Sürre Alayı nedir?

sürre alayı ile ilgili görsel sonucuHalifeliğin Osmanlılara geçişinden, yani Yavuz Sultan Selim’in Mısır Sefer-i Hümâyunu sonrasından itibaren, Osmanlı Devleti, her yıl, Haremeyn’e (Mekke ve Medine’deki mübarek mekânlara) armağan olarak para ve çeşitli armağanlar gönderirdi.

Gönderilen paralar başta Peygamber Efendimiz’in ve Ashab-ı Kiram’ın torunları olmak üzere, bütün Medineli fakirlere dağıtılırdı.

İstanbul her sene Peygamber diyarına hizmet edebilmenin hazzını yaşar, lezzetini duyardı.

İşte bu armağanları Hicaz’a “Sürre-i Hümayun” da denilen “Sürre Alayı”,Eskişehir, Seyitgazi, Bayat, Bolvadin, Akşehir, Konya güzergâhını takip ederek Suriye’ye yolundan Mekke’ye götürürdü.

Sürre Alayı her yılın hac mevsiminde İstanbul’dan büyük merasimlerle uğurlanır, padişah İstanbul çıkışına kadar refakat eder,mübarek topraklara saygısından dolayı mutlaka yaya yürürdü.

Bu merasim İstanbul halkı için çok büyük bir olaydı. Mübarek beldelere milletin ortak yüreğini götüren Sürre Alayı’nı seyretmek için büyük kalabalıklar toplanırdı…

Merasimi seyredenler sevinçle ağlama arasında kalır, bazen kutsal mekânların hasretiyle gözyaşı dökerken, bazen de kutsal mekânlara armağan gönderen büyük bir millete mensup olmanın huzur ve neşesini yaşarlardı.

Sürre Alayı’nın götürdüğü armağanların en önemlileri, hiç kuşkusuz, Kâbeörtüsüyle, üzerinde devrin padişahının adının yazılı olduğu “Kâbe Kuşağı”ydı. 

Onların yanı sıra Medine’deki mübarek türbelere de (Ravza-i Mutahhara ve sahabe türbelerine) de yeni örtüler gönderilirdi. 

Eski örtüler Mekke Emiri tarafından kara yoluyla İstanbul’a gönderilirdi.

Örtüler hacc-ı ekber (Hac zamanında Cuma hutbesiyle Arafat’ta okunan hutbenin aynı güne rastlaması) olduğu yıllarda bütün olarak saklanır, diğer zamanlarda kesilip parçalanarak hacılara dağıtılır, camilere, türbelere gönderilir, levha halinde asılır veya sandukalar üzerine örtülürdü.

Örtülerin İstanbul’a gönderilen kısmı önce Üsküdar’a, oradan da merasimle Eyüp Sultan’a nakledilir, bir süre Hazret-i Halid’in türbesine konurdu. 

Daha sonra âlimlerden, şeyhlerden ve devlet büyüklerinden oluşan bir topluluk taraflarından tehlil ve tekbirlerle Hazret-i Halid türbesinden alınıp Edirnekapıyoluyla Topkapı Sarayı’na götürülürdü. 

Saraya getirilen bu örtülerin bakımını Hazine Kethüdası denetiminde “avadancılar” yapardı (İyi sayılabilecek durumda günümüze kadar gelen bu örtüler, Topkapı Sarayı Müzesi Emanet Hazinesi’ne kaydedilmiş ve önceleri Hırka-i Saadet Dairesi’nin Silahdar Hazinesi’nde saklanmış, 1959-1960 yıllarında sarayın mutfaklar kısmındaki eski yağhane binası onarılıp kumaş deposu haline getirilince, örtüler de buraya nakledilmiştir).

Sürre Alayı ile birlikte yola çıkan ustalar hac yollarını ve çeşmeleri onarırdı. 

Sürre Alayı ile Hicaz’a yıllar boyu gönderilen yardımı “Anadolu’nun mali kaynaklarını Arap çöllerine gömmek” olarak görüp eleştirenlere, şu kadarını söyleyeyim ki, Osmanlı Devleti’nin varlık sebebi “İ’lâ-yı Kelimetullah”dı (Allah adını yüceltme ve yayma). Varlık sebebi böyle özetlenebilen bir devletin, o inancın kalbine hizmet etme mükellefiyeti olur…

Bu inançla Yavuz Sultan Selim, Mısır fethi esnasında okunan bir cuma hutbesinde, kendisinden, “Hâkimul Haremeyn” (Mekke ve Medine’nin hâkimi) olarak bahsedilince, hemen itiraz etmiş, “hâkim” değil “hâdim” (hizmetkâr) olduğunu hatibe hatırlatmıştı.

Osmanlı, her yıl Haremeyn’e Sürre Alayı göndermek suretiyle Peygamber mirasına sadakatini vurguluyordu. 

Yavuz bahadıroğlu

PAYLAŞ