Kur'an'ı Anlamak İstiyorum / Kur'an'ı nasıl anlarım?

 Kur’an… Allah’ın insanlara kıyamete kadar kendi varlığını hissettireceği yüce ve son mesajı, insanlığın kurtuluşu… Bu ilahi kelamı anlamak, Rabbimizle olan bağlantımızı kuvvetlendirmek, O’nun emrettiği gibi yaşamak istiyoruz.
   Bu noktada yapılan telkin ve çağrılar neticesinde Kur’an’ı anlamaya karar verdik.
Bunun için önümüzde üç yol var
1- Sadece bir çeviriden ibaret olan MEALini okumak.
2- Ayetin ne için indiğini, ne beyan ettiğini, ne hüküm çıktığını, ayetler arası iritbatı, ihtilaf gibi görünenlerin çözümünü derinlemesine anlamak.
3-  Ayetlerin anlamını ve hükümleri belli bir çaba ve gayretle çıkartmaya çalışmak.

1- Mealden Okuma Yapmak

   Mealden okuma yapıyorsak bunun sadece bir çeviri olduğunu her daim göz önünde bulundurmalıyız. Çünkü hiçbir dilin bir başka dile olan çevirisi o dilin edebiyatını, sanatını ve inceliklerini aktaramaz.
   Bir kaç örnek verelim…

  •    Her namazda okuduğumuz “elhamdülillah” ile başlayan ayete “Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” meali verilir.

   Ayetin arapçasının başında bulunan “el” takısı bir kaç manaya gelmektedir:
a) İhtisas-ı lâik (yakışmak ve O’na mahsus olmak)
b) Mülk (aitlik)
c)Kudret ve İstila (güç ve hakimiyet)
   İhtisas-ı lâik manasında: fazlu ihsanının çokluğu ve celalinin sonsuzluğu sebebiyle hamdin sadece Allah’u Teala’ya layık ve mahsus olduğu…
   Mülk manasında alınırsa: Allahu Teala herşeyin yegane maliki olduğuna göre, kulların meşgul oldukları hamd’e de malik olması gerekir.
   Kudret ve İstlâ manasında: Allah bu sıfatlara sahip olan, zatı gereği varlığı gerekli, kendinden olan, Onun dışındakilerin varlıkları ve yoklukları düşünebilen olur.
   Yani toplu şekilde: Ham, ancak O’na layıktır; Ham, O’nun mülkü ve milki’dir, O her şey üzerine hükümran ve üstün/hakim’dir…

  •    “Lillahi” kelimesindeki “lam” harfi ise tahsis manası içerir. Hamd konusunda bu tahsis nasıl gerçekleşir? Hamd nasıl Allah’a aittir, sadece Allah içindir? Nasıl derin manalar içerir? İşte bütün bunlar tefsirlerde derya misali anlatılmaktadır.
  •    Şimdi elinize bir meal alın ve Fatır suresiyle En’am Suresinin ilk ayetlerini okuyun. İki ayette de şöyle bir ifade göreceksiniz.

   “Hamd, gökleri ve yeri yaratan”
İki ayette “yarattı” manası verilen kelimelerin Arapçaları farklıdır.
   En’am Suresinde خَلَقَ “Haleka”
   Fatır suresinde ise “فَاطِرِ” “fâdir”
Kelimesi geçtiği halde mealde ikisine de “yaratmak” karşılığı kullanılır. “Hamd, gökleri ve yeri yaratan”
İki kelime de yaratma manasına geldiği halde orjinalinde farklı biçimde kullanılıyor. Çünkü manada ince farklılıklar var.
Haleka: Hiçbir örneği yokken yarattı, Yoktan var etti manasındadır
Fatır: Eşsiz bir şekilde yaratmıştır. Yani bir benzerinin yapılması imkansızdır, yapılamayacaktır. Her iki kelimenin de ayetin geneline kattığı bir ahenk vardır ama meal okumayı tercih edenler bundan asla haberdar olamayacaktır.

  •    Maide Suresi 103. ayette 

   “Allah ne “Bahîre” ne “Sâibe”, ne “Vasîle” ne de “Hâm” diye bir şey meşru kılmamıştır. Fakat inkar edenler Allah’a karşı yalan uyduruyorlar. Zaten çoklarının aklı da ermez.” buyrulur. Bu ayette geçen kelimeler (bahire, saibe, vesile, ham) açıklanmaya muhtaç olup çeşitli görüşler bulunmaktadır. Dolayısıyla meal (çeviri) okuyanlar bunlar açıklanmadığı sürece ne okuduklarını bilmeyecektir.

  •    Bakara Suresi 115. ayette

   “Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allâh’ın vechi(; yönelmenizi emrettiği cihet) işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” buyruluyor. Sadece bu ayetin mealini okuyup istediği yöne doğru namaz kılan bir Müslüman hata etmiş olur. Çünkü başka bir ayette:
   “(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) hep o yöne dönün. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.” (Bakara 144) buyrulmakla namaz için sadece kıbleye yönelmek emredilmiştir. Kur’an bütünlüğüne hakim olamayan bir kişi meal okuyarak yanlış yargıya varabilir.

  •    Bakara Suresi 180. ayetinde geçen mü’minlerin servetlerinden bir kısmını anne-baba ve yakınlarına vasiyet etmelerinin farz oluşu Nisa Suresi 11 ve 12. ayetlerinde miras taksiminin kesinleşmesi ile kaldırılmış, artık yapılacak vasiyetler geçersiz sayılmıştır.  Nesh olunan ayetler hakkında bilgisi olmayan bir meal okuru ayetler arasında çıkmaza girerek “çelişki var” zannına kapılabilir.

    Dolayısıyla Meal okuyan kişi sınırlarını bilmesi gerekir. O sınırlar nelerdir?

  • Meal sadece çeviridir, bir çok kelime ve ayetlerin hedefi çeviri ile tam olarak anlaşılmadığından dolayı meal okuyan kişi ayeti belli bir hedef doğrultusunda kullanamaz. Yani mesela “bu konuda şu ayet var” diyerek ayeti zihnindeki konuyla alakalandırmamalı.
  • Meal, ayetin ne için indiğini ve nasıl uygulandığını, onu nesheden bir ayet olup olmadığı hakkında bilgi vermediği için meal okuyan kişi ayetlerden hüküm çıkartamaz.
  • Meal, kelime ve ayetlerdeki bağlantıyı kurmadığı için meal okuyan kişi bir yete bakarak çelişki yaşayabilir. Bu sebeple meal okuyan kişi anlamadığı/çeliştiği noktalarda mutlaka açıklamasının olduğunu bilmeli ve en iyisini Allah bilir diyebilmeli.
  • Arapça zengin bir lisan olması sebebiyle bir kelimenin farklı manaları olabilmektedir. Çeviri, çeviren kişinin seçtiği mana ile şekillenir ve meal okuyan kişi çevirenin penceresinden bakmış olur. Dolayısıyla okuduğu meali tam olarak Allah’ın muradı olarak görmemeli.
  • Mealin sadece bir çeviri olduğunun şuurunda olarak okumalı, ilahi kelama değil, çeviriye temkinli yaklaşmalı.

2- Ayetin ne için indiğini, ne beyan ettiğini, ne hüküm verdiğini, ne anlattığını derinlemesine anlamak.

   Bu okuma şekli mucize ilahi kelamın derinliklerine inmek için gereklidir. Meal cevizin kabuğudur. İçe ulaşmak için tefsir okumak gereklidir. 3. maddede zikredeceğimiz 15 ilim dalından icazetli ve çocukluğundan ölene kadar Kur’an ilimleriyle haşır neşir olan İslam alimlerinin ömrünün son demlerinde bütün birikimleriyle yazdığı tefsirler bizlere Kur’an’ı anlama yolunda en büyük yardımcı konumundadır.
   Bu tefsirlerden bazıları şunlardır:

  • İbn-i Kesir: Kaynaklarıyla ayetlerin inişi ve ilk muhtap olan Hazreti Peygamber ve ashabı tarafından nasıl anlaşıldığına dair malumat verir.
  • Tefsir-i Kebir: İniş, anlaşılma gibi malumatların yanında kelimelerin tahlilini yapar ve derinliğine doğru iner.
  • Ruhu’l Beyan: Ayetlerin işari manalarını ortaya koyar ve perde arkasını gösterir.
  • Nesefi, Beyzavi, Alusi gibi kısa izah yaparak kapalı olan noktalara ışık tutan tefsirler de vardır.

3-  Ayetlerin anlamını ve hükümleri belli bir çaba ve gayretle çıkartmaya çalışmak.

    Kişi Kur’an’ı Kerimi kendi gayretleriyle, hiçbir meale bakmadan anlamak, inceliklerine vakıf  olmak istiyorsa şu ilimleri tahsil etmek zorundadır:
1- Lügat İlmi: Kur’an-ı Kerimdeki her kelimenin asıl manasını bilmeye yarayan ilimdir. Mücahid (Rahmetullahi Aleyh) diyor ki: “Allah’a ve kıyamet gününe iman eden kimsenin Arapça kelimelerin bütün manalarını iyice bilmeden Kur’an-ı Kerim hakkında ağzını açması caiz değildir.” Sadece bir kelimenin bir kaç manasını bilmek de yeterli değildir. Çünkü bir kelime birkaç manayı içine aldığı halde kişi bunlardan bir ikisini bilir. Halbuki orada gerçekten başka mana kastedilmiş olur. (Taha suresinde geçen “Allah arşı istiva etti” ayetinde istiva kelimesinin diğer ayetlerle çatışan “oturdu” manasını almak da böyle bir hatadır. Bu lügat ilmini iyi bilmemekten kaynaklanmaktadır.)
2-Nahv (gramer ilmi): İrabın, yani harekelerin değişmesi ve başka şekle girmesiyle mana tamamen değişir. İrabı bilmek ise nahv ilmine bağlıdır.
3- Sarf İlmi: Bu ilmi bilmek gerekir. Çünkü kelimenin şekil ve binalarının değişmesi ile manaları tamamen değişir. İbni Faris (Rahmetullahi Aleyh) diyor ki: “Sarf ilmini kaybeden çok şeyi kaybetmiştir.”
4- İştikak (kelime türetme) İlmi: Bir kelime iki ayrı kökten meydana gelmiş ise onların manası da değişik olur. “Mesih” kelimesinin dokunmak manasına gelen “mesh” ve ölçek manasına gelen “mesahet” kökünden geldiği gibi.
5- Mania İlmi: Bu ilimle sözün manaya göre dizilişi bilinir.
6- Beyan İlmi: Bu ilimle sözün açık ve kapalı manaları, benzetme ve kinayeleri bilinir.
7- Bedi İlmi: Bu ilimle sözün ifade etme bakımından güzellikleri bilinir. Bu üç ilme “İlmi belagat” denir ki, Kur’an tefsir edenin bilmesi gereken önemli ilim dallarındandır. Zira Kur’an-ı Kerim başlı başına bir mucizedir. Belağatı ile onun benzeri getirmekten herkesi aciz bırakan hali bilinir.
8- Kıraat İlmi: Çeşitli okuyuşlar yüzünden farklı manalar anlaşılır. Böylece bir mananın diğeri üzerine tercihi bilinmiş olur.
9- Akaid İlmi: Kuran’ı Kerim’de bazı ayetler  vardır ki, onların zahiri manalarını Allah’u Zülcelal için kullanmak doğru değildir. Bu bakımdan onlarda bir tevile ihtiyaç doğar. Mesela Fetih Suresi 10. Ayette geçen “Allah’ın eli” ifadesi gibi.
10- Usul-ü Fıkıh İlmi: Bununla bir delile dayanarak ve kaynağına inerek hüküm çıkarma yolları bilinir.
11- Sebeb-i Nuzül: Ayetlerin iniş sebebini de iyi bilmek gerekir. İniş sebebini bilmekle mana daha açığa çıkar. Bazen mananın kendisini anlamak bile iniş sebebine bağlı olur.
12- Nasih ve Mensuh İlmi: kur’an’da lafzı ve manası sonradan başka bir ayet ile kaldırılan ayetler bulunmaktadır. Bu ilim bilinmezse o ayetleri anlamak imkansızdır.
13- Fıkıh İlmi: Bir şeyin teferruatı tam olarak kavranırsa onun bütünü tanınmış olur.
14- Hadis İlmi: Kur’an-ı Kerimde tafsilatı zikredilmeyen ayetleri tefsir eden hadisleri de bilmek gerekir.
15- Vehbi İlim: Bunların hepsinden sonra “Vehbi İlim” gerekir ki, Cenab-ı hakk’ın özel ihsanıdır. Onun hususi kullarına lutfeder.
   Bir Hadis-i Şerifte buyruluyor ki:
   “Kim, Kur’an’ın hükümleri ve anlamı hakkında bilgisiz olarak konuşursa, Cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizi, Tefsir-i Kur’an 1)

SONUÇ:

Kur’an bize  “…..De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 9) buyurur ve alimin ilmine dikkat çeker. Başka bir ayette “Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz. “ (en-Nahl, 16/43) buyurarak bir konuda ihtisas sahibi olmayan kişinin o işi erbabına sorması gerektiği vurgulanır.
    Konu Allah’ın kelamı olunca daha titiz ve dikkatli olunması gerekir. 
    “Kur’an apaçık bir kitap, herkes anlayabilir” gibi süslü sözler bizi Kur’an’ı kendi düşüncemize göre yorumlamaya itmemeli. Edebimizi takınmalı, haddimizi bilmeli ve Allah’ın sınırlarını aşmamalıyız.
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ