Allah'ın semaya inmesi ne demektir

   Peygamber Efendimiz ve hulefa-i raşidin döneminden sonra “alim” vasfıyla bir takım akılcılar ortaya atılmış, ayetlerde ve hadislerde geçen ifadeleri yorumlamaya çalışmışlardır. Yorumlarken devreye soktukları mantık onların, Peygamberimiz ve ashabının temiz inancı olan Ehli Sünnet ve’l-Cemaat dairesinden çıkmalarına sebep olmuştur.
   Yanlış yorumlayarak saptıkları bir konu da: Nuzül meseledir.
   Sahih bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
   Bize Mâlik, îbn Şihâb’dan; oda Ebû Abdillah el-Agarr ile Ebû Seleme ibn Abdirrahmân’dan; onlar da Ebû Hureyre’den tahdîs ettiler ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Rabb’imiz Tebâreke ve Taâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman (keyfi­yeti bizce bilinmez bir hâlde) dünyâ semâya iner ve: Bana kim dua eder ki, onun duasını kabul edeyim! Benden kim bir hacetini ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret edeyim! Buyurur”
   Nuzûl Hadîsi diye meşhur olan ve müteşâbih bulunan bu hadîsin bir rivayeti, Teheccüd Namazı bâbı’nda geçmiş, yirmi kadar sahâbîden Altı Kitap’ta ve diğer Sahih, Sünen, Müsned ve Mu’cem kitaplarında rivayet edilmiştir…
İŞTE BAK İNİYOR DİYOR!
   Âlim geçinen ve gerçekten de ilimde derinlere inen, indikçe yolu şaşıran bazı insanlar maalesef bu ifadeleri de ilim ile açıklamaya çalışmışlar, yeterli olmayınca içerine mantık ve yorum katmışlar, neticede pusulayı şaşırmışlardır.
   Bildiğiniz gibi “Allah iniyor” diyenler, (haşa) O’nun yukarda olduğunu iddia edenlerdir. Bu görüş her yönü ile sapıklıktır. Bunu daha önce sizlere izah etmiştik. BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ
   Bir ayeti Kerimede de Rabbimiz: “Nerede olursanız olun, O (Allah) sizinledir” buyuruyor. Şimdi bu ayete bakarak Allahu Teala’nın zatının bizimle beraber olacağını kimse iddia edemez. Ayetin başında ve sonundaki ifadeler bunun nasıl anlaşılması gerektiğini belirtmektedir:
    “Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadid 4)
   Yani siz nerede olursanız olun yaptıklarınız, konuştuklarınız, düşündükleriniz her haliniz O’nun yaratması ile varlık alemine çıktığından (O nerede olursanız olun sizinledir) dolayısıyla O her yaptığınızı bilir ve görür…
ALLAH’IN KENDİ YARATTIĞINA ZATIYLA İNMESİ
   Değerli kardeşlerimiz, sema, gök, yer vs. bunların hepsi sonradan yaratılan mahluklardır. Allah’u Teala’nın sonradan yaratılan bir şeye bırakın gelmesini zatından zerre tecelli etmesi bile o şeyin dayanamayarak paramparça olmasına sebep olur. Nitekim Mevla Teala Kur’an-ı Keriminde şöyle buyurmaktadır:
“Rabbi dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi.” (A’raf 143)
   Dağ da sema gibi Allahu Teala’nın bir mahlûkudur. Allahu Teala dağa sadece tecelli etmiş, dağ yerinde duramamış ve darmadağın olmuştur. Allah’ın tecellisi bir dağı paramparça ediyorsa, kıyamette sûrun şiddeti ile yerle bir olacak sema, Allah’ın zatına nasıl dayanabilir ki?
   “Sema (Gök) yarıldığı zaman, Yıldızlar saçıldığı zaman” (İnfitar 1-2)
Bu olayın bir yönü…
   Diğer yönü ise Allah’u Teala’ya “cisim” benzetmesi felaketidir. Allah’u Teala inen, çıkan, yürüyen, duran bir varlık değildir. Bunlar yaratılmışlara ait acziyet ifade eden şeylerdir. Allahu Teala acizlikten münezzehtir. İnmek ve çıkmak cismani varlıklara ait hareketlerdir. Allahu Teala ise cisim değildir. Yarattıklarının fiillerine benzemekten münezzehtir.
   “Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.” (Kadir Suresi)
O NE YERDEDİR, NE SEMADADIR
   Daha önce söylediğimiz gibi Allahu Teala göktedir diyenler “ve filerdı” “ve yerdedir” buyrulan ayeti izah edememişlerdi. Çünkü bu iddialarıyla çelişki içerine düşmüşlerdi. Rabbimiz buyuruyor ki:
   “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.” (Enbiya 22)
   Yani Allahu Teala ne yerdedir, ne göktedir. O, yerde ve gökte ibadete layık olan tek ilahtır.
   “O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilah olandır. O hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” (Zuhruf 84)
   “Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır. (Zuhruf 82)
   Sema (gök) ise Allahu Teala’nın hükümranlığını kurduğu, dünya hayatında insanların rızık, rahmet, bereket gibi maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayacak nimetlerle donatıldığı, zamanı geldiğinde indirilecek azabın da bekletildiği yerdir.
   “Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler (in kapılarını) açardık.” (Araf 96)
   “Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle o zalimlere gökten bir azap indirdik.” (Bakara 59)
   “Allah, gökleri ve yeri yaratan, semadan (gökten) yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır.” (İbrahim 32)
   “Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı semadan (gökten) bir azap indireceğiz” (Ankebut 34)
NASIL ANLAŞILMALIDIR?
   Bütün bunlardan anlıyoruz ki, rahmetin feyzin bereketin rızkın kapıları semadadır. Allahu Teala’nın nüzul etmesi de dualara icabet etmesi demek olur. Hadis-i Şerifin devamında da anlaşıldığı üzere Rabbimiz: “Benden kim bir hacetini ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret edeyim” buyurmaktadır. Nuzûl, İntikaal, i’Iâm, kavi, ikbâl, teveccüh, bir hükmün çıkması ma’nâlarına kullanılır… Burada geceleyin namaz kılıp duâ edenlere rahmetle, dileklerini vermekle ve mağfiret etmek suretiyle teveccüh etmesidir, denilmektedir. Böyle anlaşılmasında Resulüllah ve Eshabının inancına aykırı bir nokta yoktur. Diğer türlü “indi-çıktı” gibi yorumlar sonradan türeyen itikadı bozuk akımların inancıdır.
SELEF YORUM YAPMAZDI
   Selef âlimler Allah’ın keyfiyetten ve başka bir şeye benzemekten münezzeh olduğunu kabul ederek bu ifadeye hadiste yer aldığı şekliyle mücmel olarak iman etmiştir. İlk dönem âlimlerinin çoğunluğu böyledir. Beyhakî ve diğer âlimler bu görüşü dört İmam ile birlikte, Süyfan-ı Sevrî, Süfyân Ibn Uyeyne, Hammâd İbn Seleme, Hammâd Ibn ibrahim, el-Evzâî, el-Leys ve diğer âlimlerden nakletmiştir.
   Beyhakî şöyle der: Bu konuda en doğru yol, keyfiyetini araştırmaksızın buna iman etmek, bununla ne kastedîldiği konusunda konuşmamaktır.
   Ne gariptir ki, selef yorum yapmazken bu gün selefi olduğunu iddia edenler tam aksi görüştedirler…
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ