Ayet ve Hadislerde Tesettür

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla,
Âlemlerin rabbi Allah Teâlâ’ya hamd, Peygamber Efendimiz Sallellahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem’e, Ehl-i Beyti’ne ve Ashab-ı Kiram’a salat ve selamdan sonra:

İslam dinin emri gereği olan kadının örtünmesi/tesettürü ile ilgili olarak Kuran-ı Kerim’de birden fazla ayet-i kerime nazil olup bu ayet-i kerimelerde aralarında anlam bakımından yakınlık bulunan birkaç kelime kullanılmıştır.
Kuran-ı Kerim’in kullandığı kelimelerden birisi “başörtüsü” anlamına gelen “himar”ın cemisi olan “humur”dur. Nur suresinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Mümin kadınlara söyle, gözlerini (haramdan) yumsunlar ve avret yerlerini örtsünler. Görünenler (bir görüşe göre, yüz, el ve ayaklar) dışında kalan ziynet (mahalleri olan vücutlarının diğer yerlerini) açığa çıkarmasınlar. Himarlarını (başörtülerini) yakaları üzerine atsınlar…”[1]
Diğer bir kelime ise “örtü” ve “perde” anlamına gelen “hicab” kelimesidir. Hicab ayeti olarak da bilinen Ahzab suresinin 53. ayet-i kerimesinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“… Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz vakit hicab (örtü) arkasından isteyin. Böylesi hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha nezihtir…”[2]

Kuran-ı Kerim’de zikri geçen tesettürle ilgili diğer bir kelime ise “bütün bedeni saran bir giysi”, “baştan aşağı örten –milhafe/çarşaf gibi– örtü anlamına gelen “cilbab” kelimesinin cemisi olan “celabib”dir.[3]
Cilbab ayet-i olarak da bilinen ve örtünmeyi tarif eden Ahzab suresinin 59. ayet-i kerimesinde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle; cilbablarını üzerlerine sarkıtsınlar. Bu (iffetli olmayan kadınlardan ayrılacak şekilde) tanınmalarını ve eziyet görmemeleri (ni sağlamak) için daha uygundur.”[4]

Cilbab  ayet-i kerimesinin nazil olmasına sebep olan olayla ilgili olarak İmam Buhari’nin Sahih’inde ve İmam Müslim Sahih’inde geçtiği üzere Ezvac-ı Mutahharattan Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemiz rivayet etmektedir ki: “Peygamber Efendimiz Sallellahu Teala Aleyhi ve Sellem’in hanımları abdest ihtiyacı için gece dışarı çıkmaktaydılar. Hazreti Ömer Radıyallahu Teâlâ Anh ise Peygamber Efendimiz Sallellahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem’e hanımlarına örtünmelerini emretmesini söylemekteydi. Ancak Peygamber Efendimiz Sallellahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem (vahiy beklentisi içinde[5]) hanımlarına örtünmelerini emretmemekte idi. Bir gece Peygamber Efendimiz Sallellahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem’in hanımı Hazreti Sevde bint Zema Radıyallahu Teâlâ Anha dışarı çıkmıştı. Hazreti Sevde Radıyallahu Teala Anha uzun bir kadın idi. Kendisini (uzunluğu sebebiyle tanıyan) Hazreti Ömer Radıyallahu Teala Anh örtünme emrine dair vahiy nazil olması için çok istekli olduğu için: Ey Sevde! Seni tanıdık (tanınıyorsun) diye seslendi. Bu olayın akabinde Allah Teâlâ hicab/örtünme ayet-i kerimesini indirdi.”[6]

Hicab ayet-i kerimesinin nazil olmasından Müslüman kadınlar hakkında tesettür/örtü farz kılınmadığı için tanınabilecek bir kıyafet içinde bulunabilmekte ve erkeklerin bulundukları meclislere de gelebilmekteydiler. Nitekim Hafız İbn Hacer el-Askalani (v. 852) meşhur şerhi Fehtu’l-Bari’de şöyle demektedir: “Hicab ayet-i kerimesi nazil olmadan önce kadınların erkeklerle bir arada bulunmalarına (şeri) bir engel bulunmamaktaydı. Ancak hicab ayet-i kerimesi nazil olduktan sonra ise sadece eşleri ve mahremleri ile bir arada bulunabilirler.[7]
Nitekim Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemiz rivayet etmektedir ki: “İlk geldiklerinde Medine’nin havasına alışkın olmamaları sebebiyle babası Hazreti Ebu Bekir ve Bilal-i Habeşi Radıyallahu Teala Anhuma hasta olmuş ve Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha kendilerini ziyaret ederek “Babacığım nasıl hissediyorsun?” ve “Ey Bilal! Nasıl hissediyorsun?” şeklinde durumlarını sormuştur.[8]

Hadis-i şerifi şerh eden alimlerimizden Şemsüddin el-Kirmani (v. 786) Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemizin yabancı olan Hazreti Bilal-i Habeşi Radıyallahu Teala Anh’ı ziyaret edip halini sormasının caiz olmayacağı şeklinde itirazın cevabında birkaç ihtimal zikretmiştir. el-Kirmani, ya bu olay hicab ayet-i kerimesi nazil olmadan önce vuku bulmuş, veya Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemiz daha buluğa ermemiş ya da tedavi amaçlı orada bulunmaktaydı demiştir.[9]
Ancak bu olayın hicretin ilk zamanlarında dolayısıyla hicab ayet-i kerimesi nazil olmadan çok önce vuku bulduğu diğer hadis şarihi alimlerimiz tarafından açıkça ifade edilmektedir.[10]

Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemize iftiranın atıldığı kıssayı aktaran meşhur uzun ifk hadis-i şerifinde zikredildiği üzere annemiz Radıyallahu Teala Anha kaybolan gerdanlığını ararken kendisinin bindiği devenin hörgücünün içinde olduğu zannedilerek kafile yola koyulmuş, gerdanlığı bulduktan sonra geldiğinde ise kafileyi bulamamıştı. Ordunun gerisinden gelen Hazreti Safvan b. Muattal es-Sülemi Radıyallahu Teâlâ Anh o uyurken bulunduğu yere ulaşıp onu tanımıştı. Zira kendisini hicab ayet-i kerimesi nazil olmadan önce tanımaktaydı. Diğer bir rivayette ise Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemiz, Hazreti Safvan b. Muattal Radıyallahu Teala Anh’ın hicab ayet-i kerimesi nazil olmadan önce evlerine geldiğini, evinde onu hoş karşılamayacağı bir davranışta bulunurken görmediğini söylemektedir.[11] Hazreti Safvan b. Muattal Radıyallahu Teala Anh, sesli bir şekilde istirca ayet-i kerimesini[12] okuyarak Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemizi uyandırmış ve onu deveye yükleyerek kafileye yetiştirmiştir…[13]

Kadınların erkeklerin kendilerini tanımalarına engel olmayacak şekilde giyinmiş olduklarını veya erkeklerle bir mecliste bulunduklarını ifade eden bu tür rivayetler “cilbab” ve “hicab” ayet-i kerimelerinin nazil olmasından önceydi. Söz konusu ayet-i kerimeler nazil olduktan sonra şeri örtü asr-ı saadetin sahabiye hanımlarının en titiz dikkat ettikleri hususlardan olmuştur. Nitekim Hazreti Aişe Radıyallahu Teala Anha annemizden rivayet edildiği üzere şöyle demektedir: “Allah Teala hicrete ilk dönemlerde nail olan muhacir kadınlara rahmet etsin. Zira onlar, “…Himarlarını (Başörtülerini) yakaları üzerine atsınlar…” ayet-i kerimesi nazil olunca hemen peştamal bezlerini (n kalın olan tarafından[14]) yırtıp onlarla başlarını örtmüşlerdir.”[15]

Ümmü Seleme Radıyallahu Teala Anha buyurmaktadır ki: “Ahzap suresinden “cilbablarını üzerlerine sarkıtsınlar…” ayet-i kerimesi nazil olunca Ensari kadınlar dışarı siyah elbiseler içinde sanki başlarında siyah kargalar varmış gibi bir görüntü içinde çıktılar.”[16]
Netice olarak Peygamber Efendimiz Sallellahu Teala Aleyhi ve Sellem’in hadis-i şerifleri, cilbab kelimesinin tefsiri bağlamında sahabe ve tabiinden gelen farklı tabirler ve asr-ı saadet kadınlarının tesettür uygulamalarıyla ilgili zikrettiğimiz örneklerden hareketle örtünme hususunda o zamanın kadınlarının özellikle dikkat ettiği hususları şu şekilde özetleyebiliriz.

  • Şeri tesettür amaçlı giydikleri kıyafetin bütün bedenlerini tepeden tırnağa örtmüş olmasına,
  • Kıyafetlerinin bol olup beden uzuvlarını belli etmemesine,
  • Süslü ve cazip olmamasına,
  • Şeffaf olmamasına özen göstermekteydiler.

[1] Nur suresi, Ayet no: 31.
[2] Ahzab suresi, Ayet no: 53.
[3] Celalüddin es-Süyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, 12/141-142.
[4] Ahzab suresi, Ayet no: 59.
[5] İbnü’l-Mülakkkin, et-Tevdih li Şerhi’l-Camii’s-Sahih, Daru’l-Felah, Katar, 4/122; İbn Hacer, Fethü’l-Bari bi Şerhi Sahihi’l-Buhari, Daru Taybe, Riyad, 1/432.
[6] Sahih-i Müslim, Hadis no: 18 (2170); Sahihü’l-Buhari, Hadis no: 146 ve 6240; İbn Hacer, Fethü’l-Bari bi Şerhi Sahihi’l-Buhari, 1/431; Celalüddin es-Süyuti, ed-Dürrü’l-Mensür fi’t-Tefsiri bi’l-Mesür, Merkezü Hecer, Kahire, 12/139-145.
[7] İbn Hacer, Fethü’l-Bari, 1/513.
[8] Sahihü’l-Buhari, Hadis no: 3926, 5654 ve 5677; el-Muvatta, Hadis no: 3318.
[9] Şemsüddin el-Kirmani, el-Kevakibü’d-Derari, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut, 20/184.
[10] İbn Battal, Şerhu Sahihi’l-Buhari, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 9/378; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 13/29; Muhammed b. AbdilBaki ez-Zürkani, Şerhu’z-Zürkani ala Muvattai’l-İmam Malik, 4/361.
[11] Nuruddin el-Heysemi, Buyetü’l-Bahis an Zevaid-i Müsnedi’l-Haris, 2/913, Hadis no: 998.
[12] Bakara suresinin 156. ayet-i kerimesinin bir bölümü olan ve “Biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz” mealindeki “إنا لله وإنا إليه راجعون” ayet-i kermesi.
[13] Sahihü’l-Buhari, Hadis no: 2661, 4141 ve 4750; Sahih-i Müslim, Hadis no: 56 (2770).
[14] Sünen-i Ebi Davud, Hadis no: 4102.
[15] Sahihü’l-Buhari, Hadis no: 4758, Sünen-i Ebi Davud, Hadis no: 4100.
[16] Sünen-i Ebi Davud, Hadis no: 4101; İbn Kesir, Tefsiru’l-Kurani’l-Azim, Daru Taybe, Riyad, 6/482; Süyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, 12/141.


Dursun Ali Yılmaz / DİRAYET DERGİSİ

PAYLAŞ