ABDULLAH BİN MESUD (RADIYALLAHU ANH) (848)

   Babası Mes’ud bin Ebu Abdurrahman Gafil el-Huzelî olup cahiliye döneminde vefat etmiştir. Annesi ise Ümmü Abd (Radıyallahu Anha) dır. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve bazı sahâbîlerce annesine izafeten İbni Ümmü Abd diye de çağrılırdı. Künyesi Ebu Abdurrahman’dır.

   İslâm’dan önce dürüst bir genç olarak tanınan Abdullah, İslâm’ın yayılışını işitir işitmez Müslüman olan ilklerdendir. Hatta bu hususta kendisi şöyle demektedir: “Ben Müslümanların altıncısıyım. O zaman yeryüzünde altı kişiden başka Müslüman yoktu.”[75]
   Evvela Habeşistan’a, daha sonra da Medine’ye hicret etmiştir. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) u Mekke’de Zübeyr (Radıyallahu Anh) ile kardeş kılmıştı.[76] Kendisi Ashâb-ı Suffe’den olup hazarda ve seferde Nebi’den hiç ayrılmamış, daima onun hizmetinde bulunmuştu. Bu sebeple fıkıhta, hadiste ve Kur’an kıraatında en yüksek payeyi kazanmıştır. Abdullah bin Mes’ud (Radıyallahu Anh) zayıf bünyeli ve cılız bacaklı olmasına rağmen Habeşistan’a ve Medine’ye olmak üzere iki hicret gerçekleştirmiş, Bedir’den itibaren bütün savaşlara katılmış, Rasûlullah’ın vefatından sonra da Şam bölgesi fetihlerine iştirak etmiştir. Bir gün Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ın isteği üzerine bir ağaca tırmanmış, bazı sahâbî arkadaşları bacağının inceliğinden dolayı gülüşmüşlerdi. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kıyamet gününde mîzanda Uhud dağından daha ağır gelecek olan bir ayağa mı gülüyorsunuz?”buyurdu.[77]

   İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) ilimde önder, ümmetin de kurrâ ve fâkihlerindendir. Bizzat Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ın ağzından yetmiş küsûr sûre ezberlemiştir. Sahâbîler Allah’ın Kitabı’nı en iyi bilenlerden birinin de Abdullah olduğunu bilmekteydiler.[78] Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Kur’an’ı şu dört kişiden alınız: Abdullah bin Mes’ud, Huzeyfe’nin âzâtlısı Salim, Muaz bin Cebel ve Ubeyy bin Ka’b’dan.”[79]
   Yine İbni Mes’ud (Ra­dıyallahu Anh) şöyle söylemektedir: “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ile söylüyorum ki, Allah’ın Kitabı’n-dan nerede ve ne hakkında indirildiğini bilmediğim hiçbir sûre yoktur. Eğer Allah’ın Kitabı’nı daha iyi bilen, kendisine ulaşabileceğim biri­sinin olduğunu bilsem muhakkak ona giderdim.”[80] Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nin: “Seni alıkoymadıkça evimin örtüsünü kaldırabilir ve fısıltıları dinleyebilirsin. Bu girme iznindir.” dediği[81] ve annesiyle birlikte Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nin evine çok sık ve rahat bir şekilde girmesi sebebiyle Ebu Musa (Radıyallahu Anh) nın Nebi’nin ev halkından zannettiği[82] İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh), bu büyük ve önemli fırsatı kendi lehine değerlendirerek ilimde büyük payelere ulaşmıştı.

   Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ın: “İlmi dört kişiden alınız.”[83] dediği kişilerden birisi de oydu. (Diğerleri Ebu’d-Derda, Selman-ı Fârisî ve Abdullah bin Selam’dır.) Ebu Mes’ud (Radıyallahu Anh), İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) hakkında: “Rasûlullah’ın kendinden sonra geride Allah’ın Kitabı’nı ondan daha iyi bilen bir kimse bıraktığını bilmiyorum.” demiştir.[84] Rasûlullah (Sallal­lahu Aleyhi ve Sellem), İbni Mes’ud’un Kur’an okuyuşunu çok beğenir, bazen ona Kur’an okutur[85] ve: “Kim yeni indiği tazelikte Kur’an okumayı arzularsa Ümmü Abd’ ın oğlunun kıraati ile okusun.”[86] diyerek onu taltif ederdi.

   Ömer (Radıyallahu Anh), Ammar bin Yasir ile İbni Mes’ud (Radıyallahu Anhuma) u Kûfe’ye gönderdiğinde yöre halkına yazdığı mektupta şöyle yazmıştı: “Ben size Ammar’ı emîr, İbni Mes’ud’u da muallim ve vezir olarak gönderdim. O ikisi, Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in Bedir’e katılan ashâbının seçkinlerindendir. Onları dinleyin ve peşlerinden gidin. Abdullah bin Mes’ud’dan faydalanma hususunda sizi kendime tercih ettim.”[87] Meşhur tabiîn imamlarından Mesruk (Rahmetullahi Aleyh) ise: “Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in ashâbıyla yakın ilişkiler içinde bulundum ve içlerinde altı kişinin ilmin doruğuna ulaştığına tanık oldum. Bunlar Ömer, Ali bin Ebi Talib, İbni Mes’ud, Zeyd, Ebu’d-Derda ve Ubeyy (Radıyallahu Anhum) dir. Sonra bu altı kişi ile yakınlık kurdum ve bunların ilimlerinin Ali ile İbni Mes’ud’­da zirveye ulaştığını gördüm.” demekte­dir.[88]

    Kûfe halkı, İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) a öyle bir sevgi gösterdi ve ona öyle bağlandı ki, onların bir insanı sevme konusundaki bu ittifakları olağanüstü boyuttaydı. Zira bu halk kavgacı ve isyankar bir yapıya sahip olup barış ve sükûnete hiç dayanamazlar. Nitekim Ali bin Ebi Talib döneminde yaptıkları tarih sayfalarında halen mevcuttur. İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) kendisini Osman (Radıyallahu Anh) ın azletmesine kadar 17-18 yıl Kûfe’de görevini sürdürmüş, bunun neticesinde Hanefî mezhebinin itikadî ve kelamî kısmı dışında temelleri onunla Ali (Radıyallahu Anh) nin rivayetleri ve fetvaları üzere bina edilmiştir. Zaten her ikisi de sahâbenin en çok fet­a veren 7 kişisi arasında bulunmaktadır.[89]
   Bilindiği gibi Hicaz (Arabistan) fıkhı da Ömer, Aişe, İbni Ömer ve İbni Abbas (Radıyallahu Anhum) ın rivayet, hüküm ve fetvalarına dayanmaktadır. Abdullah bin Mes’ud (Radıyallahu Anh): “Bedenine dövme yapan ve yaptıran, yüzünün tüyünü yolan, dişlerinin arasını ayırtarak Allah’ın yarattığını değiştiren kadınlara Allah lanet etmiştir.” dediğinde Ümmü Ya’ kub isimli bir kadın: “Ben Kur’an’ı okudum ve bu söylediklerine rastlamadım.” diyerek itiraz etmişti. Bunun üzerine İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) eşsiz ilmiyle kadına şöyle cevap vermişti: “Sen Kur’an’da (…Ra­sûl size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasak ettiyse ondan da sakının.)[90]ayetini okumadın mı? Şüphesiz ki Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu kişilere lanet etti.”[91]

   Büyük bilginlerden olduğu herkesce bilinen İbni Mes’ ud (Radıyallahu Anh) az hadis rivayet ederdi. Bu da hadis metinleri hususundaki titizliğinden ve üstün takvâsından ileri gelirdi. Lafızların zabtına son derece ihtimam gösterir, rivayette şiddetli davranır, öğrencilerini de nasların lafızlarını zapt etmede gevşeklikten men ederdi. Amr bin Meymun (Rahmetullahi Aleyh) dan şöyle rivayet edilmiştir: “İbni Mes’ud (Ra­dıyallahu Anh) (her perşembe günü) ders yapardı. Onunla buluşmayı hiç kaçırmazdım. [Bir yıl boyunca Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tan hiç hadis rivayet etmediği olurdu.] Herhangi bir şey hakkında kimseye ‘Rasûlullah şöyle buyurdu.’ dediğini işitmedim. Yalnız bir akşam ‘Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu.’ dedi ve hemen başını öne eğdi. Biraz sonra ona baktım ki, gömleğinin ilikleri çözülmüş, gözleri yaşlarla dolup taşmış ve boyun damarları şişmiş vaziyetteydi. Müteakiben: ‘Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle veya buna yakın buyurdu.’ dedi.”[92]
   Nitekim onun açtığı bu çığır gerek kendi talebeleri ve gerek diğer hadisçiler için zamanımıza kadar uyulan ilmî bir sünnet olmuştur. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) a devamlı refakati, kuvvetli hafızası ve üstün ilmine rağmen hadis rivayetindeki bu titizliği sebebiyle kendisinden yalnız 840 adet hadis rivayet edilmiştir.[93] Bunlardan 64’ünü Buhârî ve Müslim ittifaken, 21’ini Buhârî ve 35’ini Müslim münferiden sahihlerinde rivayet etmiştir. Her biri ilimde ayrı birer şöhret olmuş Alkame, Esved, Mesruk, Ubeyde, Haris, Kadı Şüreyh gibi tabiîn imamları başta olmak üzere birçok öğrencisi kendisinden ilim almışlar ve bize ulaştırmışlardır. Allah onlara rahmet etsin.

   Bütün bunlarla birlikte İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) un insan olmasının bir gereği olarak yaptığı bazı âşikâr hataları vardı. Onun ilimdeki yüksek derecesini ikrar ederek, ilmî emanet gereği bilinmesi gereken bu hataları belirtmemiz gerekmektedir:

1. Kur’an’ın toplanıp tek bir mushaf haline getirilmesinde Osman (Radıyallahu Anh) a muhalefet ederek kendi mushafını vermemiş ve öğrencilerine de vermemelerini emretmişti.

2. Felâk ve Nâs sûrelerinin sûre olmadığını söylüyor, onları dua kabul ediyordu.

3. Rükûya giderken ve rükûdan kalkarken ref’ulyedeyn yapmayı (elleri kaldırmayı) terk etmişti.

4. İslâm’ın ilk dönemlerinde cemaat iki kişi ise biri imamın sağında, diğeri solunda dururdu. Daha sonra bu durum nesholundu ancak İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) bunu terk etmedi.

5. Gene İslâm’ın ilk dönemlerinde yapılıp daha sonra nesholunan rükûdaki tatbik fiilini (ellerin dizlerin arasında birleştirilmesini) terk etmeyerek ısrarla devam ettirdi.

   Güzel hâl ve hareketi, meslek ve meşrebi ve sîreti yönün­den ashâbdan Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ye en yakını olan[94] İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) ince yapılı, kısa boylu ve fazlaca esmer biri idi. İbadetlerine son derece düşkün ve Sünnet-i Seniyye’nin yaşanan bir numûnesiydi. Bid’atlerle mücadele eder, sünneti yaşatmaya son derece gayret ederdi: İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) Kûfe’de muallim iken kendisine, mescitte bir gurup insanın toplanarak aralarındaki bir adamın yönlendirmesiyle toplu halde zikir yaptıkları ve bu zikirlerini yanlarındaki taşlarla saydıkları ha­beri ulaştı. Derhal mescide gidip hâllerine bizzat şahit olunca bu yaptıklarının bid’at olduğunu anlatarak, bu amellerinden sevap kazanamayacaklarını belirtmiş ve: “O taşlarla ancak günahlarınızı sayın! Yazıklar olsun size ey Ümmet-i Muhammed! Ne çabuk helak oldunuz? Nebinizin sahâbesi henüz aranızda bolca bulunmakta, onun elbiseleri eskimemiş, kapları kırılmamış (olduğu halde böyle yapıyorsunuz). Nefsim elinde olana yemin ederim ki, sizler kesinlikle ya Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in dininden daha doğru yolda olan bir din üzeresiniz veya bir dalâlet (sapıklık) kapısı açmaktasınız.” demiştir. Onlar: “Vallahi biz sadece hayrı elde etmek için bunu yapıyorduk.” dediklerinde ise: “Hayrı isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemezler.” diye karşılık vererek onlardan yüz çevirmiştir.[95] Kûfe’de bıraktığı ilmin eserleri asırlarca silinmemiştir.

   Kendisinin fakir olması sebebiyle eşi Zeynep (Radıyallahu Anha) in zekatını verdiği[96] İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) Rebze’de yalnız başına vefat eden Ebu Zerr (Radıyallahu Anh) in cenaze namazını kılarak defninde bulundu. Sonra Medine’ ye geldi ve orada hastalandı. Hicrî 32. yılda 60 yaş civarında Medine-i Münevvere’de vefat etti. Cenaze namazını bizzat halife Osman (Radıyallahu Anh) kıldırdı ve Cennetü’l-Bâki’ye defnedildi.

Allah ondan razı olsun ve makamını Firdevs Cenneti, bizi de kendisine komşu kılsın.

PAYLAŞ