Plevne Müdafaası

1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Gâzi Osman Paşa’nın Ruslara karşı Plevne’de yaptığı savunma. Abdülazîz Han’ın hal’ edilip şehîd edilmesinden sonra, meydana gelen kargaşa ortamında işbaşına geçen devlet adamları, şan şöhret için savaşa girmek sevdasına düştüler. Sultan beşinci Murâd’ın kısa süren saltanatından sonra Abdülhamîd Han başa geçmiş ve Midhat Paşa da sadrâzam olmuştu. Midhat Paşa savaşın aleyhinde olan Pâdişâh’ı razı etmek için bâzı câhilleri para ile tutup İstanbul’da gösteriler yaptırdı. Toplanan istişare meclisi savaş karârı aldı. Rusya ile uzlaşma köprüleri yıkıldı. Zâten bahane arayan Ruslar, 1877 senesinin 24 Nisan günü Osmanlı Devleti’ne harb îlân ettiler. Harbin îlânından bir gece evvel hücuma kalktılar. Anadolu ve Rumeli’de açılan cephelerde, Osmanlı ordusu önceleri zafer kazandı ise de sonradan Ruslar, doğuda ve batıda galip gelip İstanbul kapılarına kadar dayandılar. 1878 yılı Ocak ayının son gününde yapılan Edirne mütârekesine kadar devam eden ve Doksanüç harbi nâmıyla bilinen savaşın en kanlı çarpışmaları Plevne önlerinde cereyan etti. Ruslar, Rumeli cephesindeki Osmanlı ordusunun kumanda eksikliği sebebiyle Tuna ve Balkan tabiî sınırlarını kolaylıkla geçtiler. Bu sırada Vidin’de bulunan Garb ordusu kumandanı Osman Paşa’ya, Plevne’yi işgal edip tahkim etmesi emredildi. Osman Paşa, İstanbul’da sultan Abdülhamîd Han’ın başkanlığında teşkil edilen askerî meclisin karârı ile verilen bu emri, hemen yerine getirmek üzere harekete geçti. Aynı zamanda Ruslar da, Plevne’nin askerî ehemmiyetini kavrayıp işgal için yola çıkmışlardı. Osman Paşa, altmış bin kişilik ordusundan on iki bin kişilik bir kuvvet alarak, elli dört topla birlikte yola çıktı.

Yüz doksan iki kilometrelik yolun yüz yetmiş iki kilometresini beş günde katederek Plevne’ye bir günlük mesafeye geldi. Burada Rusların da yolda olduklarını haber aldı. Ertesi gün savaşın başlayacağını dikkate alarak yorgun askerlerine hazır olmaları emrini verdi. Atıf Paşa komutasında bir kol, Plevne’yi işgal edip tahkimata başladı. Asker, Vid suyu üzerindeki köprüyü geçerken Ruslar top atışma başladılarsa da, Gâzi Osman Paşa’nın şanlı mücâhidleri, üç bin Rus askerini öldürüp düşmanı geri püskürttüler. Osmanlı askeri de bin şehîd verdi. 20 Temmuz 1877 günü Osmanlı askerinin kazandığı bu zafer, Rusları telaşlandırdı. Asker sayısını otuz beş bine, top sayısını da yüz yetmişe çıkardılar. Osman Paşa da, takviye kuvvetler alıp asker sayısını yirmi bine çıkardı. Muhafazası zor bir mevki olan Plevne civarındaki hâkim tepelerde, topraktan bir çok tabya, piyade siperleri ve avcı hendekleri inşâ ettirdi. Otuz Temmuz günü Ruslar iki koldan hücuma geçtiler. Osmanlı askerinin siperde ve toplarının uzun menzilli olması, Rus toplarının pek çoğunu te’sirsiz hâle getirdi. Açıktan kalabalıklar hâlinde hücuma geçen Rus askerleri, Osmanlı topçusuna açık hedef oldular. Osmanlı askerleri, zaman zaman istihkâmlarından çıkıp Ruslara hücum ederek yedi bin üç yüz zâyiât verdirdiler. Gecenin karanlığından istifâde ile geri kaçan Ruslar, kaçış esnasında da çok zâyiât veriyor ve Osmanlı korkusu paniğe sebeb oluyordu. Boşanan bin atın rastgele koşmasını; “Türkler geliyor” diye birbirlerine, haber veren Rus askerleri, korku ve dehşet içinde Ziştovi’ye kadar kaçıp canlarını kurtarmaya çalıştılar. Fakat ne yazık ki, Gâzi Osman Paşa, elde etmiş olduğu üstünlüğün neticesinden, ihtiyat ve süvari yokluğu sebebinden istifâde edememişti. Plevne’de parlak bir zafer kazanacağını zannederek savaş mevkii yakınlarına gelmiş olan Rus çarı da, karargâhına çekilip; “Hıristiyanlık mahvoluyor” feryâdıyla yeni bir haçlı seferi çağrısında bulunarak Romanya prensinden yardım istedi. Plevne’yi tahkîme devam eden Osman Paşa, Vidin ve Sofya’daki ihtiyatlarını karargâhına getirtti. Osman Paşa’nın zaferi, Pâdişâh’ın taltif ve mükâfatına mazhâr olurken, Avrupalılara da parmak ısırttı. Doğu Anadolu’daki Osmanlı ordularının da Ruslar karşısında muzaffer olması sebebiyle, Osmanlı Devleti’nin sulh isteyip istemediği bile, Alman sefareti baş tercümanı tarafından araştırılmaya başlanmıştı. Fakat müttefiksiz olan Osmanlı Devleti, savaşa devam etmek mecburiyetinde kalmıştı.

Bu zaferinden sonra tahkimata devam eden Osman Paşa, Ağustos ortalarına doğru ordu mevcudunu kırk bine çıkardı. Ruslar tarafından bağımsızlık vadi verilen Romen prensi Karol’un şeklî kumandası altındaki Rus-Romen müttefik ordusunun sayısı ise, yüz bin asker, 450 parça topa ulaşmıştı. Kışın yaklaşması, geriden destek alması güç olan Osmanlı ordusunun aleyhineydi. 26 Ağustos’da, Rus topçusu Osmanlı istihkamlarını kesif bir şekilde dövmeye başladı. Osmanlı topçusu ise, cephane azlığından idare edecek şekilde cevap veriyordu. Zâten siperler Osmanlı askerini Rus ateşinden koruyordu. Açıkta bulunan Rus piyadesi bol zâyiât veriyordu. Rusların sol kanadı ilerlerken, merkezleri, Osmanlı askeri karşısında geri çekilmeye mecbur oluyordu. Merkezde serbest kalan Osmanlı kuvvetleri, sola kayınca Rus ilerlemesi durduruldu. Ertesi gün (1 Eylül) Ruslar geri çekildi. Fakat cephanesi azalan Osmanlı askeri, düşmanı tâkib edemedi. Ruslar, yirmi iki bin zâyiât vermişler, dört bin Osmanlı askeri de yaralanmış veya şehîd olmuştu. Dost-düşman herkes Türkaskerinin Rus’dan daha üstün olduğunu kabul etmişti. Üstüste gelen hezimetler, bütün ümidini Plevne’ye bağlayan çar ikinci Aleksandr’ı çileden çıkarıyordu. Çar’ın harbiye nâzırı; “Biz Osmanlı’yı tanımadan harbe girmişiz” demek mecburiyetinde kalmıştı. Bu hezimetlerinden yedi gün sonra Ruslar, müttefikleri Romenlerle beraber tekrar taarruza kalkıştılar. Yedi Eylül’den, on bir Eylül’e kadar Türk mevzilerini top ateşine tuttular. Kayakdere mevkiine girmeye muvaffak oldularsa da verdikleri yirmi bin kişilik zâyiât karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu parlak zaferleri, Abdülhamîd Han’ın Osman Paşa’ya Gâzilik ünvânı vermesine sebeb oldu.

Rusların sabrı iyice taşmıştı. Kalabalık sürüler hâlinde getirdikleri askerleri ile Osmanlı ordusunun çevresini sarıp abluka altına almaya karar verdiler. En tecrübeli komutanlarını iş başına getirdiler. Osmanlı askerini her türlü yardımdan mahrum bırakarak, açlıkla teslim olmaya zorlayacaklardı. Yedi Ekim’de son Osmanlı imdat kuvveti Rus hatlarını yararak Plevne’ye girdi. Yirmi dört Ekim’de yüz otuz beş bin Rus ve Romen askeri, Gâzi Osman Paşa ordusunun çevresini yetmiş beş kilometrelik bir çenber içine alarak telgraf hattını kesti. Gâzi Osman Paşa’nın emrinde kırk bin muharip, on bin de gayr-i muharip vardı. Kasım’ın yirmi ikisinde Osmanlı ordusunun zahiresi bitti. Hayvan yemi ve cephane sıkıntısı başladı. Osman Paşa, Süleymân Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun imdada gelmesini bekliyordu. Fakat Elena civarında düşmanı yenen Osmanlı kuvvetleri, Süleymân Paşa’nın ağır davranması sonucu Maçka muhârebesinde Ruslara yenildi. Gâzi Osman Paşa, Süleymân Paşa’dan gelecek imdattan da ümidini kesti. Erzak ve cephane bitiyordu. Ya insanlığın yüzkarası zâlim Ruslara teslim olacak, veya askerlerinin başında girişeceği bir yarma harekâtına teşebbüs edecekti. Bu da kurtuluşa veya şehâdete götürürdü. Bunlardan ikincisini tercih etti.

Otuz Kasım günü komutanlarını toplayarak düşüncelerini söyleyen Osman Paşa, onların rızâlarını aldı. Karârı bir mazbataya geçirdi. Düşmanın teslim teklifini reddetti. Askerini iki gruba ayırdı. Birinci grubta; başta kendisi ve muharipler, ikinci grupta; yaralılar ve yerli Türk halkı vardı. Birinci grup yarma harekâtını gerçekleştirecekti. Aralık’ın dokuzunda silâh ve yiyecekleri askere dağıttı. Vid ırmağı üzerine köprü kurdurdu. On Aralık seher vakti, Vid suyunu aştı. Birinci muhasara hattını yararak arzu ettiği şekilde askerini topladı. Fakat, gayr-i muharip kimselerden meydana gelen ikinci gruptakiler, yavaş hareket ediyorlardı. İkinci grup Vid suyu üzerindeki köprüyü geçerken Rus topçusu ateşe başladı. İkinci grub kurtarmaya çalışılırken, birinci grub da taarruza devam etti. Rusların ikinci hattını yaran Osmanlı askerleri, daha bir kilometre gitmeden üçüncü bir muhasara hattı ile karşılaştılar.

Burada başlayan kanlı çarpışmalar, Plevne Gâzilerinin son çırpınışları oldu. Çevredeki bütün Rus ve Romen birlikleri bir avuç Gâzinin başına üşüştüler. Yüz elli binlik Rus-Romen müttefik kuvvetleri, düşmanlarına ve kendilerine mevcutlarının bir buçuk misli zâyiât verdiren bu kahramanlara karşı, bütün hınçları ile saldırıyorlar, top atışı ile Osmanlı kuvvetlerine zâyiât verdirmeye çalışıyorlardı. Çarpışmanın en şiddetli olduğu bir sırada, Osman Paşa’nın atına bir şarapnel parçası isabet etti; kendisi de sol bacağından yaralandı. Osman Paşa’nın düştüğünü gören askerin adetâ eli ayağı tutuldu. Saflarda dağılma başladı. En huzurlu devirlerini Osmanlı hâkimiyetinde yaşadıklarını unutarak Ruslara yardıma koşan Romenler, bu sırada ikinci grubla yaya olarak yol almaya çalışan müslümanları, teslim almaya başladılar. Komutanlar, Osman Paşa’ya durumu arzettiler. Osman Paşa, başka çâre olmadığını görünce, müslümanların fazla kırılmaması için teslim bayrağı çektirdi. Fakat Rus topçusu durmak bilmiyordu. Fırsat ele geçmiş iken bir kişi fazla öldürmeye bakıyorlar, kan içmeye doymuyorlardı. Hele özel işaretlerle belirlenmiş hasta araba ve çadırlarına ateş etmekten büyük bir zevk alıyorlardı. Türk askerleri de, yer yer hedefsizce ateş ediyorlardı. Granadir kolordusu komutanı general Ganetski, Gâzi Osman Paşa’nın yaralı olması ve askerinin teslimi ile ilgili hiç kimseye yetki vermemesi üzerine general Starokov’u Osman Paşa’nın çadırına göndererek teslim aldı. Az sonra general Ganetski de gelip Osman Paşa’yı ziyaretle, savunmadaki başarısını tebrik etti. Osman Paşa, Âdil Paşa’ya emrederek askere silâh bıraktırmasını söyledi. Emrin tebliğinden sonra, soğuktan donmak üzere olan kırk binden fazla Osmanlı askeri, silâh bıraktı. Artık Ruslar için engel kalmamıştı. Yeşilköy’e kadar geldikten sonra 3 Mart 1878’de Ayastafanos mütârekesi imzalandı.

Gâzi Osman Paşa’nın tedavisi ve istirâhati için Ruslar, her türlü ihtimamı göstererek yabancı gazetecilerin gözlerini boyadılar. Hattâ esaret sembolü olarak alınan kılıcı bile iade edildi. Teslim oluşunun ertesi günü Çar’la öğle yemeği yediler. Rus komutanları büyük ilgi gösterdiler, takdîr ve hayranlıklarını ifâde ettiler. Fakat bu sırada, Osmanlı esirleri, soğuk ve açlıkla mücâdele ediyorlardı. Üzerlerinde taşıdıkları yiyecek ve giyecekler; Rus askerleri tarafından ilk anda yağmalanmıştı. Daha on gün geçmeden dört bin müslüman soğuk ve açlıktan şehîd olmuştu. Avrupalı hümanist gazetecilerin gözleri, Gâzi Osman Paşa’ya gösterilen iltifatlarla boyanmıştı. Hıristiyan gazeteciler, yılbaşı eğlenceleri ile içip sızarken, Rus askerleri Osmanlı esirlerine zulmederek eğleniyorlardı. Hâlbuki Gâzi Osman Paşa, aldığı esirlerin hiç birine kötü muamele yaptırmaz, onları askerlerinden daha güzel yemeklerle beslerdi.

Çok ağır kış şartlarında Rusya’ya doğru yola çıkarılan Osmanlı esirlerinden ancak on beş bini Rusya’ya ulaşabildi. Bunlardan da on iki bini tekrar Osmanlı topraklarına dönebildi. Kırk binden fazla Osmanlı’dan, yirmi dokuz binden fazlası soğuk Rus topraklarında, “Tuna Nehri Akmam Diyor” kitabının yazarı Rubert Fernaux’un dediği gibi; “İnsanın insana olan insafsızlığının kurbanı olarak” yok olup gitmişlerdi

Gâzi Osman Paşa Marşı

Tuna nehri akmam diyor,
Etrafımı yıkmam diyor,
Şanı büyük Osman Paşa,
Plevne’den çıkmam diyor.

Karadeniz akmam dedi.
Ben Tuna’ya bakmam dedi.
Yüz bin moskof gelmiş olsa,
Osman Paşa korkmam dedi.

Kılıcını vurdu taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Şânı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa.

Düşman Tuna’yı atladı,
Karakolları yokladı.
Osman Paşa’nın emrinde,
Beş bin top birden patladı.

ÖZLEDİĞİMİZ DÜĞÜN

Birinci Kolordu-yu hümâyûn başkâtibi Hikmet Bey diyor ki: “Gâzi Osman Paşa’nın ve yiğit askerlerinin kahramanlığını bir mikdâr yansıtan şu hâtırayı anlatmadan geçemiyeceğim. Bunu bana Kerim Paşa, her kelimesini gözyaşı dökerek anlatmıştı:

“Gâzi Osman Paşa hazretleri Vidin’de iken, İstanbul’dan Ruslara harp ilân edildiğini bildiren telgrafnâme-i hümâyûn geldi. Cennetmekân sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın gönderdiği bu telgrafı büyük bir hürmetle alan Paşa, Sırbistan’da nice galibiyetler kazanan ordusunu bütün komutan ve subaylarını bir meydana topladı. Sonra telgraf-ı şahaneyi son derece şevk ve hürmetle okuduktan sonra açıklayıcı mâhiyette bir hutbe irâd eyledi. Hutbeyi büyük bir heyecanla dinleyen neferlerden dört yiğit, son derece edeb ile ortaya çıkıp selâm durduktan sonra içlerinden biri bütün arkadaşlarına vekâleten Gâzi Osman Paşa’ya din ve vatan için canlarını vermeye hazır olduklarını bildirdiler. İbret veren ve askerlik ruhunu tamâmiyle yansıtan bu konuşmayı paşalardan biri kaleme alıp mâbeyn-i hümâyûna telgrafla gönderdi. Türk milletinin askerlik ruh ve şuurunu fevkalâde yansıtan konuşma şudur:

“Şimdiye kadar bekleyip özlediğimiz düğün-bayramımızın bugün birden bire karşımıza çıktığını, bu okunan ferman müjdelemiş oldu. İzin verirseniz bu gece sabaha kadar şenlik yapacağız. Çünkü cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı kerîmde bize ilâhî nusretini (yardımını) vâdettiğini âlimlerimizden işittik. Öyle ki, bildirilen âyet-i kerîmelerin her biri, kalbimizde demirden bir kale gibi yerleşmiştir.

Muhârebeyi kazanmanın, askerin çokluğu veya azlığı ile olmadığını atalarımızdan öğrendik. Kumandanın askerine, askerin de kumandanına olan güven ve emniyetiyle küçük bir ordunun nice büyük orduları hezimete uğrattığını biliyoruz. Sırbistan muhârebelerinde başarılı olmamızın en büyük sebebi, size olan güven, emniyet ve muhabbettir ki, buna hepimiz şahidiz. Bunun için babalarımızın kanıyla yoğrulmuş olan vatanın bir karış toprağına, bir değil bin baş feda edip düşmana ayak bastırmıyacağımızı ve muhterem pâdişâhımıza muhârebeye gelmek zahmetini çektirmiyeceğimizi, kemâl-i emniyetle sultânımıza arz etmenizi sizden ricâ ederiz.”

——————————-

 1) Plevne Hâtıraları (İbrâhim Edhem. Hazırlayan Seyfullah Esin, İstanbul-1979)

 2) Öncesiyle sonrasıyla Doksanüç Harbi; sh. 72

 3) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, sh. 303

 4) Plevne Müdâfaası (F.W. Von Herbert, İstanbul-1954)

 5) Mir’ât-ı Hakikat; sh. 446

 6) 1877-1878 Osmanlı-Rus ve Romen Savaşı (Halil Sedes, İstanbul-1955); cild-12, birinci ve ikinci kısım.

 7) Rehber Ansiklopedisi; cild-6, sh. 155

PAYLAŞ