Akçe Nedir? Akçenin tarihçesi

Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarından itibaren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimi. İlk sikkesi gümüşten îmâl edildiği için Ak (beyaz, temiz, parlak) para mânâsında akçe denilmiştir. Ayrıca ak kelimesi müsbet yönde bir mânâya sahiptir. “Alnı ak” gibi. Nitekim renginden dolayı altına kızıl ve sarı denildiği bilinmektedir. “Ak akçe kara gün içindir” atasözü de bu paranın beyaz gümüşten îmâl edildiğini ifâde ettiği gibi, geçerliliğini de belirtmektedir. İlk zamanlar gümüş para mânâsında kullanılan akçe, on beşinci yüzyıldan sonra umûmî mânâda Osmanlı parası karşılığı olarak kullanılmıştır. Osmanlı para birimi olan Akçe-i Osmânî adıyla kullanıldığı gibi, pâdişâhların zamanlarına göre değişik isimler almıştır. Bu para Osmanlılara mahsus olup, Selçuklu ve diğer İslâm devletlerinin paralarıyla ilgisi yoktur. İlk akçe, doksan ayar gümüşten olup, altı kırat 1,154 gramağırlığında idi. Zamanla ayarı düşük ve değişik ağırlıkta akçeler de basılmıştır. Umûmî olarak bir yüzünde “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresiyle bu ibarenin dört tarafında Peygamber efendimizin dört halîfesinin ismi, diğer yüzünde de parayı bastıran pâdişâhın ismi, basılış yeri, târihi ve Osmanlıların mensûb oldukları Kayı boyunun damgası bulunurdu. Onbeşinci asırdan itibaren para mânâsında kullanılan akçeye; Lala Yürgûç akçesi, avârız akçesi, geçer akçe, kalp akçe gibi çeşitli adlar verilmiştir. Ayrıca değer düşüşü neticesinde; züyûf akçe, kırpık akçe, kızıl akçe, çil akçe adlarını da almıştır. Çürük akçe deyimi ile kullanılan para ise bakır sikkeyi ifâde etmektedir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Selçuklular veya diğer devletler tarafından bastırılan çeşitli paralar kullanılıyordu. İlk Osmanlı sikkesini Osman Gâzi bastırdı. Bu gümüş para, 15 mm. çapında ve 0,68 gr. ağırlığındaydı. Basıldığı yer ve târih belli olmayan bu paranın yüzünde “Darebe Osman bin Ertuğrul” ibaresi yazılıydı. Elde mevcûd en eski Osmanlı akçesi, ikinci Osmanlı pâdişâhı Orhan Gâzi tarafından bastırılmıştır. Orhan Gâzi devrine âit en eski akçe 1327 (H. 727) târihinde Bursa’da bastırıldı. Bu Osmanlı akçesinin bir tarafında “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresiyle, etrafında; Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali’nin (r. anhüm) isimleri; diğer tarafında ise, Orhan bin Osman ve basıldığı yeri gösteren Bursa ismi, altında ise Orhan Gâzi’nin beyliğe geçişinin üçüncü senesini işaret eden siyâkat rakamı ile üç sayısı ve kenarlarında da paranın basıldığı yıl 727 ile Osmanlıların mensûb oldukları Kayı boyunun damgası vardı. Orhan Bey zamanında, tarihsiz ve üzerindeki yazılar geometrik motiflerden müteşekkil bir çerçeve içine alınmış İlhanlı paralarına benzer paralar da basılmıştır. Çerçevesiz olup üzerinde, “Orhan halledallahü mülkehû” ibaresi yazılı bulunan akçeler daha sâde idi. Basıldığı yer ve târih belli olmayan bu akçelerin Orhan Gâzi’nin beyliğin idaresini ele aldığı ilk senelere âid olduğu kuvvetle muhtemeldir.

Orhan Gâzi’den sonra pâdişâh olan Murâd Hüdâvendigâr zamanında gümüş akçeler bastırıldığı gibi, üzerlerinde basılış yeri bulunmayan pul, fels ve mangır özelliğinde bakır paralar da basıldı.

Yıldırım Bâyezîd zamanında basılan gümüş ve bakır paralar üzerinde darb yeri yok ise de, târih mevcuddu. Basılan bu gümüş paraların ayarı % 90 idi. Bu pâdişâh zamanında devletin altın parası bulunmadığı için, Venediklilerin altın dukası kullanılıyordu. Bir Venedik dukası, kırk akçe değerinde idi.

Fetret devrinde Mûsâ Çelebi, Edirne’de kendi adına para bastırdı. Yıldırım Bâyezîd’in büyük oğlu Süleymân Çelebi de kendi adına bastırdığı paranın üzerine tuğra koydurdu.

Çelebi Mehmed Han zamanında Amasya, Ayaslug (Selçuk), Bursa, Edirne ve Serez şehirlerinde basılmış akçeler vardı.

Tîmûr Han’ın Osmanlılar üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra, Çelebi Mehmed Han 1404 (H. 806)’da Bursa’da bastırdığı paralara kendi adıyla birlikte Tîmûr Han’ın da adını bastırmış ve hâkimiyetini tanımıştı. Vezin ve ayar yönünden diğer Osmanlı paralarıyla aynı olan bu paranın bir yüzünde “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah, Duribe Bursa 806”, diğer yüzünde ise; “Demûr (Tîmûr) Han Gürgân, Muhammed ibni Bâyezîd Hân halledallahü mülkehû” yazılıydı. On sene sonra Osmanlı birliğini yeniden kurup, istiklâlini kazanınca paralardan Tîmûr Han’ın ismini kaldırdı. Çelebi Mehmed Han’ın zamanına kadar Osmanlı paralarında hiç bir lakab ve ünvân yazılmadığı hâlde o, ilk defa “Sultan” ve “Han” ünvânlarını kullandı. Bastırdığı akçelerin üzerine “Sultân ibni Sultân Muhammed ibni Bâyezîd Han” İbaresini yazdırdı. Ayrıca “Halledallahü mülkehû” ibaresini kaldırıp, son Osmanlı paralarına kadar devam eden “Azze nasruhü” ibaresini koydu.

İkinci Murâd Han zamanında da Edirne, Bursa, Ayaslug, Bolu, Engüriye (Ankara), Karahisar, Serez, Tire ve Amasya şehirlerinde akçe bastırıldı. Bursa’da bastırılan ve mangır adı verilen paranın üzerinde ikinci Murâd Han’ın isminin altında Osmanlıların Kayı boyundan geldiğini gösteren bir damga vardı. Bu damga sâdece Bursa ve Edirne’de basılan paralar üzerinde idi.

Sultan İkinci Murâd Han’ın sağlığında pâdişâh olan sultan İkinci Mehmed Han (Fâtih) tarafından bastırılan akçenin ölçüsü 6 kırattan 5,25 kırata indirildi. İkinci Murâd Han, ikinci defa tahta geçmek mecburiyetinde kalınca kendi adına 100 dirhem gümüşten 375,5 akçe kestirdi. Fâtih Sultan Mehmed Han babasının vefâtından sonra 1451 (H. 855)’de tekrar Osmanlı pâdişâhı olunca, babası zamanında basılan akçeleri tedavülden kaldırarak; Edirne, Ayaslug, Bursa, Serez, İstanbul, Üsküp, Amasya, Tire ve Novar gibi şehirlerde 5,25 kırat ağırlığında yeni akçeler kestirdi: 1460 (H. 865)’de 4,75 kırat, 1470 (H. 875)’de 4,25 kırat, 1481 (H. 886)’da ise 3,25 kırat ağırlığında akçeler bastırdı. Bütün bu akçelerin ayarı % 90 idi. İstanbul ve Novar’da on akçelik paralar bastırdı. Bu akçelerin ön yüzünde “Sultân’ül-Berreyn ve Hâkân-ül-Bahreyn es-Sultân İbn-is-Sultân” ibaresi, diğer yüzünde ise “Muhammed ibni Murâd Han halledallahü mülkehû duribe fî Kostantiniyye sene 875” yazılıydı. Ayrıca Fâtih Sultan Mehmed Han zamanına kadar hiç altın para basılmamıştı, 1478 (H. 883)’de sultanî adı verilen altın paralar bastırıldı. Basılan ilk altın paranın bir adedi 3,510 gram ağırlığında olup, 23,5 ayar idi. Fâtih Sultan Mehmed Han zamanında, Osmanlı akçesi’nin küsuratı olarak mangır veya pul denilen bakır paralar da basılmıştı. Bir dirhem bakırdan bir mangır kesilerek sekizi bir akçe kabul ediliyordu. Bu mangırlardan yarım dirhem ağırlığında olanlara yarım mangır; rub’iye (1/4) dirhem ağırlığında olanlara cırık mangır deniliyordu. Fâtih Sultan Mehmed’in vefâtından sonra oğlu sultan Cem, 1481 (H. 886)’da Bursa’ya girdiği zaman, 18 günlük hâkimiyeti sırasında kendi adına para bastırdı. İkinci Bâyezîd Han devrinde, babasının zamânındakilerden daha noksan olarak 4 kırat, hattâ 3,5 kırat ağırlığında akçeler bastırıldı. Bu zamana kadar akçelerin ayarı 90 olduğu hâlde, onun zamanında 85 ayara düşürüldü. Bu paralar; İstanbul, Amasya, Bursa, Edirne, Gelibolu, Kratova, Kastamonu, Konya, Novar, Serez, Tire, Trabzon ve Üsküp’de bastırıldı. İkinci Bâyezîd Han zamanında çıkarılan bir emirle has altının miskalinin 57 akçe, sultânı ve frengi florisinin 47 akçe, eşrefi (Mısır altını) ve engürüsün (Macar parası) ise 45 akçe üzerinden muamele görmesi kararlaştırıldı. Saltanatının son senelerine doğru ise, akçenin değeri düşürülüp, bir altını 60 akçe değerinde muamele gördürüldü. Aynı devirde on akçelikler de bastırıldı.

Yavuz Sultan Selîm zamanında da İstanbul, Amasya, Edirne, Amid, Bursa, Cezîre, Dımaşk, Harput, Mardin, Musul, Mısır, Urfa, Serez, Siirt ve Tire’de para bastırıldı. Yavuz Sultan Selîm’in bastırdığı akçelerin en ağırı 3,5 kırat olup, bir dirhem gümüş 4,5 akçe ve bir altın da 13 akçe değerinde idi. Yavuz Sultan Selîm, Mısır’da altın ve gümüş paralardan başka bakır paralar da bastırdı. Yavuz Sultan Selîm’in, Mısır’da bastırdığı paralar üzerinde sâdece Sultan ünvânı olup, bu paralara sultanî veya eşrefi adı verilirdi. Böylece Osmanlı altınları da eşrefi, şerifi adlarıyla anılmaya başlandı.

Kânûnî Sultan Süleymân zamanında, Yavuz Sultan Selîm zamanındaki yerlere ilâveten Bağdâd, Belgrad, Canca, Cezâyir, Haleb, Koçaniye, Maraş, Modova, Rûha (Urfa), Serborniçe, Siroz, Trablus, Zebit gibi yerlerde para basıldı. Bu devirde basılan akçeler 3,75, 3,50, 2,75, 2,50 kırata kadar düşdü. Sonunda yüz dirhem gümüşten beş yüz akçe kesilerek değişmez bir hâle sokuldu. Sultan İkinci Selîm Han zamanında ilk önce 85 ayarında 100 dirhem gümüşten 525 akçe kesildi. Daha sonra gümüşün ayarı giderek düşürüldü. Her tarafta basılan akçelerin resim ve nakışları aynen korunmuş olup, ölçüleri noksanlaştırılmıştır. Bu devirde hemen hemen evvelkilerin aynı veya iki-üç habbe eksik ağırlıkta altın paralar da bastırıldı. Ayrıca Mısır’da Medîni adlı bir altın para da bastırıldı. Bir Sultanî altını, 41 Medînî altını değerindeydi. İkinci Selîm Han zamanında ticâretle uğraşan bâzı yahûdîler, akçeleri kırparak paraların bozulmasına sebeb oldular. Netîcede Sokullu Mehmed Paşa, bunun, önüne geçmek için, bâzı tedbirler aldı. Aynı devirde Selîmî adıyla yeni paralar basıldı. İkinci Selîm Han zamanında bir altın, 60 akçe ve beş akçe bir dirhem gümüş değerindeydi. Altınların ayarı ise, milim hesabı ile binde 993 idi.

Üçüncü Murâd Han zamanında hat ve nakışları ikinci Selîm zamanındakilerin aynısı olmakla birlikte, ağırlığı daha düşük akçeler bastırıldı. Para düzenindeki ve ekonomik durumdaki bozulmalar sebebiyle daha önce yüz dirhem gümüşten 500 akçe basılırken 800 akçe kesildi. Böylece bir akçe, 3 veya 2,5 kırata kadar düştü ve bir dirhem gümüş, sekiz-on akçe karşılığı muamele gördü. Üçüncü Murâd Han’dan îtibâren mağşuş akçelerinortaya çıkması, devletin para sisteminde değer ölçüsü olan akçenin kıymetini iyice kararsız hâle getirdi. Hattâ yüz dirhemden 2.000 züyûf akçe kesildi. Bir dirhem gümüş 12 akçe, bir altın 120 akçe, 45 akçe olan kuruş 80 akçeye çıktı. Bu devirde Haleb ve Bağdâd’da ilk defa olarak tuğralı dirhemler basıldı. Paranın değerinin kararsız hâle gelmesi sebebiyle daha sonra bâzı tedbirler alınıp, bir dirhem gümüşten 8 akçe kesilmesi kararlaştırıldı. Bu akçeler ilk çıkan akçelerin yarısı kadardı.

Üçüncü Mehmed Han zamanında bir dirhem gümüşten 8 akçe kesilmesine devam edildi. Bozuk ve züyûf akçeler toplatılıp, akçe değerinin yükseltilmesine çalışıldı. Bu sayede bir altın, 220 akçe değerinden muamele görürken 180 akçe değerinden muamele görmeye başladı. 1600 (H. 1009)’da para sisteminde yapılan bâzı düzenlemelerle bir altın 120 akçeye indirildi. Bu devirde altın paraların ağırlık ve ayarında bir değişiklik olmadığı gibi, resim ve nakışlarına da dokunulmadı.

Birinci Ahmed Han devrinde 1,5 kırat ağırlığında ve ayarı 80 olan akçeler bastırıldı. Birinci Mustafa Han zamanında Amid, Haleb ve Mısır’da para basıldı. Sultan Genç Osman zamanında da çeşitli yerlerde para bastırıldı. Bu zamanda basılan akçenin ağırlığı 1,5 kırat olup ayarı 80 idi. Birinci Mustafa Han’ın tahttan indirilip yerine ikinci sultan Osman’ın (Genç Osman) getirildiği sırada noksan ve ayarı düşük züyûf paralar çoğaldığından akçenin değeri düşmüştü. Sultan İkinci Osman’ın cülûsunu müteâkib basılı paraların ıslâhına ihtiyaç duyulduğundan, noksan ölçülü ve düşük ayarlı paralar toplatılıp, yeni 1,5 kıratlık akçeler basıldı. Hattâ büyük alışverişlerde kolaylık olmak üzere mevcûd akçelerin on adedine müsavi olarak bir dirhem ağırlığında onluk Osmânî paralar bastırıldı.

Birinci Mustafa Han’ın ikinci defa tahta geçmesinden sonra sultan İkinci Osman’ın bastırdığı onluklar, ağırlığı noksan olarak bastırıldı. Bu sırada bir altın 150 akçeye yükseldi.

Dördüncü Murâd Han zamanında İstanbul, Bağdâd, Bursa, Mısır, San’a, Trablus ve Yenişehir gibi yerlerde çeşitli paralar basıldı. Bu devirde basılan akçelerin ağırlığı 1,25 kırat, ayarları 75 idi. Yine İstanbul’da basılan altınlar da öncekilerden bir kırat eksik idi. Dördüncü Murâd Han zamanında zuhur eden harpler ve dört defa cülûs bahşişi ödenmesi yüzünden akçenin değeri kalmadığı için, altın 250 akçe değerinden muamele gördü. Buna bir çâre olmak üzere, sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın tedbir ve teşebbüsüyle beş kırattan biraz daha ağır olan gerçek ayarlı para isimli yeni bir sikke kestirildi. Böylece altının değerinin 120, kuruşun da 80 akçeye düşürülmesi sağlandı. Bu devirde akçenin ağırlığı 1,5 kırat ve on tanesi bir dirhem itibâr olunan yeni kesilen paranın ağırlığı ise İki akçeye eşit şekilde ayarlandı. Sultan İbrâhim zamanında da çeşitli merkezlerde para bastırıldı. Ayarı iyi olan 1,5 veya 2 kırat noksan altın paralar bastırıldı. Bu devirden itibaren paraların üzerine basılan tuğralarda “El-Muzaffer dâimâ” ibaresi konulmaya başlandı. Bu devirde basılan akçeler, züyûf ve mağşuş olduğu için, kuruş 125, altın 250 akçeye çıktı. Bu yüzden piyasada büyük sıkıntılar başgösterdi. Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından basılı paraların yeniden ıslâhı için bâzı tedbirler alındı. 1,25 kırat ağırlığında akçe, bir dirhem ağırlığında onluk ve yarım dirhem ağırlığında 5 akçelik ve para denilen üç akçelik sikkeler basılmak suretiyle kuruş 80, altın 160 akçeye indi. Esedî denilen ecnebî kuruşlar 60 akçeye, evvelce 4 akçeye geçen Mısır parası da 2 akçeye düşürüldü.

Dördüncü Mehmed Han devrinde de İstanbul, Cezâyir, Haleb, Mısır, Trablusgarb ve Tunus gibi şehirlerde paralar bastırıldı. Bu devirde de mâlî sıkıntılar devam ettiği için kuruş 120, esedî 110 akçeye yükseltildi. Piyasadaki mevcûd paralar bâzı menfâatçı ve hîlekâr kişilerce kırpılarak eksiltildi. Bu paralar esnaf ve sarraflar tarafından tartılarak alınmaya başlandı. Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, kuruşu 120 akçe, esedîyi 110, parayı 3 akçe değerlerinde sabit tutup diğer kızıl ve kırpık paraları tedavülden kaldırdı. Akçelerin ağırlığı bir kırata ve ayarı da yüzde 50’ye düşürüldü. İkinci Süleymân Han zamanında da mâlî sıkıntıların giderilmesi için bâzı tedbirlerin alınması düşünüldü. Piyasada İbrâhim Çelebi diye anılan ayarı düşük yaldız altını vardı. Bunlar arasında ayarı yüksek olanlar da görüldü. Ayarı yüksek olanlara çift; düşüklere ise tek damga vuruldu. Damgasız paraların geçerli olmayacağı îlân edildi. 1687 (H. 1099)’da Osmanlı para sistemindeki akçe birimi kaldırılıp paralar, kuruş usûlüne göre basıldı. Bu târihten sonra akçe adıyla para basılmayıp, sâdece hesaplarda kullanılan bir birim hâline geldi. Bu kuruşun küsuratı olarak da mangır denilen bakır para bastırıldı. İki mangır bir akçeye geçmek üzere, bir kıyye hâlis bakırdan 800 mangır para basıldı.

Bu devirde büyük para olarak altın para da bastırıldı. Kuruş 120, şerîfî altını 270, yaldız altını da 300 akçe değer üzerinden muamele gördü. Daha sonra harp hâlinin zuhur etmesi sebebiyle savaş masraflarını karşılamak için kuruş 160, şerîfî altın 360, yaldız altını 400 ve paranın da 4 akçe değerinde muamele görmesi emredildi.

İkinci Ahmed Han, 1691 (H. 1102)’de pâdişâh olunca, İstanbul, Hanca, Mısır gibi yerlerde para bastırdı. Bu sırada mangır denilen bakır paralar geçmez oldu ve piyasadan kaldırıldı. Bu sene içinde esedî 150, altın 335, frengi altını 375 mangıra çıktı. Yine altın ve kuruşa yeni değer konuldu.

İkinci Ahmed Han zamanında basılan kuruş ve altınların ağırlığı ve ayarı, kardeşi ikinci Süleymân Han zamânındakinin aynı idi.

İkinci Mustafa Han, 1695 (H. 1106)’da pâdişâh olunca İstanbul, Edirne, Erzurum, İzmir, Mısır, Trablusgarb gibi yerlerde para bastırdı. 1696 (H. 1107)’de sefer masraflarının çokluğu ve sefer müddetinin uzaması sebebiyle, o zamana kadar 3 akçeye geçen paranın 4 akçeye geçmesi kararlaştırıldı. Ayrıca piyasadaki yabancı devlet paralarını ortadan kaldırmak için ecnebi kuruş ve zoltalar toplatılıp üzerlerindeki latin harf ve ibâreler silinerek, bir yüzlerine “Sultân-ül-Berreyn” ve diğer yüzüne de kesim yeri ve târihi yazıldı. Üçüncü Ahmed Han zamanında da İstanbul’da 70, Mısır’da 60 ayarında ve ağırlığı eksik gümüş paralar bastırıldı. Bâzıları bu farklı durumdan istifâde ederek Mısır parasıyla İstanbul parasını değiştirmeye başladılar. Bunun üzerine hükümet, halkın elinde bulunan paraları toplattı. 1715 (H. 1128)’de Cedîd Zer-i İstanbul adlı para basıldı. Bunların yüz tanesi 110 dirhem olup, kenarı zincirli ve dâiresinin etrafı nakışlı idi. Bir yüzüne tuğra, diğer yüzüne de “Duribe fî İslâmbol” yazılı idi. Üç kuruşa râyic olan bu paralar, Mısır’da funduk diye anıldı. Üçüncü Ahmed Han zamanında İstanbul ve Mısır”‘da basılan tuğralı eşrefî altınları, ikinci Mustafa Han devrindeki altınların tarzında idi.

Ayrıca bu devirde ikinci Mustafa Han devrinde iki altınlık eşrefî altınlarına ilâveten üçlük, dörtlük, beşlik, onluk altınlar da basıldı. 1725 (H. 1138)’de Tebriz, Tiflis ve Revan gibi şehirlerde darbhâneler açılarak para basıldı. Birinci Mahmûd Han tarafından çeşitli merkezlerde 970 ayarında cedîd İstanbulî veya funduk ve 952 ayarında zer-i mahbûb denilen şekil ve ağırlıkları eskileriyle aynı olan altın paraların yanında cedîd İstanbulî altınlarının yarısı olan nufîye ve 1, 5, 2, 3 ve 5 altınlık sikkeler de basılmıştır.

Üçüncü Osman Han devrinde, birinci Mahmûd Han’ın zamanındaki gibi paralar basıldı. Üzerinde İstanbul, Cezâyir, Mısır v.s. şehir adları bulunan bu paralardan büyük beşibirlikler çıkarıldı. Üçüncü Mustafa Han devrinde basılan altın ve gümüş paralar ayrı bir hususiyet taşır. Bu paralarda basıldığı seneler yazılıdır. Ayrıca 1760 (H. 1174)’de bu paraların üzerinden Kostantiniyye ibaresi kaldırılıp islâmbol yazıldı. 1770 (H. 1184) senesinde altın piyasadan çekilince, fiyatlarda bir yükselme görüldü. Altınların piyasaya çıkarılması gayesi ile diğer paralara zam yapıldı. Böylece daha önce 110 para değerinden muamele gören zer-i mahbûb 120 paraya, 155 para kıymetindeki zer-i funduk 165 paraya yükseltildi. Yine bu devirde ilk olarak 60 para değerinde çifte zolta basıldı. Birinci Abdülhamîd Han zamanında da üzerinde; İslâmbol, Dâr-üs-saltanat el-âliyye, Cezâyir, Mısır, Trablusgarb, Tunus gibi yer adları bulunan altın paralar basıldı. Bu devirde 9 dirhem ağırlığında 60’lık yâni çifte zolta ve 30 paralık tek zolta, bir kuruşluk, ikilikler(çifte kuruş) 20, 10 ve 1 paralık sikkeler, ayrıca 36 mm. çapında büyük bakır paralar basıldı.

Üçüncü Selîm Han devrinde de belli merkezlerde çeşitli paralar basıldı. Dördüncü Mustafa Han’ın kısa süren saltanatı sırasında İstanbul, Cezâyir ve Mısır gibi yerlerde ayarları düşük ve ağırlıkları noksan olan çeşitli paralar basıldı. İkinci Mahmûd-i Adlî Han devrinde de üzerlerinde; tekrar Kostantiniyye, Dâr-ül-hilâfet-ül-âliyye, Dâr-ül-hilâfet-is-sâniye, Edirne, Bağdâd, Cezâyir, Mısır, Trablusgarb, Tunus gibi yer adları bulunan paralar bastırıldı. 1809 (H. 1224)’de piyasada altının kıymeti diğer paralara göre biraz arttığı için, darbhânede altın eski fiyattan muamele görünce, devlet zarara uğradı. Bu sebeple, mevcûd paralara yeni kıymetler konuldu. Ayrıca altın fiyatları çeşitli rayiçlere göre değerlendi. İkinci Mahmûd Han’ın cülûsunun on, yedinci senesinde 60 paralık yeni sikkeler bastırıldı. 1833 (H. 1249)’da 240 para kıymetinde 6’lık yâni 6 kuruş ve kısımları çıkarıldı.

Birinci Abdülmecîd Han zamanında da çeşitli merkezlerde sikke kesildi. Bu pâdişâh zamanında para sisteminde ıslâhat yapılıp, altında, İngilizlerin 22 ayarı esas kabul edildi. Sikke ayarlarında yeni değişiklikler yapıldı ve ilk defa kâğıt para çıkarıldı ise de sonra vazgeçildi. 1843 (H. 1259)’da 100 kuruşluk yeni bir liralıklar basıldı. 1844 (H. 1260)’da on kuruş kıymetindeki mecidiye ve 5 kuruş kıymetinde yarım mecidiye bastırıldı. 1845 (H. 1261)’de 1 kuruş, 1847 (H. 1264)’de gümüş 20 paralık basılarak piyasaya çıkarıldı ve 50 kuruş kıymetinde yarım liralıklar bastırıldı. 1851 (H. 1268)’de ikinci defa kâğıt para çıkarıldı. İlk zamanlar 50 kuruşluklardan küçük altın para bastırılmamaya karar verildiyse de, 1854 (H. 1271)’de 25 kuruşluk çeyrek altın liralar basıldı. 1855 (H. 1272)’de 500 kuruşluklar (beşibirlik) ile 250 kuruşluklar yâni 2,5’luk altın basıldı. Ayrıca bakırdan 40, 20, 10, 5 paralıklar çıkarıldı. Sultan Abdülazîz Han zamanında çeşitli merkezlerde 500, 250’lik 100, 50, 25 kuruşluk altın, ayrıca gümüş paralar basılırken, 1862 (H. 1279) senesinde Osmanlı târihinde üçüncü defa kâğıt paralar bastırıldı. Ayrıca kâime denilen 10, 20, 50 ve 100 kuruşluk paralar bastırıldı. Bu durum kâğıt paranın büyük ölçüde değer kaybetmesine sebeb oldu. Altın fiyatları yükseldi. Bir müddet sonra kâğıt para kullanımından vaz geçildi. Para istikrarının te’mini için İngiltere’den 8 milyon sterlin borç alındı.

Beşinci Murâd Han’ın kısa süren saltanatı döneminde de çeşitli merkezlerde para bastırıldı. İstanbul’da basılan altınlarda tuğranın biraz yukarısında ayyıldız, Mısır’da basılan altınların tuğrasının yanında ise bir çiçek dalı vardı. Onun zamanında 100, 50, 25 kuruşluk altın paralar bastırıldı. Aynı zamanda 20, 5 ve 1 kuruşluk gümüş paralar da bastırıldı.

Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde de, mecîdiye, 10, 5, 2, 1 kuruşluk ve 20’lik basıldı. 1877 (H. 1294)’de Osmanlı Bankası hesabına dördüncü defa kâğıt para bastırıldı. 1879 (H. 1296) senesinden sonra ise, mecîdiye bastırılmadı. 22 ayarda 500, 250, 100, 50 ve 25’lik altın paralar bastırıldı. Ayrıca 500, 250, 100, 50, 25 ve 12,5’luk ziynet altınları çıkarıldı. 1898 (H. 1316) senesinde, terkibinde % 10 gümüş ve bakırla karışık 10 ve 5 paralık ile halk arasında metelik denilen mağşuş paralar basıldı.

Sultan Beşinci Mehmed Reşad zamanında İstanbul, Bursa, Edirne, Kosova, Manastır, Selanik gibi şehirlerde çeşitli paralar basıldı. Osmanlı parasının ıslâhı için bâzı çalışmalar yapıldı 1913 (H. 26 Mart 1332) târihinde Tevhîd-i meskukât kânunu çıkarıldı. Bu kânuna göre bütün paraların temel ölçüsünün altın olması ve para biriminin kuruş olması kararlaştırıldı. Para birimi olan ve altın makamına geçen ve 40 para îtibâr olunan kâime denilen nikel kuruşlar basıldı. Kuruşun parçaları olan 20, 10 ve 5 paralıklar nikelden; 2, 5, 10 ve 20 kuruşluk paralar gümüşten; 25, 50, 250, 500 kuruşluk paralar altından bastırıldı. Bu devirde basılan gümüş paralar üzerine de, altın paralar üzerinde olduğu gibi pâdişâhın tuğrasının sağ tarafında cülûsunun yedinci senesine kadar Reşad ve ondan sonrakilerde El-Gâzî ünvânı vardı. Bu devirde 10, 40, 5 para olmak üzere nikel meskukât bastırıldı.

Sultan altıncı Mehmed Vahideddîn zamanında 22 ayar altından, Sultan Reşâd devrinde basılan paralara benzeyen, tuğranın sağ tarafında herhangi bir yazı veya çiçek bulunmayan paralar basıldı. Bu uygulama, gümüş paralar için de aynı idi. Bu devirde 500, 250, 50, 25 kuruşluk altın paralar basıldı. 500, 250, 100, 50, 25 ve 12,5’luk zînet altınları; ayrıca yine bu devirde 20, 10, 5, 2 kuruşluklar da basıldı. % 75 bakır ve % 25 nikel karışımından 40 paralıklar basıldı. Osmanlı Devleti zamanında basılan altın ve gümüş paralar, cumhuriyet döneminde bir müddet yeni çıkan paralarla birlikte kullanıldı. Altın paralar ise, hâlen tedavülde bulunmaktadır.

Akçe ile ilgili bâzı tâbir ve deyimler şunlardır:

Âkçe-i Osmanî

Kuruştan evvel Osmanlı para birimi olarak kullanılan para Osmanlı Devleti târihinde ilk defa basılan akçelere bu devletin kurucusunun adına izafeten Osmanî ismi verilirdi. Bu paranın millî ve husûsî bir ünvânla anılması aynı zamanda saltanat hükûmetinin teşekkül ettiğine dâir bir işaretti. Yavuz Selîm Han’ın saltanatının sonuna kadar Osmânî adı kullanıldı. Fakat devlet me’mûrlarına verilecek maaşların tâyin ve tahsisinde akçe tâbiri kullanılınca, bu isim kullanılmaz oldu. Fakat Akçe-i Osmânî tâbiri çok yaygın kullanıldı. Bir müddet sâdece akçe tâbiri kullanıldıysa da, İkinci Osman Han devrinde yeniden on akçelik Osmânî paralar bastırıldığı için tekrar kullanılmaya başlandı. Eski akçe, dirhemin dörtte biri olduğu hâlde, on akçelik para bir dirhem idi. Bundan sonraki devirlerde de, Osmanlı altınına husûsî olarak Osmânî denildi.

Akçe tahtası

Sarrafların ve resmî dairelerdeki veznedarların üzerinde para saydıkları tahta. Bu tahta ucu açık, kenarlı ve ucuna doğru darlaşıp oluk hâlinde uzun bir tahtadır. Geniş tarafında sayılan para oluk kısmından dökülürdü. Bâzı akçe tahtaları üzerinde sayılan paraların, sayılmayan paralarla karışmaması için ayrı bir kısım bulunurdu.

Akçe farkı

Çeşitli devletlerin paralarını veya bir devletin çeşitli paralarını değiştiren sarrafların, iki paranın değişimi neticesinde hâsıl olan farka verilen isim. Ayrıca, devlet tarafından iki paranın değişimi neticesinde hazîneye gelir kayd edilmek üzere alınan farka da bu ad verilirdi. Devlet hazînesi vaktiyle bir altın, yüz; mecidiye, on dokuz kuruştan alınır; altın, yüz iki buçuk; mecidiye de yirmi kuruşa satılırdı. Alışla satış arasında görülen fark, devlet kayıtlarında akçe farkı adıyla gelir olarak gösterilirdi.

Akçe başı

Tanzîmâttan evvel belli vergi ve resimlerden başka sulh zamanında devlet harcamalarındaki açıkları kapatmak için, imâdiyye-i hazâriyye ve harp zamanında harbin îcab ettirdiği paraları bulmak için imâdiyye-i seferiyye ve iâne-i cihâdiyye adı altında umûmî olarak tekâlif-i örfîyye denilen bir takım vergiler alınırdı. Bâzan da bunların yetmeyeceği dikkate alınarak iç borçlanma yoluna gidilirdi. Bu şekildeki borçlanma karşılığı olarak re’sül-mâl, güzeşte ve akçe başı adıyla akçe farkına benzer bir fark ödenirdi. Buna akçe başı adı verilirdi.

Akçe târihiyle yakından ilgili olduğu için; sikke tecdîdi, sikke tağşişi, sikke tashîhi tâbirlerini de yazmak faydalı olacaktır.

Sikke tecdidi

Osmanlı pâdişâhları tahta geçer geçmez ilk iş olarak kendi adlarına hutbe okuturlar ve para bastırırlardı. Sultan, kendi adına bastırdığı yeni akçeleri tedavüle çıkardığında, selefine âit paraların tedavülünü yasaklardı. Bunun üzerine tedavülde bulunan eski paralar ya hurda gümüş olarak veya devletçe tesbit edilen bir nisbette yeni akçeyle değiştirilirdi. Ancak yasak uygulaması bâzan pek katı olmazdı. Eski akçe sahiplerine değeri kadar yeni akçe verilirdi. Sikke tecdîdi ve eski akçe yasağı hazîneye darb hakkı ve darb ücretinden ileri gelen bir gelir sağlardı. Darbhâneler ne kadar fazla gümüş işlerse, bu gelir o kadar artardı. Bâzan sikke tecdîdiyle birlikte paranın ağırlığı da düşürülerek tağşiş ediliyor, böylece küçük çapta bir devalüasyon yapılıyordu. Bâzan sikke tecdîdi sebebiyle yeniçeriler ayaklanırlardı.

Sikke tağşîşî

Akçenin ayar ve ağırlığını düşürmek demektir. Hükümetin kararıyla yapılan sikke tağşîşi, sikke tecdidinin bir kısmıdır. Bâzan darbhânelerin emirsiz ve izinsiz olarak da sikke tağşişine gittikleri ve paraların ağırlıklarından çaldıkları görülürdü. Bu yüzden pâdişâhın emriyle pek çok darbhâne kapatılırdı.

Sikke tashihi

Resmî veya gayr-i resmî akçe tağşişleri, piyasada sıkıntıya sebeb olduğu, savaş veya başka bir sebeple acele tedbir alınmadığı zamanlarda akçe kırpıcılığı zuhur ederdi. Bunu çoğu zaman sarraflıkla uğraşan gayr-i müslimler, özellikle yahûdîler paraların kenarını kırparak gümüşünü çalarlardı. Bu kargaşalığa son vermek için pâdişâhlar, sikke tecdidinde yaptıklarını sikke tashîhi adıyla yaparlardı. Sikke tashihinde yeni akçeler ya eski ayar ve ağırlıkta veya bir mikdâr ağırlığı düşürülerek tedavüle çıkarılırdı.

Gerek sikke tecdidi, gerek sikke tağşîşi ve gerekse sikke tashîhi suretiyle yapılan akçe ayarlamaları neticesinde eşya fiyatları arttığı gibi, altın paraların rayiçleri de yükselirdi. Bu sebeble önemli para ayarlamaları yapıldığında eşya fiyatları yeniden tesbit edilir ve umûmî narh cetvelleri yayınlanırdı.

1584 ayarlamasından sonra Koca Sinân Paşa, böyle bir narh listesi çıkartmıştı. 1600’de bu liste üzerinde değişiklik yapılmış, 1641 sikke tashihinde yeni bir narh listesi düzenlenmişti.

————————-

 1) Kânunnâme-i Sultanî Ber Mûceb-i örf-i Osmânî (Neşr. R. Anhegger. H. İnalcık, Ankara-1956); Belge No: 15

 2) Osmanlı Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri (M. Kütükoğlu, İstanbul-1983)

 3) Takvîm-i Meskükât-ı Osmâniye (İsmâil Gâlib, İstanbul-1297)

 4) Meskâkât-ı Osmâniyye (Halil Edhem, İstanbul-1297)

 5) Kuruluştan XVII. Asrın sonlarına kadar Osmanlı Para Târihi Üzerinde Bir Deneme (H. Sahillioğlu, İstanbul-1958)

 6) Bir Asırlık Para Târihi 1640-1740 (H. Sahillioğlu, İstanbul-1974)

 7) Osmanlı Beyliği’nin Kurucusu Osman Gâzİ’ye Âit Sikke (İ. Artuk, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Târihi, Ankara-1980); sh. 27, 31

 8) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 724

 9) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 148

PAYLAŞ