Nefs Nedir? Nefs hakkında ayet ve hadisler

AYET-İ KERİMELER
   Yusuf / 53. (Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

   Kaf / l6. Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.

   Kıyame / 2. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz).

   Furkan / 43. Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin?

   Casiye / 23. Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?

   Şems / 9. Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,

HADİS-İ ŞERİF
   * Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular: “Üç kişi vardır ki, Allah Kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azab vardır:    Sahrada, fazla suyu bulunduğu halde ondan yolcuya vermeyen kimse. Kıyamet günü Allah onun karşısına çıkıp: “Bugün ben de senden fazlımı (lütfumu) esirgiyorum, tıpkı senin (dünyada iken) kendi elinin eseri olmayan şeyin fazlasını esirgediğin gibi” der.    

İkindi vaktinden sonra, bir mal satıp müşterisine Allah Teâlâ’nın adını zikrederek bunu şu şu fiyatla almıştım diye yalandan yemin ederek, muhatabını inandıran ve bu suretle malını satan kimse.    

– Sırf dünyevi bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sadıktır, vermezse sadık değildir.” 

   * Ebu berze el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sizin hakkınızda en ziyade korktuğum şey, zenginlik hırsı ile karınlarınızın ve ferçlerinizin şehvetleri bir de fitnelerin şaşırtmalarıdır.”

  * Berâ İbnu Âzib (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ramazan orucu farz kılındığı vakit, Müslümanlar ay boyu kadınlara temas etmezlerdi. Bazı kimseler bu meselede nefislerine itimad edemiyorlardı. Bunun üzerine şu mealdeki ayet nazil oldu: “…Allah nefsinize güvenmiyeceğinizi biliyordu. Bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti.” (Bakara, 187).

   * Hazreti Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: “Ben her mü’mine, mutlaka, dünya ve ahirette insanların en yakınıyımdır. Dilerseniz (bu hususla ilgili olan) şu âyeti okuyun: “O peygamber, mü’minlere öz nefislerinden evladır. Zevceleri, mü’minlerin analarıdır…” (Ahzâb 6). Hangi mü’min (vefatında) bir mal bırakırsa vârisleri (asabı) ona varis olsunlar. Borç veya bakıma muhtaç birini bırakmışsa o da bana gelsin, ben onun mevlâsıyım.”

   * İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: “Ebü Hüreyre (radıyallahu anh)’nin şu rivayete temas ettiği şeyden Lemem’e daha ziyade benziyenini görmedim: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: “Allah âdemoğluna zinâdan nasibini yazmıştır. Bu mutlaka ona ulaşacaktır: “Gözlerin zinâsı nazardır, dilin zinâsı konuşmaktır. Nefis de temenni eder ve iştah duyar. Ferc de bunu tasdik veya tekzib eder.”

   * Ebû Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hazreti Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (müdahele ederek): “Nefislerinize karşı merhametli olun. Zîra sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhâtabınız gâib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zât’a, Allah’a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zât, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır” dedi.”

   * Abdullah İbnu Amr İbni’l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu duayı okurlardı: “AIlah’ım, huşü duymaz bir kalbten sana sığınırım, dinlenmeyen bir duadan sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım.”

   * İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhisselâtu vesselâm) Hıcr’a uğradığı zaman: “Nefislerine zulmedenlerin meskenlerine girerken onların mâruz kaldığı musibetin size de gelmesi korkusuyla ağlayarak girin!” dedi. Sonra başını (ridasıyla) örtüp yürüyüşünü hızlandırdı ve vâdiyi geçinceye kadar bu hâl üzere devam etti.”

   * İbnu Mes ‘ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) teşehhüd okuyunca şu mealde zikirde, duada bulunurdu: “Hamd Allah’adır, O’na sığınır, O’ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden de O’na sığınırız. Allah kime hidâyet verirse onu kimse sapıtamaz, kimi de sapıtırsa onu kimse hidayete götüremez. Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Resûlüdür. O’nu hak ile, Kıyametten önce müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdi. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de o ikisine isyan ederse, (bilsin ki) sadece kendisine zarar verir, Allah’a hiç bir zarar verermez.”

   * Hazreti Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)’a üzerinde borç olan bir ölü getirildiği zaman:”Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?” diye sorardı. Eğer yeterli mal bıraktığı söylenirse namazını kılardı. Aksi takdirde:   “Arkadaşınızın namazını kılın!” derdi. Ancak Allahu Teâla Hazretleri Resülüne fetihler müyesser ettiği zaman (her getirilenin) namazını kıldı ve (borcu var mı? diye) sormadı. Şöyle derdi:Ben mü’minlere nefislerinden evlayım. Öyleyse, kim borç veya ağır bir yük veya horanta bırakırsa o banadır, benim üzerimedir. Kim de mal bırakırsa o da kendi varislerinedir.”

   * Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü. dendi, hangi kadın daha hayırlıdır?”  “Kocası bakınca onu sürura garkeden, emredince itaat eden nefis ve malında, kocasının hoşuna gitmeyen şeyle ona muhalefet etmeyen kadın!” diye cevap verdi.”

   * Hazreti Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:”Ümmetimden birkısım insanlar Dicle denen bir nehir yanında. Basra denen geniş bir düzlüğe inerler. Nehrin üzerinde bir koprü vardır. Oranın halkı (kısa zamanda) çoğalır ve muhâcirlerin (müslümanların) beldelerinden biri olur. Ahir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip nehir kenarına inerler. Bundan böyle (Basra) halkı üç fırkaya ayrılır:     -Bir fırka sığır ve kır develerinin peşlerine takılıp (kır ve ziraat hayatına dönerler, bunlar) helâk olurlar.     -Bir fırka nefislerini(n kurtuluşunu esas) alırlar (ve Beni Kantûra ile sulh yolunu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düşerler.    
-Bir fırka da çocuklarını geride bırakıp onlarla savaşırlar. İşte bunlar şehit olurlar.”

   * Hazreti Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
   “Allah Teâla hazretleri yeryüzünü benim için dürüp topladı, ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır. bana iki hazine verildi: Kırmızı ve beyaz hazineler. Ben Rabbimden, ümmetimi umumî bir kıtlıkla helak etmemesini, ümmetime kendi nefislerinden başka bir düşman musallat edip çoğunluğu helak etmelerine meydan vermemesini talep ettim.     Rabbim Teâla hazretleri bu isteklerime şöyle cevap verdiler:     “Ey Muhammed! Bir hüküm verdim mi artık o geri alınmaz. ben senin ümmetine “Onları umumi bir kıtlıkla helak etmeyeceğim, kendileri dışında, çoğunu helak edecek bir düşman da musallat etmeyeceğim, hatta yeryüzünün her tarafında bulunanlar, onlar aleyhinde toplansalar da. Ama kendi aralarında birbirlerini helak edecekler.”

   Nefsin istek ve alışkanlıkları, insan için öldürücü birer zehir ve insanı aşağılara çeken ma’nevî ağırlıklar gibidir. Rûh, nefsin rağmına gelişir ve yükselir. Aksine, nefis beslendikçe rûh küçülür, sıkışır ve ağırlaşır.. Bunun neticesinde de kalp, duygu ve latifelerde bir hantallaşma meydana gelir.

   Şeytanı şeytan eden nefsidir. Şeytan nefsine aldanmış ve kibirlenmiştir. Bunun için ”nefis 70 şeytandan daha eşettir” buyurulmuştur.

   Allah’u Teala nefsi yarattı ve ”ben kimim sen kimsin diye” diye sual etti. Nefs:”Sen sensin ben benim” dedi.Allah’u Teala yüz sene ateşte yakılmasını emretti. Sonra ”ben kimim sen kimsin diye” sual etti. Nefs tekrar:”Sen sensin ben benim” diyerek meydan okudu.Allah’u Teala tekrar ateşte yakılmasını emretti ve rivayetlere göre 700 veya 7000 sene cehennem ateşine girdi çıktı ve her seferinde ”sen sensin ben benim” dedi.
   Herşeyin en iyisini bilen Allah’u Teala nefsin aç bırakılmasını emretti.Uzun bir müddet aç bırakılan nefse Mevla sual etti:”Ben kimim sen kimsin?”
   Açlıktan beli bükülen nefs: ”Sen yüceler yücesi Allah’sın, Rabbul aleminsin, ben ise senin aciz kulunum” diyerek yalvarmaya başladı.
   Bu sebeple oruç, nefis terbiyesinde en büyük silahtır.

AKREBİN HÜNERİ
   Akrep, ırmağın kenarında dolaşıyordu. Bir kaplumbağa yanına geldi ve:
-Burada ne yapıyorsun? Dedi. Akrep:
-Irmağın öte yanına geçmek için bir çare arıyorum. Benim, bütün kavmim ve çocuklarım ırmağın öte yakasında, cevabını verdi.
   Kaplumbağa yardım etmek istedi. Şefkatinden onu sırtına aldı ve yüzmeye başladı. Irmağın ortasına geldiğinde akrebin ısırmak arzusu uyandı. Kaplumbağanın sırtına iğnesini dokundurdu. Kaplumbağa:
-Ne yapıyorsun? Diye sordu. Akrep:
-Hünerimi gösteriyorum, dedi. Sen bana iyilik ettin, şefkatini gösterdin. Ben de sana iğnemi sokuyorum. Benim göstereceğim şefkat ancak budur.
   Bunun üzerine kaplumbağa hemen suya daldı ve akrebin işini bitirdi.

   İnsanın nefsi kötülüğü ister. Kötü nefsin öldürülmesinde ihmal gösterilmemeli, o diri bırakılmamalıdır. Çünkü o akreptir ve fırsatını bulunca insanın manevi hayatını öldürmek için mahiyetinin gereğini yapacaktır.

ANLAYIŞSIZ RAKİP
   Yahya bin Muaz Hazretleri:
-Hasmının anlayışlı olması kişinin şansınadır. Benim hasmımın hiç anlayışı yok, buyurdu.
-Senin hasmın kim? Dediler.
-Nefsim, dedi. Onun hiç anlayışı yok. Ona kalsa, dünyada tadacağı geçici zevkleri, ileride elde edeceği ebedi cennet nimetlerine tercih edecek.

   İnsanın en can alıcı hasmı nefsidir. Hazreti Mevlana’ya göre, Allah’ın yarattığı şeyler içinde en ahmak olanı odur. Zira hep kendi zararını ister. Ona karşı gafil olmaya, mücadeleyi bırakmaya gelmez.

KURT KOYUNA, NEFİS DÜNYAYA SALDIRIR
   Yahya bin Muaz’dan:
-Nefis dünyalık bir şeye rastladığı zaman, sanki bir kurt, ıssız bir yerde, bir koyuna rastlamış gibi olur.
   Kurdun koyunu yeme isteği ne ise, nefsin de o dünyalığı elde etme hırsı aynıdır.
-Nefsinin arzuları peşine takılan kimse, dünyada da ahirette de sıkıntı ve azap çeker.
   Dünyada çektiği, onları elde etmek içindir.
   Ahirette çekeceği ise, onların hesabını vermek içindir.

   Nefsin iki hali vardır. Üçüncüsü yoktur. Biri belâ, diğeri afiyet…
İnsanlar, başına bir belâ geldiği zaman bağırır, çağırır. Durmadan Allah ‘ı şikâyet eder. Güya Allah’a darılır. Her şeye itiraz eder. Hakkı töhmet altına almak ister. Ne sabır bilir ne de bir nasihatçıya uyar.     Yalnız kendi aklına göre Allah’a (Hâşâ) eş bulma yoluna girer, bir uygunsuz hareket yolu bulur, öylece gider.

   Afiyet haline gelince, ondan daha iyisi yoktur. Güler, oynar, sevinir. Ve hemen zaman kaybetmeden şehvet yollarına koşar. Hiç biriyle yetinmez. Biri eskiyince yenisini aramaya koyulur. Yemek beğenmez. İçkilerin her çeşidini sofrada bulundurur. Evinde hanımını da hemen savar; onun da yenisini arar. Evini de beğenmez, onun da iyisini aramaya başlar. Binek işi de onca çok mühimdir. Bu bapta çok titiz davranır. Daima günün en iyi şeylerini ister. Elinde hazır olan her şeye ayıp bulur; hemen yenisini tedarik etmeye başlar. Böylece bütün rahatını kendi eliyle kaçırır. Bilmez ki her şey kendisi için değildir. Buna akıl erdiremeden iyi şeyle­in peşine düşer.

   İşte bu haller insanı yorar. Elde mevcut şeylere razı olmamak, insanı her çeşit güçlüğe sürükler. Sonu gelmeyen eziyet, içinden çıkılması mümkün olmayan felâketler bundan sonra başlar.
   Dünyalığı var; rahat etmesi gerekirken eliyle keyfini kaçırır. Dünyası böyle geçer.
Bundan sonra öbür âlemin işi başlar. Ölür, sorguya çekilir, hesap veremez. Çünkü düzenli hiçbir iş tutmamıştır. Bazıları şöyle der:
   – Öbür âlemin ve buranın en çok cefâsını çekenler, kendilerine ait olmayanı isteyenlerdir. Ve yapamayacakları işin peşinden koşanlardır.

PAYLAŞ