Defterdâr Nedir?

Osmanlı Devleti’nde devletin bütün mâlî işlerine nezâret etlen memura verilen isim. Günümüzde mâliye bakanına karşılık olan me’muriyettir. Defter tutan mânâsına gelir. İslâm devletlerinde defterdârlık, ilk defa halîfe hazret-i Ömer devrinde ihdas olundu. Hazret-i Ömer, devletin gelir ve giderlerinin bir deftere kaydedilmesini isteyerek, defterdârlık müessesesini kurdu. Defterdârlığın ihdası bir rivayete göre 636’da, diğer rivayete göre de 642 de olmuştur. Daha sonraki İslâm devletlerinde de bu müessese devam etmiştir. Selçuklularda bu me’mura müstevfî ve mâlî işlerin görüldüğü yere de dîvân-ı müstevfi denilirdi. İlhanlı Devleti’nde de mâlî işleri idare eden me’mura müstevlî-i memâlik ismi verilmiştir.

Osmanlılarda, mâli teşkilât ilk defa sultan birinci Murâd zamanında kurulmuş ve zamanla geliştirilmiştir. Osmanlı Devleti’nde defterdâr tâbiri on dördüncü asrın sonlarından itibaren görülmektedir. Fâtih kanunnâmesinde defterdâr, pâdişâhın malının mutlak vekili ve temsilcisi olarak kaydedilmiştir. Kanunnâmeye göre defterdâra dirlik olarak has verilirse 600.000 akçelik tımar, eğer hazîneden maaş alacaksa 150.000 ile 240.000 akçe arasında ödeme yapılırdı. Ayrıca iltizâm ve emânet usûlü ile idare ettiği haslardan imza hakkı ismiyle 100.000 akçede bin akçe alırdı. Bundan başka hazîneye giren paradan binde yirmi ve pâdişâha gelen hediye ve harac ile agnâm gelirinden de hisse alırdı.

Başdefterdârın derecesi on beşinci asırda beylerbeyi ile aynı olup, vezirlerden bir rütbe aşağı idi. Bu dönemde dört vezir olduğu bilindiğine göre, defterdârın teşkilât içindeki önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Sultan İkinci Bâyezîd’e kadar bir baş defterdâr ve maiyetinde hazîne ve mal defterdârları vardı. Osmanlı ülkesinin genişlemesi ile bu memuriyet Anadolu ve Rumeli defterdârlığı olmak üzere ikiye ayrıldı. Rumeli defterdârına başdefterdâr denilirdi.

Yavuz Sultan Selîm’in, devleti doğuya ve güneye genişletmesi, bu bölgedeki mâlî işleri idare edecek, merkezi Haleb’de olan Arap-Acem defterdârlığının te’sisini zârûrî kıldı. Böylelikle defterdâr sayısı üçe çıktı. Bunlar rütbelerine göre senede hazîneden, Rumeli defterdârı (şıkk-ı evvel defterdârı) 160.000 akçe, Anadolu defterdârı (şıkk-ı sâni defterdârı) 140.000 akçe, Arap-Acem defterdârı 130.000 akçe maaş alırlardı. Eyaletlerdeki kenar defterdârlarından gelen ve sorulan işler hakkında pâdişâha mâruzâtta bulunmak başdefterdâra âitdi. Bu yönüyle başdefterdâr mâlî işlerde müstakil olan defterdârların âmiri durumunda idi.

Sultan üçüncü Mehmed zamanında Tuna havzası haslarına bakmak üzere şıkk-ı sâlis adı altında Macaristan defterdârlığı kuruldu ise de, kısa süre sonra lağvedildi. On altıncı asrın sonlarına doğru merkezi Halep olan Arap-Acem defterdârlığı kaldırıldı ve yerine Diyâr-ı bekir, Şam, Erzurum, Trablus ve Halep eyâletleri için beş kenar defterdârlığı ihdas edildi. 1584 senesinde ise Anadolu defterdârlığı; Anadolu, Karaman ve Sivas kenar defterdârlığı olarak üç kaleme ayrıldı. Nizâm-ı cedidin kuruluşuyla, Sultan üçüncü Selim Han zamanında şıkk-ı sâni defterdârı, yeni kurulan ordunun hazînesine me’mur oldu ve idare ettiği irâd-ı cedîd hazînesinden dolayı irâd-ı cedîd defterdârı ismi verildi.

Her üç defterdâr da dîvân-ı hümâyûn âzâsıydı ve bütün toplantılara katılırlardı. Divanhanede kazaskerlerin altında ve sadrâzamın solunda otururlardı. Başdefterdâr, arz günlerinde vezirlerle beraber, tek olarak pâdişâhın yanına girer ve mâlî konularla ilgili mâruzâtta bulunurdu. Mâlî konularda, başdefterdâr, pâdişâhla görüşmeden önce sadrâzamın görüşünü almak zorundaydı. Başdefterdâr, her akşam aldığı hazîne muamelelerine dâir icmallere dayanarak, haftada iki-üç gün sadrâzama malûmat verirdi.

Fâtih kanunnâmesine göre, başdefterdârlığa sâdece mal veya hazîne defterdârı, şehremini ve üç yüz akçe yevmiyeli kâdılardan tâyin yapılırken, sonraki devirlerde ikinci defterdâr, başmuhâsib kalemi reisi, hattâ mâliye ile ilgisi olmayan devlet adamlarından tâyinler yapıldığı görüldü. Pâdişâh veya sadrâzam sefere çıktığında, mâliye ve hazîne defterdârı ile birlikte başdefterdâr da sefere gider, yerine merkezdeki işleri yürütmek üzere ikinci defterdâr veya muhâsib vekil olarak kalır ve bu vekile rikâb-ı hümâyûn defterdârı adı verilirdi.

İcrâat ve tahsîlâtta defterdârın icra memuru olarak maiyetinde beş görevli bulunurdu. Bunlardan biri baş bâkîkulu denilen devlet varidatının birinci tahsil me’murudur. Defterdârlıkta bunun bir dâiresi olup, emri altında bâkîkulu ismiyle altmış kadar mâliye müfettişi vardı. Bunlar, hazîneye borcu olup da vermeyenlerden hapis ve tazyik zoru ile tahsîlât yaparlardı. Mâliyenin ikinci me’muru cizye baş bâkîkulu idi. Bu da cizye dolayısı ile hazîneye borcu olanları tâkib eder ve iltizâma verilen cizyelerin mültezimlerinden borcunu vermeyen veya yatırmayanları tâkib ederdi. Mâliyenin üçüncü me’muru tahsîlât ve tediyâta nezâret eden veznedârbaşıidi. Bunun emrinde dört veznedar vardı.

Görevleri meskûkâtı muayene etmek, altın ve gümüşleri tartmaktı, icâbında bu sikkeleri eritirlerdi. Başdefterdârın memurlarından dördüncüsü sergi nâzırı ve beşincisi sergi halîfesi olup, her ikisi de hazîne muamelâtının defterini tutarlardı. Defterdârlığa âid kayıtlar, defterler, senetler, gelir ve gider cetvelleri mâliye hazînesinde saklanırdı.

Mâlî muameleler ve şikâyetler defterdâr kapısı (bâb-ı defterdârî) denilen defterdâr dîvânında halledilirdi. Bütün mâlî hükümler burada yazılır ve her defterdâr kendi dâiresinden çıkan hükmün arkasına imzasını atardı. Fakat on yedinci asrın ortasında mâliyeden çıkan bütün hükümlere yalnız başdefterdârın kuyruklu imzasının konulması ve defterdâr kapısında sâdece onun mukâtaa tevcîh etmesi kânun oldu. Mâliye kalemlerine me’mur alınması şıkk-ı evvel defterdârının pâdişâha arzı ile yapılırdı.

Defterdâr kapısına bir çok kalemler bağlı idi. Her kalemde hoca tâbir edilen kalem şefi, halîfe ve kâtiblerle şâkird denilen kâtip namzedleri vardı. Buralara alınacak kimseler kalem âmirleri tarafından imtihan edilirler ve defterdârın dîvân tezkiresi üzerine çekilen sadrâzamın buyruldusu ile kabul olunurlardı. Mâliye kalemleri kâtib ve şâkirdleri on altıncı asırda mahdut sayıda iken, sonraki târihlerde tedrîcen artmıştı. On altıncı asırda önemli olan mâliye dâireleri şunlardı:

Rûznâmçe-i evvel ve sânî kalemleri: Bu kalem; mukâtaalar, mevkûfat ve cizye gelirlerini her gün deftere kaydetmekte mükellefti. Müteferrikalar, çaşnigîrler ve erbâb-ı kalem denilen ulufe kâtiblerinin maaşları rûznâmeciler tarafından verilirdi. Hazîneye giren para, kumaş ve hazîneden çıkan altın, gümüş, kürk, kumaş v.s. mutlaka rûznâmecilerin onayından geçerdi. Bunların kalem müdürlerine rûznâmçe-i evvel ve rûznâmçe-i sânî denirdi.

Rumeli muhasebe kalemi: Bu kalem; İstanbul ve Rumeli’nde bulunan pâdişâh ve vezir evkafı mütevellîlerinin hesaplarını ve bütün cizye defterlerini tedkîk ve kaydeder, bunları daha önceki hesaplarla karşılaştırarak gerekli kayıtları yaptıktan sonra, rûz-nâme kalemine gönderirdi. Kalemin müdürüne Rumeli muhasebecisidenirdi.

Anadolu muhasebe kalemi: Bu kalem ise, Anadolu’da pâdişâh ve vezirlere âid bulunan vakıf hesaplarını tedkîk ederdi. Tımar tezkerelerinin araştırılması, Anadolu kalelerine âid masraflar, kale muhafızlarının maaş ve beratlarına âid kayıtlar bu kalemde tutulurdu. Kalemin müdürüne Anadolu muhasebecisi denirdi.

Mukabele kalemi: Kapıkulu efradının matbah-ı âmire, hasahır ve benzerlerinin maaş defterlerini hazırlar, bunu hazînedeki esas defterle karşılaştırarak hazîneden ulufe için çıkacak akçe mikdârını tesbit eder ve hazırladığı defter suretini rûznâmecilere verirdi.

Mukâtaacı-i evvel kalemi: Başdefterdâra bağlı kalemlerdendi. Bu kalem; İbrâil, Isakçı, Tulça, Maçin, Akyolu ve bütün Tuna nehri kenarındaki iskelelerin işlerine ve gümrük muamelelerine bakardı. Rumeli defterinde kayıtlı eminlerin vs. hizmet sahiplerinin berâatleri, hükümleri ve tezkereleri buradaki ahkâm kâtipleri tarafından yazılırdı.

Mukâtaael-i sâni kalemi: Mâdenlere âid işlere bakardı. Bunlarla ilgili berat ve hükümler buradan çıkardı.

Bunlardan başka; tezkireci, mevkûfatcı, varidatçı, kili tezkirecisi, mevcûdâtçı, teslimâtçı ve divitdâr gibi kalemler vardı.

Defterdârlık 1838’de kaldırıldı ve bu me’muriyetin vazifesini görmek üzere mâliye nezâreti kuruldu. İlk mâliye nâzırı olarak Nafiz Paşa tâyin edildi.

————————-

 1) Târih-i mâlî (Mâliye nâzırı Abdurrahmân Bey); sh. 179

 2) Medeniyeti İslâmiye; cild-1, sh. 99

 3) Kânunnâme-i Ali Osman (TOEM; sayı: 13-19); sh. 10

 4) Tekâlif kavâidi (Abdurrahmân Bey, İstanbul-1327); cild-1. sh. 157

 5) Rehber Ansiklopedisi; cild-4, sh. 473

 6) Târih Deyimleri ve Terimleri sözlüğü, cild-1, sh. 411

 7) Osmanlı Merkez ve Bahriye Teşkilâtı

 

PAYLAŞ