Vasiyetin önemi

   Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor:
   Vasiyet etmeye değer bir şeyi (malı, parası) olan müslümanın, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir. (Buhârî- Müslim-Tirmizî-Nesâî-İbni Mâce-Ebû Dâvûd)
    Ölüm meleği Azrâil (a.s.) ın ne zaman ve nerede geleceği bilinmediği için malı, mülkü, parası ve serveti olan müslümanların, İslâm’a uygun bir şekilde ve değişen maddî durumlarına göre vasiyetlerini yazmaları ya da iki âdil şâhidin yanında bunları söylemeleri müstehab (sünnet) dir.
Vasiyet ne demektir?
   Kişinin ölümünden sonra geçerli olmak üzere yapılmasını istediği her çeşit hayırlı işlere ve bağışlara vasiyet denir. Vasiyetin geçerli olması, vasiyet edenin ölümünden sonra vasiyet edilen kimsenin o vasiyeti kabul etmesine bağlıdır. Çünkü hiç kimse kendisi ile ilgili yapılan bir vasiyeti kabul etme zorunluluğunda değildir.
   Malı, mülkü olan her müslüman borçlarının ödenmesinden sonra arta kalan servetinin üçte birini aşmama ve İslâmi kuralların dışına çıkmama koşulu ile dilediği gibi vasiyet edebilir. Ancak borcu olanların ve borcunun karşılığında malı olanların, öncelikle borçlarının ödenmesini ve kendilerine emanet edilen mal, para ve eşya gibi şeylerin sahiplerine verilmesini vasiyet etmeleri gerekir.
  Uyarı! Panzehire güvenip zehir içmek ne derece çılgınlık ve saçmalık ise vârislere güvenip borç yükü altına girmek de aynı derecede çılgınlık, saçmalık ve âhirette pişmanlıktır.
   Çünkü Allah (c.c.) yolunda şehit olanlar bile kul hakkından arınmadan cennete giremeyeceğine göre, kul borcu ile kabre girmemek için çok zorunlu kalmadıkça her çeşit borçlanmadan titizlikle kaçınmalıdır. Özellikle günümüzde bankaların kredi kartı ve üretici firmaların uzun vadeli taksitli satışlar adı altında yaptıkları reklâmlara aldanıp, sonuçta fâiz bataklığına ve kapitalizmin acımasız tuzağına düşmemeye çalışmalıdır.
   Bir gerçeği de unutmayalım! Vârisler bizim karşılığı olmadan yaptığımız
borçlanmaları kendi ceplerinden ödeme zorunluluğunda değildir. Sonra hac, zekât, oruç, kurban, adak, fıtır sadakası ve yemin kefareti gibi Allah’a (c.c.) karşı olan borçların ödenmesini ve bunların bilinçli olarak yerine getirilmesini vasiyet etmelidir.
   Malı çok olanlar ve daha fazla vasiyet etmek isteyenler, vârislerinin dışındaki akrabalarına, fakirlere, yetimlere ve güvendikleri hayır kurumlarına diledikleri kadar vasiyet edebilirler ama, Ebû Hureyre radıyallahu anhü diyor ki:
   Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in yanına biri geldi ve dedi ki: Ya Resûlallah! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?
   Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu:
   Sağlığın, sıhhatın yerinde, cimrilik tutkusu üzerinde ve fakir düşmekten korkup daha fazla zengin olmayı emel ederken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Sakın!) Can boğazına dayanıp da “falana bu kadar verin” ve “filâna şu kadar verin” demeye bırakma! Çünkü o mal o zaman zaten filânların (vârislerin) malı oldu ki! (Buhârî-Müslim)
   Sahâbeden birinin, “Ya Resûlallah! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?”
 sorusuna sevgili Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in verdiği bu yanıtı (mesajı) çok iyi algılamaya ve uygulamaya çalışalım.
Vasiyette İslâmî kuralları gözetme
Yüce Allah buyuruyor:
   Her kim vasiyet edenin haksızlığa kaymasından ya da günah işlemesinden korkup da (tarafların) aralarını düzeltirse, ona hiçbir günah yoktur. Kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. (Bakara, 182)
   Akıllı olup erginlik çağına eren her insan, yaşadığı sürece haramdan sakınma koşulu ile kendi malını dilediği şekilde harcama hakkına sahip olduğu gibi ölümünden sonra da borçları ödenip arta kalan malının üçte birini vasiyet etme hakkına da sahiptir.
   Ancak hiç kimse “ben kazandım” diye sağlığında malını gayr-i meşrû haram yollara harcama ve saçıp savurma hakkına sahip olmadığı gibi, ölümünden sonrası için vasiyet ederken de gayr-i meşrû haram yerlere ve malının üçte birinden fazlasını vasiyet etme hakkına sahip değildir.
   Örneğin; ben öldükten sonra kızlar da erkekler gibi mîrastan eşit pay alsın, oğlumun, kızımın ya da torunumun evlenme cemiyetini filân sazlı cazlı düğün salonunda yapın gibi gayr-i meşrû ve haram şeyleri vasiyet etme hakkına da sahip değildir.
Ya yaparsa!
Vasiyet eden günaha girdiği gibi o vasiyeti uygulayanlar da günaha girerler. Bu nedenle Allah (c.c.) “Her kim vasiyet edenin haksızlığa kaymasından ya da günah işlemesinden korkup da (tarafların) arasını düzeltirse,
ona hiçbir günah yoktur”. buyuruyor.
   İslâmî kurallara ters düşen ve haram içeren vasiyetlerde değişiklik yapmada hiçbir günah olmadığı gibi ayrıca bunları İslâmî kurallara göre düzenleyip uygulayanlar, hem vasiyet edeni hem de vasiyet edilenleri haram işlemekten kurtardıkları için çifte sevap kazanırlar.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor:
Allah’a isyan da hiç kimseye itaat edilmez. (Ahmed İbni Hanbel-Hâkim)
Ahmet Tomor Hoca – ihvanlar.net

PAYLAŞ