Ali Müzeyyen hazretlerinden nasihatler

Allah Dostlarının hayatını, yaşantısını ve sözlerini ele aldığımız zaman hiçbir zaman “bana bağlanan kurtulur” gibi bir mesaj görmüyoruz. Onlar her hallerinde “İslamın emirlerine bağlanmayı” öğütlemişlerdir.
   Bu gün tarikatlara bu cihetten saldıran cahiller yanılgı içindedirler. Rabbimiz affeylesin.
   İşte ümmeti Hakka teşvik eden Allah dostlarından bir tanesi. Meşhûr velîlerden. İsmi, Ali bin Muhammed Müzeyyen, künyesi Ebü’l-Hasan’dır. Bağdât’ta doğdu. Sonra Mekke-i mükerremede yerleşti ve 939 (H.328)de orada vefât etti. Kabri Mekke’dedir. Zamanında yaşayan evliyânın büyüklerindenCüneyd-i Bağdâdî, Sehl bin Abdullah ve diğer tasavvuf ehli büyük âlimlerle görüşüp sohbet etti. Tasavvufta yüksek haller sâhibi idi. Haramlardan ve şüpheli şeylerden son derece sakınır, dünyâya hiç gönül vermezdi.
   Kendisi şöyle anlatmıştır: “Mekke’de idim. İçime bir yolculuğa çıkmak arzusu düştü. Yola çıktım. Birr-i Meymun denilen yere vardığımda, ölmek üzere olan birini gördüm. Yaklaşıp; “Lâ ilâhe illallah de!” dedim. Gözünü açıp şu beyti okudu: 
Bulursa cân azığı gönlüm muhabbet gibi doludur.
Âşıkların ölümü muhabbet borcunun üzerine olur.
Sonra vefât etti. Lâzım olan hazırlıkları yapıp namazını kıldırıp defnettim. Bu hâdiseden sonra içimden yolculuk arzusu çıktı; Mekke’ye geri döndüm.”
Ali Müzeyyen hazretleri buyurdu ki:
   “Bir kalpte, âhiret arzusu çoğaldıkça, dünyâ düşüncesi o kalpten kaybolur.”
   “Tasavvuf, her şeyin sâhibi olan Allahü telânın emirlerine büyük bir teslimiyetle boyun eğmektir.”
“Allah yolunda nefsi ile yürümek isteyen, daha ilk adımında hatâ etmiş demektir. Nefsini terkedip de ihlâs ile her şeyde Allahü teâlânın rızâsını düşünerek yola çıkarsa, Allahü teâlâ ona, kendisine kavuşturacak rehberi tanıtır.”
“Ucub sâhibi, iyi amellerini beğenip güzel ve kusursuz gören kimse, yavaş yavaş helâke gider. Yaptığı kötülükleri iyi zanneden ise zâten felâkettedir.”
“Ucub, Allahü teâlânın ebedî hoşnutsuzluğuna sebeb olur.”
“Yemin ederim ki helâk olanlar kalplerinde zenginlik sevgisi taşıdıkları için helâk olurlar.”
“Bir kimse, görünüş îtibariyle sıddîklar mertebesinde de olsa, bir göz açıp kapayacak kadar zaman, kalbi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere meylederse, o kimse ilerleyemez.”
“Allahü teâlânın, kendisine kâfi olduğunu bilmeyen kimseyi, Allahü teâlâ mahlûklara muhtâc eder.”
“Mârifet; Allahü teâlânın Rubûbiyyetinin yâni kemâl sıfatlarla muttasıf ve noksan sıfatlardan uzaklığının kemâlde olduğunu, kendi nefsinin O’nun kölesi bulunduğunu idrâk etmek, O’nun her şeyin sâhibi olduğunu, her şeyin O’nunla var ve kâim olduğunu, her şeyin O’na döneceğini ve bütün mahlûkların rızkının O’na âid olduğunu bilmek demektir.”
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ
Etiketler