Nuru'l-İzah Tercümesi – Namazın Şartlarına Dair Diğer Bilgiler

Temizlik Şartıyla ilgili Hususlar

Üst yüzü temiz, alt yüzü pis olan keçe (ve benzeri şeyler)üzerinde[1] namaz kılınır. (Etrafından ve ortasından) dikişli değilse ı pis olan elbisenin temiz yüzüne ve (elbise, yaygı, hasır ve îri şeylerin) temiz taraflarına, hareket ettirildiğinde pis olan i hareket eder durumda da olsa, secde edilebilir ki bu görüş ıdur.
Sarığın herhangi bir tarafi[2] pislendiğinde, temiz olan kısmı ı bırakılıp pis tarafı (namaz kılanın) eğilip doğrulması sonucu Idamayacakbir halde (yere) bırakılırsa, (bu şekilde) kılınan az caiz olur, (pis taran) hareket ederse caiz olmaz.
Pisliği giderecek birşey bulamayan kimse, (öylece) pislikle be-r namazını kılar, sonra (bu namazın) iadesi (de) gerekmez.[3]

Avret Mahallinin Örtülmesi İle İlgili Hususlar

İpek, ot yahut çamur (gibi şeylerle) de olsa örtünecek birşey ımayanların dahi (kıldıkları namazın) iadesi gerekmez, anılmasında bir sakınca bulunmayan[4] ve dörtte biri temiz . bir Örtü varken çıplak olarak namaz kılınmaz. Dörtte birinazı temiz olan (bir örtüy)le namaz (kılıp kılmamak) ihtidir. (Ne var ki) tamamen pis bir elbise içerisinde namaz ıak, çıplak olarak kılmaktan daha iyidir. Avret yerinin bir mm (dahi olsa) örtecek birşey bulunduğunda (bunun mutlaka) k:ullanılması gerekir. (Bununla) ön ve arka (taraf) örtülür, değilse kişinden biri kapatılır. Bazıları arka, bir kısmı da ön (taraf) :apatılır dediler. Çıplak kimsenin oturup ayaklarını kıble yönüne Loğru uzatarak îmâ ile kılması menduptur (iyidir). (Ama) eğer lyakta îmâ ile yahut rükû ve secdeyle kılarsa da olur.
Erkeğin avret yeri, göbekle diz kapağının altı arasındaki »ölgedir. (Hür olmayan) câriye (kadm)larm (göbekle diz kapaklan ırasmdakibölgelerinden başka) ayrıca karın ve sırt bölgeleri ile, lür kadınların yüzleri, elleri ve ayakları hariç, bütün vücutları avret mahallidir.
Avret mahallinin dörtte birinin açılması namazın sıhhatine nânidir. Avret mahallinden olan azaların değişik yerleri açılır da ju açılan yerlerin toplamı avret mahallindeki en küçük âzânm lörtte birine ulaşırsa namaza mâni olur, aksi halde olmaz.

Kıbleye Dönme Şartı İle ilgili Hususlar

Hastalık yüzünden, (binek) hayvanından inemediğinden veya düşman korkusundan kıbleye yönelemeyenlerin kıblesi, döne­bildiği ve emin bulduğu yöndür. Kıble tarafını bilemeyen kimse, eğer bunu bildirecek ne bir kimse ve ne de (cami ve) mihrap (gibi bir şey) yoksa (kıbleyi olabildiğince) araştırır (sonra namazını kılar), hatalı (yöne doğru kılmış) olduğu (sonradan) anlaşılsa bile namazını) iade etmez. Eğer hatasını namazdayken anlarsa, üzünü (kıble tarafına) döndürür ve (namaza) devam eder. (Kıb-3yi) araştırmaksmn (namaza) başlar da (namazdan) ayrıldıktan onra doğru yöne kıldığım anlarsa namazı sahih olur. Şayet doğru öne döndüğünü namaz içinde anlarsa, tıpkı doğru yön hiç bilin-oeksizin kılındığında bozulduğu gibi namazı bozulur. Bir takım nsan (kıbleyi) araştırsalar ve imamlarının durumunu (ne yöne löndüğünü) de bilme(den namazlarını kıl)salar (kıldıkları bu na-naz) yeterli olur.[5]

Namazın Vacipleri[6]

Namazın vacipleri on sekiz olup şunlardır:
(1) Fatiha okumak,
(2) ilâve olarak ve tayin etmeksizin farz aamazlann herhangi iki rek’atı ile vitir ve nafile namazların her rek’atında bir sûre veya üç âyet okumak,
(3) (vacip olan) okumayı
ırzlarda) ilk iki rek’ata tahsis etmek,
 (4) Fâtiha’yı sûreden önce :umak;
 (5) secdede alınla birlikte burnu da (yere) koymak,
 (6) itün rek’atlarm ikinci secdelerini öbür rek’ata geçmeden önce ıpmak,
 (7) rükünlerdin edasın)da (uzuvların sükûnete kavuşması), itminan [7]elde edilmesi,
 (8) birinci (tahiyyata) oturuş ve
(9; ı oturuşta teşehhüd (et-tâhiyyâtü’yü) okumak ki doğrusu da buî ir,
 (10) (aynı şekilde) et-tamyyâtuyü son oturuşta (da) okumak!
 11) teşehhüdden (hemen) sonra gecikmeksizin üçüncü rek’ata ılkmak,
 (12) (selâm esnasında) “es-Selâm” kelimesini söyleme leykünV’ü (söylemek vacip) değil;
 (13) vitir (namazm)da (okunan| anut (duaları),[8]
 (14) her iki bayram namazlarında alman tek-rler,
 (15) bütün namazlarda iftitah (başlangıç) için (başka bir izi değil de) tekbiri (=Allahü ekber lafzını) seçmek [ancak bay­ım namazlarında değil],
(16) her iki bayram namazlarının ikinci îk’atlarmda  rükû için tekbir almak;
 (17) imamın  sabah amazmda, kaza kılarken de olsa akşam ve yatsı namazlarının ilk d rek’atlarında, cuma, bayram namazları, teravih ve ramazan ıylarm)da (kılman) vitir namazlarında açıktan okuması,
 (18) lynı şekilde imamın) öğle ve ikindi namazlarında, akşam ve yatsı amazlarmda ilk iki rek’attan sonra gizli okuması; gündüz kılmanafile namazlarda gizli okumak, (akşam, yatsı ve sabah namazlarının) farzlarını tek basma kılanlar tıpkı gece nafile kılanlar gibi izli veya açıktan okumakta serbesttirler. Yatsının (ya dakşamm) ilk iki rek’atlarında okunamayan sûreler Fatiha ile birlikte son iki rek’atlardaaçıktan okunur, ama okunamayan Fatiha 3n iki rek’atlarda tekrar edilmez.

Namazın Sünnetleri[9]

Namazın sünnetleri elli birdir:
(1) İftitah tekbiri [10]için erkekler ve cariyelerin, ellerini kulak azasına kadar, hür kadınların ise omuz hizasına kadar kaldıalan,
(2) (tekbir sırasında) parmakları açık (kendi haline) urakmak,[11]
(3) imama uyanların iftitah tekbirlerini imamla
birlikte[12] almaları;
 (4) erkeğin, sağ eli sol elinin üzerinde olarak göbeğinin altına koyması [ellerin durumu şöyle olur: Sağ elin iç kısmı sol elin dış tarafına konulur, bilek üzerinde baş ve küçük parmaklar halka yapılır];
 (5) kadınların halka yapmaksızın elleri­ni göğüsleri üzerine koymaları,
 (6) sübhaneke okumak;
 (7) oku­mak için “Eûzü billahi mine’ş-şeytanirracîm” demek,
 (8) her rek’atın evvelinde “besmele” çekmek,
(9) âmin[13] demek,
(10) “Allahümme rabbena ve leke’1-hamd” demek,[14]
-(ll) bunları [15]gizli söylemek,
 (12) iftitah tekbiri sırasında başı eğmeden dengeli bir vaziyet almak;
 (13) imamın, tekbir ve “Semiallahü limen hamideh” (cümlesin)i açıktan söylemesi,
(14) ayakta dururken ayakların arasının dört parmak kadar açılması;
(15) mukîm bulunuluyorsa eğer, sabah namazında Fatiha’dan sonra “Uzun Mufassallardan,[16] ikindi ve yatsı namazlarında “Orta Mufassal”lardan, akşamda ise bunların kısalarından bir sûre okumak, [yolcu olanlar dilediği
herhangi bir sûreyi okuyabilirler],
 (16) sadece sabah namazlarının birinci (rek’atların)da sûreyi uzun tutmak,
 (17) rükûnun tekbiri;
(18)  (rükûda) üç kere tesbîh (Sübhane Rabbiye’1-azîm) söylemek,
(19)  parmaklarını açarak
(20) dizlerini elleriyle kavramak [ha­nımlar parmaklarını açmazlar),
(21) (rükûda) bacakları dik ve sırtı düz tutmak,
(22) (rükû sırasında) başı ve arkayı aynı hizada bu­lundurmak,
(23) rükûdan kalkmak,
 (24) sonra kalkıp (uzuvların yerli yerine oturmasını temin edip) mutmain olmak,
 (25) secde için (önce) dizleri, sonra elleri, sonra da yüzü (alnı yere) koymak,
 (26) kalkarken bunların aksini yapmak,
 (27) secdeye giderken ve
 (28) secdeden kalkarken tekbir getirmek,
 (29) secdeyi iki ellerin arasına yapmak ve
 (30) secdede üç kere “Sübhane Rabbiye’1-A’lâ” demek;
 (31) erkeklerin (secde esnasında) uyluklarını karınla­rından ayrık tutmaları,
 (32) dirseklerini böğürlerinden ayırmaları ve
 (33) kollarını yerden kaldırmaları;
 (34) Kadınların ise (dirsekle­rini) yere indirmeleri ve uyluklarını karınlarına yapıştırmaları;
 (35) iki secde arasında doğrulup
 (36) oturmak ve
 (37) teşehhüdde oturur gibi elleri uylukların üstüne koymak,
 (38) (oturuşlarda) sol ayağın yatırılıp sağ ayağın dikilmesi,
 (39) kadınların, kalçalarının üstüne oturmaları[17]
 (40)  (et-tahıyyatü’de)  şahadet kelimesini söylerken, “lâ ilahe” kelimesinde sağ elin işaret parmağıyla işaret edilmesi (yani kaldırılması) ve “illallah”da ise indirilmesi,
 (41) (farzların) ilk iki rek’atmdan sonra Fatiha okumak,
 (42) son oturuşta Hz. Peygamber’e salevât okumak2 ve
 (43) insan sözüne
değil de Kur’an’dakilere, Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesel ZemJ’inkine benzer dualar okumak;1
(44) selâm verirken (önce) sağa, sonra sola dönmek;
 (45) imamın (selâm verirken) insanları Hafaza meleklerini ve salih cinleri kasdederek, selâm vermesi ki en doğrusu da budur;
(46) imama uyanların da, eğer imam (döndükleri) cihette bulunuyorsa, selâm verirlerken imamı, (aynca) cemaatı, Hafaza meleklerini ve cinlerin salihlerini kas­dederek selâm vermeleri,
 (47) tek başına kılanların, selâm ve­rirken sadece melekleri niyetlerinden geçirmeleri,
 (48) ikinci selâmı, birinciden daha alçak bir sesle vermeleri,
(49) (cemaatla kılanların) selâmlarını imamla birlikte vermeleri,
(50) selâm vermeye sağdan başlamak,
(51) (namaza) sonradan yetişenlerin, imamın (namazdan) ayrılışlarını beklemeleri.

Namazın Âdabı

(1) Tekbir alırken erkeklerin, ellerini (elbiselerinin) kol­larından dışarı çıkarmaları;
(2) namaz kılanların ayaktayken sec­de mahalline, rükûda ayaklarının üstüne, secdede burnun yan ta­raflarına, otururken kucaklarına, selâm verirken omuzlarına yücelt. Ve Efendimiz Ibrâhîm ‘e ve onun ailesine hayır ve bereket verdiğin gi­bi Efendimiz Muhammed’e ve onun ailesine de her iki dünyada hayır ve be­reket ver. Övgüye lâyık sensin (ve) yücelerden de yücesin Allah’ım…”
Namaz kılanların teşehhüdden sonra okumaları sünnet olan dualardan biri-, si de Rasûl (Aleyhisselâm Hz. Ebû Bekir (Radıyallahuanh)%e öğrettiği şu duadır:
“Allahümme innî zalemtü nefsi zülmen kesîran ve innehû lâ illâ ente. Fağfir lî mağfiraten min indike verhamnî, inneke ente’l-Rahîm.”
Manası: “Allah’ım, ben nefsime çok çok zulmettim. Günahları, baş­kaları değil, yalnızca sen affedersin. Beni dergâh- ilâhinde affeyle ve bana merhamet eyle; sen çok affedici ve pek merhametlisin.”
bakmaları;
 (3) öksürüğe mümkün mertebe mâni olmak,
 (4) es­nerken ağzı kapatmak, [18]
 (5) “Hayye ale’l-felâh” denildiğinde ayağa kalkmak,
 (6) “Kad kâmeti’s-salâtü” denildiği zaman imamın na­maza başlaması… (Bütün bunlar) namazın âdâbmdandır.

Namaz Nasıl Kılınır?

Erkekler namaz kılmak istediklerinde ellerini (elbiselerinin) kollarından (dışarı) çıkarırlar ve kulaklarının hizasına kaldırırlar. Sonra niyet ederek  “Allah” lafizınm  (elif harfini) uzatmaksızm[19] tekbir alırlar. “Sübhânallah’gibi sırf Allah’ın zikriyle ilgili her türlü cümleyle veArapçasını söylemekten âciz olanların Farsça (veya bir başka dil) ile (namaza) başlamaları uy­gundur. (Arapçasıyla başlamak) mümkün iken Farsça (veya diğer diller) ile başlamak ve bu dil(ler) ile (namazda) okumak uygun değildir. En doğrusu da budur. Sonra iftitahtekbirinin hemen ardından, ara vermeksizin sağ el sol elin üzerinde göbek altına koyarlar ve, “Sübhanekallâhümme ve bihamdik vetebârekesmük ve teâlâ ceddük ve la ilahe ğayruk[20] (duasını) okurlar. Namaz kılan herkes bunu okumalıdır. Sonra okuma(ya başlama)k için giz­lice “eûzü” çekerler.[21] (İmama) sonradan uyanlar da “eûzü”yü okur­lar, imama zamanında yetişenler değil. Bayram namazlarında “eûzü”, tekbirlerden sonraya bırakılır. Sonra gizlice “besmele” çekerler.[22] Besmele her rek’atta, sadece “Fâtiha”dan önce çekilir. Sonra Fatiha okurlar, imam ve cemaat (Fâtiha’nın ardından) giz­lice “âmîn” derler. Sonra bir sûre veya üç âyet okurlar ve tekbir alıp rükûyagiderler. Rükûda uzuvlar sükûnet ve istikrar bulmalı, (vücudun) baş kısmı arka tarafla aynı hizada olmalı, parmak araları açık ellerle dizleri kavramalıdır, rükûda en az üç kere teş­bih (yani “Sübhane rabbiye’1-azîm”)[23]okurlar. Sonra gerek imam ve gerekse tek başına kılanlar, “Semialîahü limen hamiden, Rabbena leke’1-hamd[24] diyerek başlarını (rükûdan) kaldırırlar ve uzuvların sükûnet ve istikrarını temin ederler. (İmama) uyanlar, (sadece) “Allahümrne Rabbena ve leke’1-hamd” demekle yetinirler. Sonra secdeye gitmek üzere tekbir alırlar, (önce) dizlerini, sonra ellerini yere koyarlar. Yüzlerini de iki ellerinin arasına koyarak, uzuvları yerli yerine oturmuş bir halde burun ve alımlarıyla birlikte secde ederler ve en az üç kere teşbih (yani Sübhâne rabbiye’1-a’lâ[25]
okurlar. Karınlarını uyluklarından ve sıkışıklık yoksa dirseklerini yanlarından ayırırlar.1 El ve ayak parmaklarını kıbleye yönel­tirler. [Kadınlar kollarım yanlarına indirir, uyluklarını karınları­na yapıştırırlar.] (Sonra) iki secde arasında uzuvları istikrar ve sükûnet bulacak şekilde otururlar ve ellerini uyluklarının üstüne koyarlar. Tekrar “Allahü ekber” deyip secdeye kapanırlar, (yine) uzuvların istikrar ve sükûnetini temin ederler; uyluklarım karın­larından, kollarını yanlarından ayırırlar ve (secdede) üç kere teş­bih okurlar. Sonra tekbir alıp oturmadan ve elleriyle yere dayan­madan kalkarlar.
İkinci rek’at da (tıpkı) birinci rek’at gibi kılınır. Ancak (bu rek’atta) “Sübhâneke” okunmaz, “Eûzü” çekilmez ve tekbir alınırken eller kaldırılmaz.
(Ellerin Kaldırılması Sünnet Olan Haller:)
 1) Ellerin kaldırılması, (ancak) bütün namazların başlangıcında,
 2) vitir namazlarında kunût için tekbir alındığında,
 3) bayramlarda fazla­dan alman tekbirlerde,
 4) Kâ’be’yi görünce,
 5) Hacerü’l-Esved’i selâmlarken,
 6) Safa ve Merve ye çıkıldığında,
 7) Arafat ve Müz-delife’deki vakfelerde,
 8) birinci ve ikinci taşlamalar sırasında ve
 9) namazları müteakip tesbihler(den sonra yapılan dualar)da sünnettir. Erkekler ikinci rek’atm secdelerini yaptıktan sonra sol ayaklarını yatırarak üzerine otururlar ve sağ ayaklarım (ise) dike­rek parmaklarını kıbleye çevirirler. Ellerini, uyluklarının üstüne parmaklar açık olarak koyarlar [kadınlar (daha önce belirtildiği şekilde) kalçalarının üstüne otururlar] ve İbn Mes’ûd (Radıyallahu anh)’ teşehhüdünü (et-tahiyyâtü’yü) okurlar, (ettahiyyâtü’nün) şahadetlerini söylerken işaret parmaklarını “lâ ilahe” kelimesinde kaldırır ve “illallah” kelimesinde indirirler. Bi­rinci oturuşta “et-tahıyyâtü”ye birşey ilâve etmezler, et-tahıy-yâtü’nün tamamı şöyledir:
“et-Tahıyyâtü lillâhi, ue’s-saîevâtü ve’t-tayyibâtü, es-seîâmü aleyhe eyyühe’n-Nebiyyü ve rahmetü’ilahi ve berekâtühû, es-selâmü aleynâ ve ala ibâdillahi’s-sâlihin, eşhedil en lâ ilahe il-la’llahü ve eşhedil enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühû[26]
(Farzların) ilk iki rek’atmdan sonrakilerde Fâtiha’yı okurlar. Sonra oturup et-tahiyyatü’yü ve ardından Peygamber Efendimiz’e salevât’ıokurlar. Sonra da Kur’an’dakilere ve Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellemj’m dualarına benzeyen duaları okuyup önce sağa, sonra da sola “es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh” diye, da­ha önce de belirtildiği gibi, yanındakileri kasdederek selâm ve­rirler.
 

Geçmiş Konularla İlgili Sorular    

Lügat ve ıstılah yönünden “şart” ve “rükün” nedir? Namaza başlamanın doğru olabilmesi ve namazın sıhhatinin devamı için şartlar nelerdir ve bu ikisi arasında ne gibi bir fark vardır?
Namazın, üzerinde ittifak edilen rükünleri nelerdir ve rükün olup olmadığı ihtilaflı olanlar hangileridir?
Üst yüzü temiz ve alt yüzü pis olan keçenin üzerinde namaz kıiınabilir mi? Bir ucu pis olan sarığın temiz tarafı başta bırakılıp pis tarafı yere konulması hususunda nasıl bir hüküm verilebilir?
Pisliği giderecek birşey bulunmadığı zaman yapılacak şey nedir? Avret yerini örtecek birşey bulamayanlar ne yaparlar ve (avret yerini örtecek) dörtte biri temiz bir elbise bulanlar ne yaparlar? (Avret yerini örtecek) elbisenin dörtte birinden azı temiz olması halinde ne gibi bir hüküm verilebilir? Avret mahallini örtecek ipekten birşey bu­lunuyorsa, bunun için ne söylenebilir?
Çıplak olarak kılınan namazlarda mendub olan şey nedir? Namazda erkeklerin, hür olan ve olmayan kadınların avret mahallerini açıklayınız.
Namaz kılan kimsenin avret mahallinden olan uzuvlarından bir uzvunun dörtte birinin açılmasının hükmü nedir?
Elbisesi yırtılmak suretiyle avret mahallinin muhtelif yerlerinden açılan bir kimse için ne denilebilir? Namaz kılan kimsenin kıblesi ne zaman yüzünü çevirebildiği taraf olur?
Kıblenin ne taraf olduğunu bilemeyenler ne yaparlar? Yanlış istikamete doğru namaz kıldığını namaz içinde anlayanlar ne yaparlar? Kıbleyi öğrenmek için ne za­man araştırma yapılır? (Kıbleyi) araştırmadan namaz kılanlar için hüküm nedir?
Namazın vacipleri nelerdir? Vacib, lügat ve ıstılah yönünden ne demektir? Vacible farz, vâcible sünnet arasındaki fark nedir?
Rükün olan, vâcib ve sünnet olan kıraat… Bu üçünün arasındaki sınırları belirti­niz.
Namazın sünnetleri nelerdir? Sünnetle ilgili hükümlerden bildiklerinizi söyleyi­niz.
Erkekler iftitah tekbirinde ellerini nasıl, hanımlar nasıl kaldırırlar? Erkeklerle ha-nımiar ellerini nasıl bağlarlar?
Kur’an’ın “mufassallarını biliyor musunuz? Uzun mufassallar, orta ve kısa mu­fassallar nelerdir?
Hades, lügat ve şer’î yönden ne demektir, kaç kısma ayrılır, küçük ve büyük hades nedir?
Namaz kılanlar avret yerlerini kendilerinden de saklamalt mıdırlar? Eğer bu ko­nuda görüş ayrılığı varsa açıklayınız. Mekkeli olanlarla olmayanların “kıbleye dönme” farz! karşısındaki durumları nedir? Kâ’be’yi görenlerle görmeyenler arasında (kıbleye dönme açısından) bir benzerlik var mıdır?
Lügat ve şer’î yönden “tahrîme” ne demektir ve (iftitah tekbirine) niçin bu ad ve­rilmiştir?
Farzı belirtmek ne demektir; bu, (namaza) başlarken ve devam ederken mi, yoksa sadece başlarken mi şarttır ve bununla ilgili hususlar nelerdir? Okumak, niçin farz kılınırken farzların iki rek atında ve nafilelerle vitir namazların her rek’atında farz olmuştur?
Secde edilen yerde sertliğin hissedilmesi ne demek?
Önünde bulunan birinin sırtına sedce etmenin doğru olabilmesinin şartı nedir?
————————-
[1] öyle ki bunlar ikiye bölünebilir olmalıdır. îki levhaya bölünebilen ahşap levha da bu kabil şeylerdendir.
[2] Kadınların sokağa çıkarken üzerlerine aldıkları üstlükler de böyle.
[3] Pisliği giderecek birşey bulunduğunda iadesi gerekmez. Çünkü Allah sübhânehu ve teâlâ, bizi gücümüzün dışında birşeyle mükellef kılmamıştır.
[4] Burada kasdedilen şudur: Bulunan örtü başkasına ait olduğu ve bunu, na­maz kılanın kullanmasına izin verdiği tekdirde bu örtünün kullanılmasında  herhangi bir sakınca yoktur. Aksi halde onu kullanmak şer1 an caiz değildir. Sahibinin izni olmaksızın kullanılan bu Örtüyle namaz sahih olursa da alıp j kullanan günahkâr olur.
[5]  Bir de, (namaz kılanlardan) hiç kimse imamın önüne geçmemiş olması şarttır. Aksi halde namazları bozulur.
[6] Vacibin lügat itibariyle birkaç manası olup bunlardan biri de “lüzum (=ge-reklilik)”dir.
Şer’î ıstılahta ise vacip, biz Hanefîlerce şöyle değerlendirilir: “Gerekliliği, şüpheli delile dayanan şeydir. Şüphe, iki veya daha fazla ma­naya delâlet etmesi itibariyle delilde olabilir. Yahut delil, tek bir manadan başka manaya gelme ihtimali bulunmaksızın “haber-i âhâd” ile sabit olur.
Kur1 an ve mütevâtir hadis gibi kat’î delil ile sabit olan ve başka manaya delâlet etmeyen şeye farz denir. Kendisinde hem sübût, hem de delâlet yönünden şüphe bulunan bir delil ile sabit olan şey, emir ve benzeri birşeyolursa sünnet, nehiy ve benzeri birşey olursa tenzîhen mekruh diye adlandırılır.
[7]  İtminan (tâdil-i erkân ve) rükünlerin yerli yerince yapılması demektir. Bu da rükû ve secdelerde aza ve mafsallar istikrar ve sükûnet bulacak şekilde yerli yerine oturmasıyla olur. Bunun temini ise çoğu kez “sübhanerabbiye’l-azîm” yahut “sübhâne rabbiye’1-a’lâ” cümlesini en az bir kere söyleyecek ka­dar geçen bir sürede mümkün olabilir, itminan (uzuvların, her bir rüknün edası sırasında denge ve istikrarda olması); Ebu Hanîfe’ye görevâcib, Ebû Yûsuf a göre ise farzdır. îmam Muhammed’in bü husustaki görüşünde ihti­laf vardır: Bir kısmı itminanın, tıpkı Ebu Hanîfe’nin dediği gibi, Mu-hammed’e göre de vacip olduğunu, diğer bir kısmı ise ona göre sünnet olduğunu söylüyor.
[8]  Kunût, lügat itibariyle dua demek olup diğer namazlarda değil de vitir namazında dua okumak vacip olduğu için “kunut” vitir namazında okunur olmuştur. Şer’î ıstılahta ise biz Hanefîierce kunut, vitir namazının üçüncürek’atında okuma işini bitirdikten sonra ayakta dua okumaktır. Herhangi bir duayı okumak mümkünse de “Allâhümme innâ nesteîynüke” ve “Allâhümme iyyâke na’büdü” ile başlayan duaları okumak sünnettir.
[9]  Sünnetle ilgili hükümlerden birisi, kasden dahi olsa terkedildiğinde namaz bozulmaz ve sehiv secdesi gerekmez. Ancak hafife almamak ve alay etme­mekle beraber kasden terketmek kötü bir davranıştır. Bahsedilen bu kötülük kerahetten daha hafif ve küçüktür. Sünnetin hükümlerinden bir diğeri ise yapılmasının sevap olması, terkedilmesinin, az da olsa günaha gi­rilmekle beraber, kınanır olmasıdır. Kınamak cezalandırmaktan daha eh­vendir.
[10]   Tesbit olunduğuna göre Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselam), “Namaz başlarken tekbir getirir, sonra da ellerini, baş parmakları kulakları hizasına (gelinceye) kadar kaldırırdı.” Şafiî’nin rivayetine göre îbn Ömer demiştir ki:
“Peygamber (Aleyhissalâtü vesselâm)’in namaza başlarken ellerini omuzları hizasına kadar kaldırdığını gördüm.” Bu rivayet biz Hanefîlerce, Özürlü oima haliyle yorumlanmıştır. Bize göre, namaz kılan bir kimse elleri­ni sünnet olduğu biçimde kaldıramazsa yahut bu şekilde sadece birini kaldırır diğerini kaldıramazsa, (ellerini) mümkün olduğu mikdarda kaldırır ve namazını Öylece kılar.
[11]  Parmak araları ne fazlaca açılır ve ne de fazlaca bitiştirilir, normal bir açıklıkta bırakılır. Peygamber (Aleyhissalâtü vesselâm)’in, tekbir alırken el­lerini bu şekilde yaptığı rivayet edilmiştir. Bir de, tekbir alırken el içi ve parmakların kıble tarafına doğru çevrilmesi sünnettir.
[12]  Bu, İmam A’zam’ın görüşüdür ki imama uyanların, imam “Allahü” lafzını yahut “ekber” lafzını henüz söyleyip bitirmeden tekbir almaları şarttır. Ebû Yûsuf ve Muhammed ise, imamın ardında kılanların, imamın tekbirinden sonra tekbir almalarının sünnet olduğu görüşündedirler.
[13]   “Ve le’ddâllîn” den sonra imam, cemaat ve tek başına kılanlar, hatta Fati-ha’yı namaz dışında okuyanlar “âmîn” derler ki, manası: “Duamızı kabul et” demektir.
[14]  Mezhebimizin âlimleri, bunun imama uyanlar ve tek başına kilanlarca söylenileceği hakkında söz birliği etmişlerdir, imam’a gelince bunun, sadece “Semiallahü limen hamideh” demesinin sünnet olduğunu İmam A’zamsöylemiştir. Sahibeyn ise imamın, “Semiallahü limen hamideh, Rabbena ve leke’1-hamd” demesinin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Bunun gibi bir ifade İmam A’zam’dan dahi naklolunmuştur.
[15] Yani Sübhaneke’yi, eûzüyü, besmeleyi, “âmin” kelimesini, “Rabbena ve leke’1-hamd” cümlesini gizli söylemek.
[16]  Kur’ân’m son yedi sûresine “Mufassal” denilir ki, bunların ilki Hucurât sûresi [ilkinin Fetih sûresi olduğunu, hatta bir kısmına göre bunun Kâf sûresi olduğunu söyleyenler de olmuştur], sonuncusu ise Nâs süresidir. Uzun Mufassallar ise, Mufassalların evvelinden el-Bürûc’a kadar olan sûrelerdir. Orta Mufassallar, el-Bûrûc’dan el-Beyyine’ye kadarki sûreler, Kısa Mufassallar da el-Beyyine’den itibaren Kur’an’ın sonuna kadar olan sûrelerdir.
[17]  Bu oturuş biçimine Arapça’da “teverrük” denir; kalça, kıç manasına geren “verik”ten gelen bir kelimedir. Kadınlar kalçalarının üstüne otururlar, ayaklarım da sağ kalçalarının altından çıkarırlar. Bu şekil, kapanmaya da­ha uygun olduğu için kadınlar hakkında sünnettir.
[18]  Dişleri dudakların arasına alarak dahi olsa esnemenin önüne geçilmelidir. Böyle veya herhangi bir şekilde esnemenin önüne geçilemezse ağzı el ile ya­hut elbisenin koluyla kapatmalıdır. Dişler kullanılarak esnemeye mâni ol­mak mümkün iken el veya elbisenin koluyla ağzı kapatmak mekruh olur… Peygamber (Aleyhisselâm) bir hadis-i şerifinde:
“Namazda esnemek şeytandandır, sizden biriniz esnerseniz eğer, mümkün olduğunca (ağzını) kapatsın” buyurmuştur.
[19] Yani, “Allah” lafza-i celâlinin başındaki hemzeyi (yani  Elif harfini) uzatmak doğru değildir. Uzatınca, “Allah en büyüktür” cümlesi, “Allah en büyük müdür?” şeklinde soru cümlesine dönüşüyor çünkü. Şüphe ifâde eden bu cümleyi kasden söylemek, Allah korusun, küfürdür.
Aynı şekilde  “Ekber” lafzının ne ” Elif’ harfini ve ne de
” Be” harfini uzatmamahdır. Bu üç harften biri uzatıldığı takdirde na­maza başlanılmış olmaz ve böyle bir okuyuş namazı bozar. Ancak  “Al­lah” lafza-i celâlinin  Lam harfini uzatmak doğrudur, fakat fazla uzatmamahdır.   “Allahu” lafza-i celâlinin  “hu” harfini uzatarak söylemek namazı bozmazsa dâ arapçada hatalıdır.
[20]  Mânâsı: «Allah’ım, seni teşbih (ve şanına lâyık olmayan sıfatlardan tenzih) eder ve sana hamdederim. Senin ism-i celîtin mübarektir. Sen Azamet ve Celâl sahibisin; senden başka tanrı yoktur.»
[21]  Yani “Eûzü billahi mineşşeytanirracîm” derler ki, mânâsı şudur: «Rahmet-i ilâhîden kovulan şeytanın şerrinden
Allah’a sığınırım.»
[22]  Yani “Bismillâhirrahmanirrahîm” der ki, bunun da manası: «Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla» demektû.
[23]   “Sübhâne Rabbiye’l-AzînV’in manası: «Azamet sahibi olan Rabbimi teşbih (ve tenzih) ederim» demektir.
[24] Mânâsı: «Allah Teâlâ, hamdedenlerdn hamdini) duyar. Rabbimiz, hamdol-sun sana» demektir.
[25]  Mânâsı: yüce Rabbimi teşbih (ve tenzih) ederim» demektir.
 
[26] Mânâsı: “Sözlü ibadetlerdn her türlüsü), bedenî ibâdetler ve malî (mal ile yapılan) ibâdetler (in hepsi) Allah’adır. Ey Peygamber, selâm olsun sana, Allah’ın rahmet ve bereketi seninle olsun. Selâm bize olduğu gibi Allah’ın sâlih kullarına da olsun. Şahadet ederim ki, Allah’tan başka tanrı yoktur. Yine şahadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve rasûlüdür.”
 

PAYLAŞ