Osmanlı Padişahlarına atılan iftiranın sebebi

   Bir millet ecdadına, ceddine, yaşadığı toprakları borçlu olduğu geçmişine acaba niye küfreder, bir millet geçmişine acaba niye söver diye hiç düşündünüz mü?

   Arifan Dergisi yazarlarından tarihçi Kemal Arkun, olayın farklı bir boyutunu gündeme taşıdı. Arkun’un yazısından bazı bölümleri sizin için sitemize alıntıladık.

   Arkun’un yazısından anlaşıldığına göre Ecdadımız OSMANLI’ya 2 sebepten ötürü iftira ediliyor.
1- MİLLETİN ECDADI İLE BAĞINI KOPARARAK, İSLAM VE DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNİN ÖNÜNE GEÇMEK
2- YANLIŞ KAYNAKLARDAN BİLGİ EDİNMEK

   Bakın, Osmanlı’nın 700. Yıl kutlamasına katılan eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel 4-8 Ekim tarihleri arasında yapılan XIII. Türk Tarih kongresinde ne diyor:
   “Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Osmanlı kötülendi. Bunun bir sebebi vardı. Din kuralları ile idare edilen bir devletin yerine, Batı hukukunun esas alındığı Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Yeni devleti oturtmak, sağlamlaştırmak için böyle yapılmak mecburiyeti vardı. Artık Cumhuriyet oturdu. Tehlike kalmadı. Hala Osmanlı’yı kötülemenin bir manası da kalmadı. Bunun kimseye faydası yok..”

    Kemal Arkun, hanedan mensubu rahmetli Fethi Sami Bey’den dinlediği bir hadiseyi şöyle naklediyor:

   Fethi Sami bey 1992 yılında kendi istekleri ile yurt dışına çıkarlar. Babası Sami Bey, bir Osmanlı zabiti. Avrupa’da iken, Türkiye’de hanedan mensuplarına çok ağır suçlamaların yapıldığını üzüntüyle takip ederler.

   Kırklı yıllarda zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rütü Aras bir toplantı için Almanya’ya gider. Sami Bey, aynı zamanda sınıf arkadaşı olan ve kendisini çok yakından tanıyan Tevfik Rüştü bey’i bir toplantıda yakalayıp herkesin duyabileceği tonda bir sesle şöyle der:
   “Tevfik Rüştü Bey, sen benim çocukluk arkadaşımsın. Beni ve menzup olduğum hanedanı çok yakından tanırsın. Herkesin huzurnda sana soruyorum: Ben ve babam hain miydi, dayım Sultan Vahidettin hain miydi?

   T. Rüştü şöyle cevap verir:
   “Haşa, haşa, sümme haşa! Ne siz hainsiniz, ne de diğer hanedan mensupları. Asırlarca Türk Milletine hizmet etmiş çok değerli bir hanedansınız. Ancak şunu unutuyorsun Sami Bey. Biz bunları söylemeyip sizi methetseydik, bize demeyecekler miydi ‘Bunlar madem bu kadar iyi insanlardı, niçin yurt dıına sürgüne gönderdiniz? Niçin yeni bir devlet kurdunuz? Özür dilerm, yeni devleti kabul ettirebilmek için bunları söylemek zorundayız.

OSMANLI EDEBİ!
   Hanedan mensupları bunun farkında olduklarından ömürleri boyunca Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine en ufak bir faaliyette bulunmadılar. Bu konuda bir itiraf da M. kemal’den gelecekti.

   Tarihçi Murat Bardakçı’nın “Şahbaba”da verdiği şu vesika konuyu aydınlatması açısından önemlidir:

   Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Suat Bey’in ‘Vahdettin’in füc’eten vefat ettiği şimdi haber alınmıştır’ yazan telgrafı Ankara’ya geldiği sırada, M. kemal Adanadaydı. Telgraf hemen Adana’ya ulaştırıldı. Haberi işiten M. kemal şöyle dedi:  “Çok namuslu bir adam öldü… İsteseydi Topkapı’nın bütün cevahirini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki…”

 O ZAMAN İÇKİ İFTİRASI MODAYDI
   Her dönemin kendine ait alt etme metodları vardır. O dönemde de “içki içmek” büyük bir argümandı ve kullanıyorlardı. Hani zina iftirası pek tutmazdı. Çünkü cariyelerin olması, Padişahların zevcelerinin çok olabilmesi vs. nedeniyle bu iftiralar tutmazdı. İçki ya da vatana ihanet ile suçluyorlardı.

İÇKİ KATİ HARAM İKEN PADİŞAH NASIL İÇMİŞ!
   Bu gün çok sıradan insanlar, El-Maide suresi 90. Ayeti kerimesinde:
   “Ey inananlar içki, kumar, tapınılmak için dikilen taşlar (putlar) fal okları ancak şeytan işinden birer pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz” ayeti kerimesiyle içkinin kesinlikle haram kılındığını bilip içki içmezken, hayatlarını İslamiyet’i yaymak uğrunda sarf etmiş, dünyanın dört bir yanında camiler, medreseler ve sayısız hayır eserleri inşa etmiş, dindarlıkları ve gösterdikleri kerametlerle menkıbe kitaplarına geçmiş ve aynı zamanda dünyadaki bütün Müslümanların halifesi olan Osmanlı padişahları içki içecek kadar zayıf iradeli olduğuna nasıl inanılır?

BİZLER DAHA MI ÜSTÜNÜZ?
   Osmanlı Sultanlarının bir alim ve mutasavvıf olduklarını yine bilmeyen yoktur. Daha çocuk iken aldıkları ilim ve tasavvuf dersleri ile maddi ve manevi her alanda zirvede olan insanlardır.
   Bizler, sıradan müslümanlar olarak, Osmanlı padişahlarının aldıkları ilmin onda birine bile sahip değilken, tasavvuf terbiyesi ve edep sınırlarını olmadığı, bahsi geçen bütün günahların alenen işlendiği ve işleyenlerin ayıplanmadığı şu ortamda bile günah işlemekten sakınırken, korkarken ve kendimizi muhafaza edebiliyorken, o yüce insanlara böyle günahları isnat etmek muhakkak ki zırvanın zirvesidir.

OSMANLIYA YÖNELİŞİ ÖNLEMEK İÇİN!
   Kur’an ile bütünleşen ve şeriat ile yönetilen bir imparatorluğun fetihleri, başarıları, toprakların büyüklüğüne rağmen huzur ve ferahın hakim olması elbette ki bir merak konusu olacak, insanlar araştırdıklarında ise gerçeklere ulaşacaklardır. Bulacakları gerçeklerden Birincisi Devletin İslam ile yönetilmesi, İkincisi ise Ehli Sünnet tasavvuf ahlakı olacaktır.

   Osmanlı Sultanları, Ehli Sünnete karşı olan inançlar ile savaşmışlar. Çünkü biliyorlardı ki bunlar ancak fitneye sebep olur. Bölünmelere, parçalanmalara nihayetinde Ümmetin dağılmasına sebep olur. Ve o yüce insanlar bu uğurda gecesini gündüzüne katmış, ömürlerini at sırtında geçirmişler.

   Bu gün gelinen nokt yani ümmetin dağınıklığı da işte bu “sapık fikirler”den ve ehli sünnetin terk edilişinden kaynaklanmıyor mu?

 SALDIRILAR DEVAM EDECEK
   Bu gün, yarın, diğer gün kimi zaman bir yazar, kimi zaman bir sinema, kimi zaman bir dizi ile bu saldırılara, iftiralara devam edecekler. Bilinçaltında “bir şüphe” yeşertmeleri bile onlar için büyük bir kardır. Sistemin devam edebilmesi, geriye dönüş hayallerinin yok edilmesi, Şeriat-devlet isteklerinin bitirilmesi için saldırılar devam edecek. O halde biz de Allah dostu ecdadımıza sahip çıkmakta gevşeklik yapmayalım.

www.ismailaga.info

PAYLAŞ