Tebuk Savaşı

165- Tebük seferi sırasında Medine’de kıtlık vardı. İslâm ordusu güçlükler içinde hazırlanmış olduğundan bu orduya Ceyşü’l-Usre (Güçlük Ordusu) denilmiştir. Bu orduya, zenginlerin yanı sıra fakirler de yardıma koşmuştu. Bir çok kadınlar küpelerini, bileziklerini ve mücevherlerini bağış yaptılar.
Hazret-i Ebû Bekir, bütün malını getirip teslim etti. Hazret-i Ömer malının yarısını verdi. Hazret-i Osman, Şam’a göndermek üzere hazırladığı bir ticaret kervanını tamamen bağışladı. İşte bunlar, bizler için Allah yolunda yapılan birer fedâkârlık örneğidir.
Tebük seferi esnasında bazı kabilelerle münafıklardan birçokları birer bahane ile sefere katılmayıp geri kalmışlardı. Bir kısım münafıklar: “Böyle sıcak bir mevsimde yola çıkılır mı? Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem), Roma devletini oyuncak mı sanıyor?” diye insanlara korku ve ürkeklik veriyorlardı. Hatta yolculuk esnasında Hazret-i Peygamber’in devesi kaybolmuştu. Münafıklardan biri: “Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberim diyor, yerden gökten haber veriyor, fakat devesinin nerede olduğunu bilmiyor,” demişti.
Zaten münafıkların ve İslâm düşmanlarının âdetleri budur. Her olaydan yararlanarak müslümanları şüpheye düşürmek, temiz inançlarını sarsmak ve böylece onların kutsal varlığını perişan etmek isterler. Fakat ileri görüşlü müslümanların asıl maksadlarının ne olduğunu, ne gibi bozuk fikirler taşıdıklarını çok güzel bilir ve değerlendirirler.
Sonuç: Peygamber Efendimiz o münafıkın yukarda geçen cahilce sözlerini, Yüce Allah’ın bildirmesiyle ashaba anlatmış ve: “Vallahi ben Yüce Allah’ın bildirdiği şeylerden başkasını bilmem. Şimdi Yüce Allah bana bildirdi: Deve falan derededir, yuları bir ağacın dalına sarılıp kalmıştır. Gidin getirin,” diye emretti. Onlar da koşup gittiler ve deveyi o hal üzere buldular. Oradan alıp getirdiler.
Tebük seferinden savaş yapılmaksızın dönülmüştü. Fakat bu seferin birçok yararları görülmüştür. Bir kısmı: Müslümanların koca bir Roma imparatorluğuna böyle meydan okuması herkese dehşet saldı. İslâm ruhundaki kahramanlığı gösterdi. Birçok memleket idarecileri, müslümanlara cizye ismi ile vergi vermeyi kabul ettiler. Yemen’den, Necid’den ve diğer yönlerden birçok kabileler müslüman olmak üzere Medine’ye elçiler gönderdiler.
Artık Arab Yarımadası’nda, müslümanlara karşı durabilecek bir kuvvet kalmamıştı. Müslümanlığın çevreye yayılması beklenmedik bir genişlemeye varmıştı.