyalog felsefesinin ilham kaynaklarından Fazlurrahman 1919’da Pakistan (o günkü Hindistan’ın) Hazara şehrinde doğmuştur. 1940’da Pencap Üniversitesi Arapça bölümünü bitirmiş. 1949’da Durham Üniversitesinde hoca olmuştur. Daha sonra Montreal’de, Mc. Gill Üniversitesi’nde çalıştı. 1961’de Pakistan İslami Araştırmalar Enstitüsünde Profesör olarak vazife gördü. 1969’da bu enstitünün müdür oldu. 1969’da A.B.D Chicago Üniversitesi’nde İslam Düşüncesi Profesörlüğüne getirildi. 26 Temmuz 1988’deki ölümüne kadar bu vazifeyi sürdürdü.

   Eserleri, Ankara Okulu da denilen Ankara İlahiyat Fakültesi Profesörleri tarafından Türkçeye çevirtilerek yayınlanmıştır.

   Fikirlerine gelince; O hazreti peygamber’in “Miracı” hakkında şu sapık görüşleri ileri sürmektedir:
“Sünniler tarafından İsa’nın göğe çıkışına benzer bir şekilde geliştirilip, hadislerle desteklenen miraç anlayışı, malzemelerini çeşitli kaynaklardan alan tarihi bir kurgudan başka bir şey değildir.” (Fazlurrahman, İslam, (terc: Mehmed Aydın, Mehmed Dağ) Ankara 2004, sh:57)

   Diğer taraftan “Garanik” hadisesi ile ilgili olarak, Hazreti peygamberi müşriklere haşa taviz vermek zorunda kalarak, onların putlarını övme durumunda kaldığını ve bu sebeple, güya nesh edilmiş ilgili ayetleri Necm Suresi’ne ilave etmiş olabileceğini ifade etmektedir. (Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık (terc: Alpaslan Açıkgenç, Hayri Kırbaşoğlu) Ankara 1996)

   Fazlurrahman, “Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hazreti Hatice’den (Radıyallahu anha) sonra bir çok kadınla evlendiğini, bunlardan tek bakire olanın Hazreti Aişe olduğunu, bununla birlikte O’nun kadınlardan hoşlandığı gerçeğinin inkar edilemeyeceğini” iddia etmektedir. (zırvlamaktadır) (Fazlurrahman, Alah’ın elçisi ve Mesajı (Terc, Adil Çiftçi) Ankara 1997, sh: 43)

   Talak bahsinde ise, üç bain (kesin) boşamadan sonra, bu şekilde boşanan kadının, önceki kocasıyla tekrar evlenebilmesi için Kur’an’da belirtilmiş olan, başka bir koca ile evlenmesi şartının, Hazreti Ömer tarafından konulmuş bir kaide olduğunu iddia etmektedir.” (Fazlurrahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıb, sh: 178-179)

   Halbuki bu husus Kur’an ayetleriyle sabit olan bir hükümdür: “Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helal olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.” (Bakara 230)

   Hür ve çağdaş dini yorumu üzerine bina ettiği akli yoruma büyük bir önem atfeden Fazlurrahman “Ehl-i Sünnet”i dini akılcılık hareketini yok eden bir müessir olarak görmekte ve bu yüzden Ehli Sünnete saldırmaktadır. O kadar ki, Ehli sünnet ve’l Cemaat’i Hıristiyanlıktaki Ortodoksluğa benzeterek “İslam Ortodoksluğu” olarak nitelemektedir. (Fazlurrahman, İslam, Ankara 2004 sh. 47)

   Fazlurrahman tarafından “yaşayan sünnet anlayışı önünde birer engel olarak hadisleri görmektedir. O’na göre “yaşayan sünnet” çoğa göre yapılan değişken ve hür yorumdur. Bu sebeple nebevi hadislerin çok az olduğunu, ilk dönemden itibaren hadislerin çoğunun uydurma olduğunu, sadece ahlak ve ibadetle ilgili hadislerin Hazreti peygamber’a ait olduğunu iddia etmektedir. (Bu konuda çelişmektedir. Zaten bütün tahrifçileri itikadi yöndeki hadisler rahatsız etmektedir)
   Fazlurrahman “Kim bana yalan söz isnad edrse cehennemdeki yerini hazırlasın” hadisini bile uydurma kabul etmektedir. (Fazlurrahman, Tarih Boyunca metodoloji Sorunu sh:53)

   Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, nesai ve Ahmed b. Hanbel rivayetlerinde mevcud olan “Müslüman, herkesin elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir” hadisini bile, iç savaşların engellenmesi maksadıyla siyasiler tarafından uydurulmuş bir hadis olarak kabul etmektedir. (Fazlurrahman a.g.e sh:108)

   Hadis hareketinde öncü olarak gördüğü ve “hadis şampiyonu” dediği İmam Şafii, Fazlurrahman tarafından en çok suçlu görülen fakihtir. (A.g.e sh:114)

   Dini Modernizmi müdafaa eden Fazlurrahman’a göre: “Dini Müdernizmin yapmak zorunda olduğu ilk şey, İslam hukukuna, şeriata değişiklik getirmektir. Çünkü İslami çözüm, sadece Kur’an ve sünnetten çıkarılabilecek ilkelere dayanan çözümden ibaret olamaz.” O’na göre, “değişme ilkesinin gereği Kur’an’ın özel hukuki hükümlerine uzanacak şekilde serbest tutulmak zorundadır.” (Fazlurrahman, İslam Ankara 2004, (Terc: Mehmet Aydın’ın O’nun sh: 141 “İslamic Modernizm” isimli eserinden naklettiği not)

   Fazlurrahman “Ana Mevzuları İtibariyle Kur’an” adlı eserinde, uzun uzadıya karmaşık bir şekilde vahiy felsefesi yapmaktadır. Fazlurrahman’a aid sözlerden anlaşıldığına göre kendisine göre vahiy, Hazreti peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kalbinde potansiyel olarak bulunan, ihtiyaç duyduğunda söze dökülen bir olgudur. Her ne kadar;
   “Bu duygular Allah tarafından indirilir” dese de, O’nun vahiy anlayışı kabul edildiği takdirde vahyin, hazreti Peygamber’in hayalen gerçekleştirildiği keyfi bir tasarrufu olduğu hususu –haşa- ortaya çıkar. Nitekim o devrin müşrikleri de, bu devrin müsteşrikleri de, bu iddiayı dile getirmişlerdir. Bu anlayış kabul edilirse, vahyin Allah tarafından indirildiği ve Kur’an’ın Allah kelamı olduğu gerçekliği, ortadan kalkar; ortaya Kur’an’ın haşa “halüsinasyon ürünü” fikri çıkar –haşa- böylesi bir düşünce, dini temelinden sarsacak en büyük dinamit değil de nedir?

   Fazlurrahman’a göre Kur’andaki muamelatla alakalı hükümler, tarih içinde değerini kaybetmiştir. Çünkü bu hükümler o zamanın şartları ile alakalı hükümlerdir. O’na göre Kur’andaki ahlaki hükümler ise, tarih üstü değerler olup her devirde geçerliliğini korur. (Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık sh:62) O halde Fazlurrahman’a göre sünnetle gelen hükümler değil, Kur’an hükümleri de tarihseldir. Bu bağlamda Fazlurrahman, Kur’andaki ceza hükümlerinde (mesela el kesme cazasının) bu devirde bağlayıcı olmayacağını, suçu önleyici herhangi bir tedbirin yeterli olacağını müdafaa eder. (İslam sh: 15

   O’na göre Kur’an’da gerçek ifadesiyle hüküm ihtiva eden pek az şey vardır. Miras hukuku ile ilgili ayrıntılı beyanlar, belirlenmiş olan hırsızlık ve zina suçlarına aid cezalarda bağlayıcı hükümler değillerdir. (a.g.e 124)

   Fazlurrahman, Kur’anın hukuki kaidelerinin, indiği çevrenin hususiyetlerini yansıttığını; savaş ve barışla alakalı hükümlerinin de tamamen mahalli olduğunu kabul etmektedir. Aynı şekilde faizin o devre aid bir yasak olduğunu bugün bankanın nasıl çalışması gerektiğine, ekonomistlerin ve para uzmanlarının karar vermesi gerektiğini kabul eder. Bunun için bugün faizin yasak olduğunun ve lanetli bir iş olduğunun müdafaasının yanlış olacağını vurgulayarak, Kur’an ve Sünnette katı şekilciliğe saplanmamamız(!) gerektiğini ileri sürmektedir. (Fazlurrahman, Tarih Boyunca metodoji Sorunu, sh:86)

   Fazlurrahman, tarihsellik anlayışının tesiriyle, zaman ve şartlara bağlı olarak dini hükümlerin farklı yorumlanabileceğini ileri sürmektedir. Fıkhı ve fıkıh usulünü kıyasıya eleştirdiği (1) gibi hadis için de yeni bir metodoji oluşturulması buna bağlı olarak da hadislerin ve sünnetin yeniden yorumlanması gerektiğini savunmaktadır. (2)

   Fazlurrahman’a göre, Sunni kelamın görüşleri de tam bir determinizm içerisindedir. Kur’an’ın ortaya çıkarmak istediği canlılığa ve şevke oldukça tersdir. (Fazlurrahman, İslam sh.328)

   Şimdi umarım hiçbir okuyucu benden, bu baştanbaşa bir sarhoş kusmuğundan farksız küfür ve ilhad tuğyanını cevaplandırmamı beklemez. Bu sözlerin İslam dışı olduğunu takdirde Ağrı Dağı’ndaki çobanların bile acze düşmeyeceklerini bir bedahettir. Ben bunları cevaplandırmak için değil, gizli münafıkların rehberlerinin kim ve ne vasıfta adamlar olduğunu göstermek maksadıyla naklettim.

DİPNOTLAR

   1- Fazlurrahman’ın Usul-i Fıkıh ihdas etme gayretleri, Fethullah Gülen’e ilham kaynağı olmuştur. Bunun anlamak için Fazlurrahman’ın “Tarih Boyunca İslami Metodoji Sorunu” adlı eseri ile Fethullah Gülen taraftarı olan İbrahim Canan”ın bu husustaki makaleleri ve hatta Faruk Beşer’in “Fethullah Gülen’in Fıkhını Anlamak (İstanbul 2008) adlı eserini karşılaştırmak kafidir.

2- Fazlurrahman A.g.e sh:55 de yer alan bu fikirlerin aynısı İslamiyat Dergisi temsilcileri ile Diyanetlilerce de müdafaa edilmektedir. Bkz. Mehmed Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılmasında Metodoji Sorunu, TDV Yayınları, Ankara; (Mehmed Görmez’in aynı konudaki diğer iki makalesi vardır: “Hadislerde Delalet Sorunu”, “Sünnet ve hadis’in Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoji Sorunu ve Yeni Bir Metodoji için Atılması Gereken Adımlar”) M.E. Özafşar- hadisi Yeniden Düşünmek, Ankara Okulu Yayınları “Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Bardakoğlu Yönetimindeki Diyanet İşleri Başkanlığının Düşünsel Gidişatının Değerlendirilmesi”, “Prof. Ali Bardakoğlu İdaresindeki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Yönetsel (mahalli) Yönden Değerlendirilmesi.

Kadir Mısıroğlu, Tarihten Günümüze Tahrif hareketleri 3. Cilt (Sebil Yayınevi)
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ