Ehli Sünnet Velcemaat nedir? Ehli Sünnet neden önemlidir?

   Müslüman olmanın en temel şartlarından bir tanesi “kelime-i şahadet” getirmektir. Bu kelimeyi dili ile söyleyip kalbi ile tasdik eden bir insan “ben Allah’tan başka bir ilah olmadığına ve Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in O’nun kulu ve Resulü olduğuna iman ettim” demektedir.
   Görüldüğü gibi Müslüman olmak bile öncelikle “iman” yani “inanmak” ile alakalıdır. Dolayısıyla İslam’da “inanç sisteminin” çok büyük bir yeri ve önemi vardır.
    Mesela Kur’an-ı Kerim’de Hırısitiyanların Hazreti İsa’yı ilah edinmeleri, Allah için “üçün üçüncüsü” ifadelerini kullanmaları gibi inanç sapıklıkları reddedilmiştir. Yahudilerin “Üzeyr Allah’ın oğludur” demeleri gibi sapıklıkları reddedilmiştir.  Yine örneğin Allah’a nasıl inanılması gerektiği ihlas suresinde ana maddeler şeklinde sıralanmıştır.
   Dolayısıyla İslam’da inanç sistemini önemi ortaya çıkarken; İslam’da nasıl inanılması gerekiyor? Bir Müslüman nasıl inanmalıdır? Bir Müslümanın inancı nasıl olmalıdır? Gibi soruların mutlaka cevap bulması gerekiyor.
   Peki, bu sorular neye göre cevap bulacak? Yani bir Müslüman inancını neye göre tesis edecek? Bir şeye hangi şekilde inanmak Allah katında kabul olur?
   İşte Ehli Sünnet Ve’l-Cemaat kavramının önemi bu noktadan sonra ortaya çıkıyor. Çünkü az sonra Kur’an ve sünnetten getireceğimiz deliller bize Ehli Sünnet Ve’l-Cemaat kavramının tarifini yapıyor.
   Öncelikle bu cümlenin ne manaya geldiğine bakalım:
   “Ehli” demek “ailesinden” yani “onlardan” demektir.
   “Sünnet” Peygamberimizin yolunu
   “Cemaat” ise Ashabını işaret eder.
   Yani “Peygamberimiz ve Ashabının yolundan” demektir. Evet, bizler Ehli Sünnet Ve’l-Cemaatiz derken Peygamberimiz ve Ashabı nasıl inanmış ise biz de öyle inanıyoruz demiş oluyoruz.
   Şimdi “Sünnet” ve “Cemaat” ifadelerine tek tak bakalım ve delillerimizi ortaya koyalım:
1- SÜNNET
   Allahu Teala (Celle Celaluhu) Peygamberimize hitaben buyuruyor ki:
   “De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar büyük bir (beyan ve) basiret üzere Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (Yusuf 108)
   Allahu Teala, Peygamberine söyletiriyor ve O’nun ağzıyla O’nun yoluna çağırtıyor. Aslında çağrıyı Allahu Teala yapmış oluyor ve “Bu Resulümün yoludur” denmiş oluyor.
   İşte burada SÜNNET kavramı ortaya çıkıyor. Allahu Teala burada “Bu Allah’ın yoludur” da buyurabilirdi. Ama Resulünü ön plana çıkarttı ve O’nun yoluna uyulması gerektiğini bildirdi. Ve ayrıteyen Rabbimiz “ben ve bana uyanlar” demesini emrederek yine SAHABEYİ de burada zikretti.
   Ayetin tefsirinde de geçtiği üzere:
   İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ) şöyle buyurmuştur: “Gerçekten Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashabı en güzel bir yol ve en üstün bir hidâyet üzere bulunmuştular. Onlar ilmin madeni, imanın hazinesi ve Rahmân’ın ordularıydılar.”
   İbni Mes’ûd (Radıyallâhu anh) şöyle buyurmuştur: “Bir kimseyi izleyecek olan, vefat etmiş olan sahabeyi örnek alsın! İşte o Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ashabı bu ümmetin en hayırlıları, en iyi kalplileri, en derin ilme sahip olanları ve yapmacık hareketlerden en uzak olanlarıydılar. Onlar Öyle bir toplumdu ki Allâh-u Te’âlâ onları, peygamberi Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in arkadaşlığı ve dininin nakli için seçmişti, öyleyse siz de onların ahlâkına benzemeye çalışın ve yollarına uyun! Çünkü dosdoğru yol üzere bulunanlar ancak onlardır!” (Hâzin)
2- SÜNNET VE CEMAAT
   Bir başka ayet-i Kerimede ise Rabbimiz bir kişinin imanının Peygamberimiz ve Ashabı gibi olmadan muteber olmayacağını buyurmutur.
   “Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Bakara 137)
Ayette “siz” ifadesi kullanılmış ve Peygamberimiz ile Ashabı açıkça işaret edilmiştir.
Ayetin Arapçasında “bi misli mâ amentüm” diye geçmektedir.
Karşılığı: Sizin inancınızın misliyle yani birebir tıpatıp aynıyısıyla demektir.
   Evet burada da PEYGAMBERİMİZ ve ASHABI açıkça beyan edilmiş ve SÜNNET – CEMAAT bağlantısı kurulmuştur.
   Bu ayetlerden ortaya çıkan netice PEYGAMBERİMİZ’in yolunun tutulması gereken yol, PEYGAMBERİMİZ VE ASHABININ inancının da inanılması gereken şey olduğudur. Peygamberimizin ve Ashabının dışındaki inançların ALLAH katında muteber olmadığıdır.
   İşte Allah katında muteber olan yola biz bu ayetleri göz önünde bulundurarak EHLİ SÜNNET V’EL CEMAAT diyoruz.

AYRILDILAR

    Dolayısıyla Sünneti inkar edenler (hariciler vb.) zaten bu yoldan sapmıştırlar. Sahabe-i Kirama küfredenler, lanet okuyanlar (şia vb.) bu yoldan sapmıştırlar. Peygamberimiz ve Sahabesinin inancına aykırı olarak (kaderi inkar gibi) görüş ortaya atanlar (Mutezile, Kaderiyye vb.) bu yoldan sapmıştırlar.
  Yani Allah Resulünü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashabını (Radıyallahu anhum) devre dışı bırakıp kendi kıt aklına, felsefesine göre yorum yapanlar, Peygamberimiz ve Ashabından gelen bu dine “uydurma din” deyip kendi yorumunu din diye yutturmaya çalışanlar “Allah katında muteber olan” inanç yolundan sapmıştırlar.
   Mesela Peygamberimiz ve Ashabı kadere iman ediyorlar iken biri kalkıp “kader yoktur” diyor, diğeri “Her şey yazılmıştır kişi yaptığından mesul değildir” diyor, Peygamberimiz ve Ashabı müteşabih ayetleri yorumlamaz iken biri kalkıp “Allah arşta oturuyor” diyor, diğeri “Allah’ın eli yüzü vardır” diyor. Biri kalkıp “sahabeya lanet” okuyor, diğeri “cennet cehennem ebedi değil” diyor, bir diğeri “Allah geleceği bilmez” diyor vs…
    Böylelikle sapıyor ve saptırıyorlar.
PEYGAMBERİMİZ DE İŞARET ETTİ
   Ayette “bu benim yolum de” buyrulan Hak yolun sahibi Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bu konuda ayetleri tefsir edercesine şöyle buyurdular:
“Yahudiler yetmişbir fırkaya ayrıldılar. (Bunlardan) biri Cennette, yetmişi atestedir. Hıristiyanlar da yetmiş iki fırkaya ayrılmıştır. (Onlardan da) yetmişbir fırka ateste, biri cennettedir.
Muhammed’in canı (kudret) elinde bulunan (Allah-u Teal’âya) yemin ederim ki elbette benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka Cennette yetmiş iki fırka ateştedir. Bunun üzerine: “Ya Resulullah! Cennette olan fırka kimlerdir?” diye soruldugunda, Resulullah: (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) “(Ehl-i Sünnet Ve’l) Cemaattir.” diye cevap verdi. (lbn-i Mace, Fiten:17 No: 3992 2/1322 Ebu Davud, Sünnet: 1 Na: 4596 2/608 Ahme4 Fbn-i Hanbel, Müsned Na: 8404 3/229)
   Görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz de açıkça bu gerçeği bizlere haber vermiştir. Buyurduğu gibi de olmuş, Ümmet sonradan ortaya atılan fikir ayrılıkları ile parçalara bölünmüştür.
   Bu bölünmüşlük amel bakımından olmayıp “inanç” bakımındandır. Peygamberimiz ve ashabının yolundan ayrılanların özellikleri ve buna bağlı olarak sebepleri vardır:
– Deliller bütün olan ayet ve hadislerin özüne ve temeline vakıf olamamak
– Felsefi yabancı akımların tesirinde kalarak ayet ve hadisleri yanlış tevil etmek
– Kur’an’ın üslubuna ve arap dilinin özelliklerine vakıf olamamak
– Müteşabih ayetleri kendi görüşü ile yorumlamak
– Ashabı Kiram’a karşı art niyetli olmak
– Peygamberimizin  fiili, kavli, takriri sünnetine karşı olumsuz tavır sergilemek.
– İşine gelmeyen hadisleri sahih olmadığı veya mütevatir olmadığı gerekçesiyle reddetmek
– Kendi batıl mezhep anlayışlarını desteklemek için hadis uydurmak.
– Çoğunluktan ayrılarak azınlık ruh haliyle karşı tarafı tekfir etmek
– İslam’ın sarsılmaz temel inanç sistemini (Allah’ın ilmi gibi) tartışmaya açmak

EHLİ SÜNNET İNANÇ SİSTEMİ

   Peygamberimiz ve Ashabının nasıl inandığını ise İmam Maturidi ve İmam Eşari (Allah onlardan razı olsun) deliller ışında ortaya koymuşlar , sonradan ortaya çıkarak Peygamberimiz ve Ashabının yolundan ayrılan Ehli bidatin iddialarını deliller ışığında çürütmüşler ve bu inanç esaslarını sistemleştirmişlerdir.
   Bu inanç sistemini alıp incelediğimizde Kur’an, Sünnet ve Ashabını buluyoruz. Diğerlerinde ise kiminde Kur’an var Sünnet yok, kiminde Ashab yok, Kiminde hiç biri yok sadece o kişinin yorumları var.
   Dolayısıyla bir Müslümanın neye tabi olacağını, nasıl inanacağını belirlemesi için bu kriterleri araması gerekmektedir.
Kur’an > Sünnet > Ashab
   Şia’ya mı tabi olacaksın? Bir bak! Sahabe var mı? Yoksa kaç oaradan…
   Haricilere mi tabi olacaksın? Bir bak, Sünnet var mı? Sahabe var mı? Yani bir şeyi Resulüllah’a ve Ashabına müracaat ederek mi yoksa kendi yorumlarıyla mı yapıyorlar?
   Bu gün tabi olduğun kişilere bak! Bir ayeti tefsir ederken orada Resulüllah ve Ashab var mı? Yoksa kaç oradan.
   İnanç ile alakalı bir problem çözülürken Resulüllah ve Ashabı yoksa kaç oradan…
   Hem de aslandan kaçar gibi kaç… Çünkü imanın gitme tehlikesi var, imanın Allah (Celle Celaluhu) katında muteber olamaması tehlikesi var.
EHLİ SÜNNETİN ÖNEMİ
   Ehli Sünnetin ve müdafaasının önemi inşaAllah anlaşılmıştır. İslam düşmanları, Şeytan’ın askerleri “Allah katında muteber olan” bu inancı yer yüzünden silmek için var güçleri ile mücadele ediyorlar. Dünyanın her yer yerinde Sunnilik hedefte. Sunni olan halklar her zaman tehdit altında.
   Öncelikle silah ile ele geçirme çalışıyorlar. O halkın alimlerini asıp kesip cahil bırakıp kendi yetiştirdikleri sapıkları salıyorlar.
   Bunda bir nebze başarılı oluyorlar. Daha sonra her koldan sapık fikirleri o Müslüman halka aşılamaya çalışıp bir de Resulüllah ve ashabının yolunu “uydurma din” diye damgalatıp yutturuyorlar.
MÜSAADE ETMEYECEĞİZ
   Şeytanın askerlerine karşı bütün imkanlarımız ile savaşacağız. Peygamberimizin buyurduğu üzere sapık fırkalar mutlaka olacaktır ancak biz kaç kişiyi kurtarabilirsek ve kaç kişinin imanının muteber olmasında vesile olabilirsek onu kâr bileceğiz…
    Durmadan, bıkmadan, yorulmadan mücadeleye devam edeceğiz…
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ