Sarıkamış Harekatı ve Bilinmeyenleri

Birinci Dünyâ savaşı içinde Kafkas cephesinde Türk-Rus muhârebelerinin Sarıkamış yakınlarında geçen ilk safhası. Enver Paşa’nın sırf Kafkas fâtihi ünvânını kazanmak için gerçekleştirdiği bu harekâtta büyük çoğunluğu soğukdan donan 90.000’den fazla, subay, astsubay ve er şehîd oldu.

İttihâd ve Terakkî komitesine mensup üç-dört kişinin, başta hudutsuz bir ikbâl hırsından başka his ve meziyeti bulunmayan Enver Paşa olmak üzere, Talât ve Cemâl paşaların cehalet, gaflet, hattâ hıyanet kelimeleriyle anlatılabilecek korkunç mâcerâperestlik ve hamâkatleri netîcesinde; koca imparatorluk, dünyâ denizlerine hâkim büyük devletler dururken, Orta Avrupa’da sıkışıp kalmış olan Almanya ve Avusturya yanında ümitsiz bir şekilde savaşa sokulmuştu.

Savaşa girişin bu ilk safhasından sonra, sıra Alman ordularının çeşitli cephelerdeki yükünü azaltmaya gelmişti. İngilizlerin çok az bir kuvvetle ellerinde tuttukları Mısır’ı fethetmekle Cemâl Paşa vazifelendirildi. Yapılan bu hareketle Almanlara karşı savaşacak külliyetli mikdârdaki İngiliz askeri bölgeye çekildi. İngilizlerin kuvvetle tahkim ettikleri Süveyş’e şuursuzca saldırılarak binlerce müslüman evlâdı heba edildi (Bkz. Kanal harekâtı).

Kafkas cephesinde ise, ilk tecâvüz Ruslar tarafından vâkî oldu. 31 Ekim 1914’de Doğu Bâyezîd’in şimal hududundan saldıran Rus kuvvetleri, sonra Kars’dan hareket ederek 1 Kasım 1914’de Türk hududunu geçip Pasin ve Eleşkirt’e doğru ilerlediler. 6 Kasım 1914’de ilk Türk-Rus karşılaşması oldu. Kanlı çarpışmalar sonunda Ruslar püskürtülerek Köprüköy muhârebesi kazanıldı. 11 Kasım’dan 19 Kasım’a kadar mukabil Türk taarruzlarıyla Ruslar Azap köyü muhârebesini de kaybettiler. Ancak cephane yokluğu, şiddetli soğuk yanında, askerin donanımının yetersizliği gibi sebepler düşman kuvvetlerinin takibine fırsat vermiyordu.

Cemâl Paşa’nın şâşâlı bir şekilde Mısır’ın fethine gitmesi sonunda başarılı olacağını ve kendisinin gölgede kalacağını sanan genç ve tecrübesiz harbiye nâzırı Enver Paşa, Kafkas cephesindeki bu ilk muvaffakiyetlerden ümitlendi. Büyük bir kumandan edasıyla, şark cephesinde Kafkasya’yı ele geçirerek, buradaki muhtelif milliyetleri Rusya aleyhine isyâna teşvikle, büyük muvaffakiyetler elde ederek şan ve şöhret kazanmak hevesine kapıldı. O güne kadar bir alaya bile komuta etmediği hâlde büyük kumandan olduğuna inanan Enver Paşa, bu maksadını gerçekleştirmek için, 14 Aralık 1914’de Köprüköy’e geldi. Esasen her yerde yanında bulunan danışmanları Alman subayları da bu maceraperest paşayı pohpohlamaktan geri durmuyorlardı. Onların maksadı, yüz binlerce müslüman evlâdının canı pahasına bile olsa, Türkler tarafından bu cephede yapılacak bir taarruzla Rusların Alman cephesindeki bir kısım kuvvetlerini Kafkaslara çekmelerini sağlamaktı. Bu suretle Fransa cephesinde korkunç muhârebeler yapmakta olan Almanya’nın, Rus cephesindeki yükü hafiflemiş olacaktı.

16 Aralık’ta Köprüköy’de bulunan üçüncü ordu karargâhında bir toplantı düzenleyen Enver Paşa, kendisi gelmeden önce bölgeye gönderdiği albay Hâfız Hakkı’nın bölgenin ve askerin durumunu iyice araştırmadan kendisine gönderdiği iyimser telgraflarına dayanarak hazırladığı Sarıkamış ihata (kuşatma) harekâtını anlatmaya başladı. Tasarladığı bu harekâtı akademiden hocası olan üçüncü ordu komutanı Hasan İzzet Paşa ve ordu kurmay başkanı yarbay Felix Guse ile görüşmek istiyordu. Toplantıya; general Bronsart von Schellendorf, yarbay Feldman ve Enver Paşa’nın yaveri binbaşı Kâzım (Orbay) da katılmıştı.

Enver Paşa’nın anlattığı plâna göre; on birinci kolordu bulunduğu bölgede, yâni Köprüköy’ün doğusunda kalacak ve Rusların dikkatini üstüne çekmek için gösteri saldırıları yapacaktı. Bu sırada albay Yûsuf İzzet komutasındaki ikinci süvari tümeni Aras ırmağının güneyinden Rus cephesinin güney kanadına saldırarak Rusların bu kanada kuvvet kaydırmasını sağlayacaktı.

İhsan Paşa, dokuzuncu kolordusuyla Bandız üzerinde, Sarıkamış’a saldırırken, Alman binbaşı Strange komutasındaki bir müfreze de Artvin üzerinden Kars’a sarkacaktı. Plânın en can alıcı kısmını onuncu kolordu komutanı albay Hâfız Hakkı uygulayacaktı. Albay Hâfız Hakkı, Oltu üzerinden geniş bir yay yaparak Allahüekber dağını aşacak ve Kars-Sarıkamış demiryolu üstündeki Novoselim’e varacak ve neticede Rus ordusu Sarıkamış’ta kuşatılmış olacaktı. Ancak Rusların kaçarak Kars’a çekilmeleri ihtimâli biraz düşündürücüydü. Zîrâ Kars bir kaleydi ve tahkim edilmiş mevzilerinde üç yüz top vardı. Bu yüzden Kars’ın alınması biraz zor olabilirdi. Bu engeli de yine albay Hâfız Hakkı aşacaktı. Kolordusuyla Oltu’yu alınca geri çekilecek olan Rus kuvvetlerini ters cepheden bir savaşa zorlayacak ve Kars yönünü tıkayacaktı.

Sarıkamış’ta kuşatılacak olan Rus ordusunun yok edilmesini amaçlayan plân gerçekleştiği takdirde, otuz altı yıldır Rusların elinde olan Kars kurtarılacak, 1878 Berlin andlaşmasının öcü alınacak ve Kafkasya’da fırsat bekleyen milyonlarca Türk ayaklandırılacaktı. Ayrıca Mısır, İran ve Afganistan’a yapılan seferlerin meyveleri de toplanacaktı. Fakat Avrupa’da barıştan bahsedilmesi, başlanan büyük işlerin yarıda kalmasına yol açacaktı. Bunun için bir an önce saldırıya geçmek, ilkbahara kadar elden geldiğince Kafkasya içlerine dalmak gerekiyordu. Savaşın kısa sürede bitme ihtimâlinden sıkılan Enver Paşa, sözlerini; “İlkbaharda barış olunca bizim de elimize bir şeyler geçmiş olmalı” diye bitiriyordu.

Hasan İzzet Paşa’ya göre ise; bu plânın tatbiki mümkin değildi. Karakışda kar içinde böyle bir harekât iyi sonuç vermezdi. Kış şiddetini kaybetmeli, yollar harekâta elverişli duruma gelince düşman üzerine gidilmeli idi.

Enver Paşa beklemediği bu fikir karşısında çok sinirlenmiş, söylenmeye başlamış ve; “Eğer hocam olmasaydınız, sizi îdâm ettirirdim!” demekten kendini alamamıştı.

Enver Paşa’nın tehdidine rağmen Hasan İzzet Paşa 150.000 kişilik koca bir ordunun sorumluluğunu bir an bile aklından çıkaramadığından, görüşlerini ayrıntılı şekilde ortaya koydu, önce taktik mes’elesini ele aldı. Dokuzuncu kolordunun Sarıkamış’a, onuncu kolordunun Novoselim’e varması bir haftayı bulacaktı. Ya, bu sırada Ruslar yalnız kalan on birinci kolorduya saldırırlarsa? O zaman bu kolordu ezilecek ve belki de tamamen yok olacaktı.

Ayrıca ordunun noksanları giderilmemişti. Birliklerin çoğuna kışlık giyecekler verilemediği gibi gerekli yiyecek stokları yapılamamıştı. Bu eksiklikler tamamlanmadan, ne kadar süreceği belli olmayan bir kış saldırısına kalkışmak hatalı olurdu. Saldırının yapılacağı bölge dağlık olup, aşılması güç sırtlarla doluydu. At arabalarının ve topların geçeceği doğru dürüst yol yoktu. Bu yüzden harekât ancak dağ toplarının geçebileceği küçük geçit yollarından yapılacaktı. Saldırı ve kuşatma plânı kâğıt üzerinde güzeldi, inandırıcı sayılabilirdi. Ama haritada minik çizgilerle gösterilen o koca karlı dağlar nasıl aşılacaktı? Haritadaki ölçekle kuş uçuşu yirmi kilometre olan uzaklık, inişli çıkışlı yollarla, yamaçları dolaşmakla, tepeleri aşmakla elli-altmış kilometrelik bir yürüyüş olup çıkıyordu. Bu dikkate alınmadan dağlar, tepeler nasıl atlanıyor, geniş yaylı kuşatmalar nasıl düşünülüyordu?

Birlikler, yiyecek ve cephanelerini yanlarında götürecekleri yük hayvanlarının sırtında taşıyacaktı. Hayvanlar hem kendi, hem de savaşçıların yiyeceklerini taşımak zorunda olduklarından taşımanın verimi çok düşük olacaktı. Üstelik, gerilerden yiyecek ve cephane desteği yapma imkânı da pek yoktu. Karın kalınlığı bir çok yerlerde bir-birbuçuk metreyi bulmuştu. Soğuk, sıfırın altında yirmi derece dolayındaydı ve bir kaç gün sonra daha da düşebilirdi. Bölgede ısının, sıfırın altında otuz-kırk dereceye düştüğü çok görülmüştü.

Hasan İzzet Paşa’nın fikirlerini dikkate almayan Enver Paşa ile general Bronsart von Schellendorf ve yarbay Feldman bütün güçleriyle plânda ısrar edip adetâ zorla Hasan İzzet Paşa’ya saldırı plânını uygulatmayı kabul ettirdiler.

Hasan İzzet Paşa, plânı uygulamayı kabul etmekle beraber içindeki sıkıntıyı atamadı. Ordunun yeterli yiyeceği olmadığını, cephane depolaması şöyle dursun, Köprüköy ve Azab muhârebelerinde harcananların bile yerlerine konulamadığını, top başına düşen merminin bir kaç saatlik çarpışmayı ancak karşılayabileceğini, sahra toplarını karlı dağlardan nasıl aşıracağını, soğuğu düşünüp durdu. Düşündükçe sinirleri iyice bozuluyordu. Sonunda binlerce askerin ölümüyle sonuçlanacak ve hiç bir fayda getirme ihtimâli olmayan muhârebenin manevî sorumluluğundan kurtulmak için 18 Aralık’da Enver Paşa’ya çektiği telgrafında; “Saldırı ve kuşatma plânını uygulamak için kendimde güven görmediğimden ve sinirlerim bozuk olduğundan komutanlıktan affımı dilerim. Hasan İzzet” diyerek istifa karârını bildirdi.

Hasan İzzet Paşa’nın istifası üzerine kumandayı üzerine alan Enver Paşa, sonu felâketle biten meşhur Sarıkamış taarruzunu 21 Aralık 1914’de başlattı. 25/26 Aralık gecesi Türk birlikleri Sarıkamış’a girdi. Üçüncü orduya mensup bir kolordunun pek az askeri Allahüekber dağlarını aştı. Ancak sol cenahı örten kolordunun hareketinin kış yüzünden gecikmesi felâketin başlangıcı oldu. On birinci kolordunun daha taarruzun başında (23 Aralık) düşman tarafından püskürtülmesi, onuncu kolordunun korkunç şartlarda yapılan bir cebrî yürüyüş sonunda sağ kalan çok az askeriyle Sarıkamış’a girebilmesi, dokuzuncu kolordunun ise buzlar içinde hareket edemeyerek tamamen donması, kalanının Ruslarca çevrilip esir edilmesi harekâtın başında durumu iyice kötüleştirmisti. Sarıkamış’a girebilen birlikler de Ruslarla boğaz boğaza yaptıkları çarpışmalardan sonra geri çekilip, buz ve kar yığınları arasında Allahüekber dağlarında donarak şehîd olmuşlardı. Durumun vehâmetini anlayan ve esir düşmekten bir kaç fedakar askerin yardımıyla kurtulabilen Enver Paşa, Mecingrad’a kaçtı. Burada hezimetin müsebbiblerinden biri olan onuncu kolordu komutanı miralay Hâfız Hakkı Bey’i livalıkla üçüncü kolordu komutanlığına tâyin ettikten ve arkasında tarifi imkânsız bir perişanlık bıraktıktan sonra İstanbul’a döndü.

Bu çılgınca macera sonunda Rusların 32.000 telefatına karşılık, Türk ordusu en seçme birliklerden meydana gelen 90.000’den fazla evlâdını karlar altına gömdü.

Bu felâketten sonra doğuda Rus ordularına karşı mukavemet edecek bir kuvvet kalmamıştı. Ruslar, 6 Mayıs 1915’de Van’ı ele geçirerek, bir ermeniyi mutasarrıf tâyin ettiler. Bundan sonra târihte misli görülmemiş, insan olarak her canlının yüzünü kızartacak derecede müthiş, korkunç bir katliâm başladı. Kayıklara bindirilen kadın ve çocuklar Van gölünün ortasına götürülerek suya atıldı. Bu müthiş katliâmdan kaçabilen mahdut sayıdaki müslüman, korkunç sefaletlere göğüs gererek Anadolu’ya göç etti.

Ruslar, 13 Ocak 1916’da Pasin mıntıkasındaki Azap köyünü zaptederek Erzurum’a yürüdü ve şehri 16 Şubat’ta işgal etti. 3 Mart’ta Bitlis, arkasından Muş, Rusların eline düştü. 18 Martta Tercan tahliye edildi. 18 Nisan’da karadan ve denizden bombalanan Trabzon sükût etti. 15 ve 20 Temmuz’da da Bayburd ve Gümüşhane düştü. Bütün bu yerler ancak 1917 bolşevik ihtilâli sebebiyle askerî gücü sıfıra inen Rusya’nın barış isteği üzerine geri alınabildi.

SARIKAMIŞ HARBİ VE BİR HÂTIRÂT

Sarıkamış ihata (çevirme) manevrası, 1. Dünyâ Savaşı’nın mühim safhalarından biridir. Osmanlı Devleti’nin harbe katılışı kesin olarak belirlendikten sonra, Doğu Anadolu’da açılan bu cephede Türk ordusu büyük bir hezimete (yenilgiye) uğramış ve bu manevra târihe “Sarıkamış Faciası” olarak geçmiştir.

Târih kitapları, araştırmalar, askeri konferanslar ve hatıratla teferruatlı (geniş) bir şekilde işlenen bu harekât, halk arasında yakılan destan ve ağıtlarla da edebiyatımıza geçmiştir. Bu askerî harekâtı anlatan önemli hâtıralardan biri de kaymakam (yarbay) Şerif (İldem)’in yazdığı Sarıkamış İhata Manevrası ve Meydan Muhârebesi adlı eseridir. Bu eserin bir bölümünde şöyle yazmaktadır:

“Pek yorulmuş, nâ-tüvân (güçsüz) düşmüş idik. Tam yayla üstünde keskin bir rüzgâr ve arkasından da şiddetli bir tipi başladı. Bu andan itibaren göz gözü görmez oldu. Kimsenin kimseye muavenet (yardım) etmesi ve hattâ söz söylemesi, sesini işittirmesi imkânı kalmadı ve uzun, nihayetsiz denecek kadar uzamış olan yol kolu dağıldı. Asker enginlerde, dere içlerinde, orman bucaklarında nerede kara bir nokta, nerede dumanı çıkar bir ocak gördü ise oraya saldırdı. Ve kolordu inhilâl (çözülüp dağılma) etti. Zâbitân (subaylar) çok uğraştı. Fakat kimseye söz işittirmek kudreti kalmamıştı. Hâlâ gözümün önündedir, yol kenarında karların içine çömelmiş bir nefer, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyor, tırnaklarıyla kazıyordu. Kaldırıp yola sevketmek istedim, nefer evvelki hareketini, feryadını, dişleriyle, tırnaklarıyla çabalamasını hiç bozmadı ve beni hiç görmedi. Zavallı tecennün etmişti (delirmişti). Bu suretle şu cumûdiyyeler (buzullar) içinde biz belki 10.000 kişiden fazla insanı bir günde, karların altında bıraktık ve… geçtik.”

Enver Paşa’nın şan ve şeref kazanmak üzere giriştiği Sarıkamış Harekâtı, Osmanlı Devleti’ne çok pahalıya mâlolmuş, onbinlerce vatan evlâdı yok yere hebâ edilmişti.

Üçüncü ordu belgeleri arasında olan iki önemli tablo Sarıkamış harekâtının korkunç sonuçlarını gözler önüne sermektedir. Birinci tablo 22 Aralık 1914 günü savaşa iştirak eden subay, erat miktarını, diğer tablo ise harekâtın sonundaki sağ kalanları göstermektedir.

Birlikler                Harekâttan önce        Harekâttan sonra      Kayıplar

Dokuzuncu Kolordu          36.784                     —                   36.784

Onuncu Kolordu              48.943                 2.200                  46.743

Onbirinci Kolordu            26.019                 5.200                  21.819

İkinci Süvari Tümeni         5.428                  1500                    3.928

                                         118. 174                  8. 900                   109. 274

(Büyük Harpte Kafkas Cephesi Hâtıraları, Aziz Samih, Ankara-1934).

———————————–

 1) Sarıkamış Dramı; cild-1,2

 2) Osmanlı İmparatorluğu Târihi; cild-14, sh. 95

 3) Îzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, sh. 422

 4) Türk İnkılâbı Târihi (1914-1918) Genel Savaşı, Yûsuf Hikmet Hayur, T.T.K. B. Ankara-1983); sh. 356

 5) Büyük Harpte Kafkas Cephesi Hâtıraları (Aziz Samih)

 6) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-6, sh. 3525

PAYLAŞ