Allah bu ölüleri nasıl diriltecek? Üzeyir Aleyhisselam’ın kıssası

hazrreti-uzeyr

Yüce Allah buyuruyor:
Ya da o kimseyi (Üzeyr’i görmedin mi) ki, evlerinin duvarları çatılarının üzerine çökmüş (harabe haline gelmiş) bir kasabaya (Kudüs’e) uğradı; “Ölümünden sonra Allah bunu nasıl diriltir” dedi. (Bakara, 259)

   Kur’an-ı Kerimde adı geçen, ancak peygamber mi, evliya mı olduğu kesin olarak bilinmeyen üç mübârek kimseden biri de, Üzeyr aleyhisselâmdır. Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra M.Ö. 586 yılında Kudüs’e saldıran Bâbil kralı Buhtunnasar (Nabukednazar), Kudüs şehrini ve Mescid-i Aksa’yı yakıp yıktı, binlerce kişiyi kılıçtan geçirdi ve yetmiş bin kişiyi de esir alıp Bâbil’e götürdü. Esirler arasında Danyal (a.s.) ile Hz. Üzeyr de vardı.

   Genç olan Hz. Üzeyr bir yolunu bulup Bâbil zindanından gizlice kaçtı ve bir merkebe (eşeğe) binip her tarafı yakılıp yıkılan ve içinde tek bir kişinin yaşamadığı ıssız Kudüs harabelerine geldi.
   Uzun ve zahmetli bir yolculuktan geldiği için çok yorgundu ve karnı da acıkmıştı. Kudüs’te ekmek, yemek yoktu ama meyveler olmuş yerlere dökülüyordu ve toplayan da yoktu. Merkebini bir yere bağladıktan sonra bir kaç salkım üzüm ile biraz incir topladı, üzümlerin suyunu sıktı ve sonra yere oturup ıssız ve korkunç bir harabe haline gelen Kudüs’ü düşünmeye başladı.
   Ya Rab! Hz. Dâvûd’un başlattığı ve oğlu Hz. Süleyman’ın tamamladığı şu kutsal Mescid-i Aksâ yakılıp yıkılmış ve mübârek Kudüs şehri korkunç bir harabeye dönmüş. Yanan evler, çöken çatılar, üzerine yıkılan taş yığını duvarlar ve cansız birer iskelet yığını haline gelen binlerce Kudüs halkı.
   Hz. Üzeyr, korkunç bir harabe haline gelen bu ölü şehri acaba Allah tekrar nasıl diriltir? Taş ve iskelet yığınına dönüşen bu yerde artık insanlar yaşar mı? Yeniden evler, dükkânlar yapılıp çarşılar, pazarlar kurulur mu? diye düşünürken, uykuya daldı.
Yüce Allah buyuruyor:
   Allah (uykuda canını alıp) onu yüz yıl ölü bıraktıktan sonra tekrar diriltti. “Ne kadar (ölü) kaldın?” dedi. O da: “Bir gün ya da daha az kaldım” dedi. Allah: “Hayır, yüz yıl kaldın. İşte yiyeceğine (incire) ve içeceğine (üzüm suyuna) bak, bozulmamış. Bir de merkebine bak (kemikleri bile çürümüş). Seni insanlara ibret kılalım diye (bunları yaptık). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor ve sonra nasıl et giydiriyoruz” dedi. (Merkebin yeniden dirilişi) kendisine apaçık belli olunca, “Şimdi iyi biliyorum ki, Allah’ın her şeye gücü yeter” dedi. (Bakara, 259)

   Hz. Üzeyr kuşluk vaktinde yatmıştı. Allah (c.c.) yeniden diriltip “Ne kadar (ölü) kaldın?” diye sorduğu zaman akşam üzeri idi. Uykudan uyanır gibi yeniden dirilen Hz. Üzeyr, ilk bakışta güneşi göremeyince “Bir gün” sonra henüz güneşin batmadığını görünce, “ya da daha az kaldım” dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.) “Hayır yüz yıl kaldın. İşte yiyeceğine (topladığın taze incire) ve içeceğine (sıktığın üzüm suyuna) bak, bozulmamış (taptaze duruyor). Bir de merkebine bak (kemikleri bile çürümüş). Seni insanlara ibret kılalım diye (bunları yaptık)” buyurdu. “Şimdi sen (çürümüş) kemiklere bak, (da ibret al). Onları nasıl düzenliyor (bir araya getiriyor) ve sonra nasıl et giydiriyoruz”.

   Hz. Üzeyr şaşkın şaşkın kemiklere bakarken, hafifçe bir rüzgar esip çürümüş kemikleri bir araya toplayıp düzenledi, sonra yerden ot biter gibi kemiklerin üzerinde etler bitti. Sonra derisi, tüyleri derken, ölüp çürüyen merkep bir anda canlanıp ayağa kalkıverdi. Yeniden dirilme olayını gözleri ile gören Hz. Üzeyr: “Şimdi iyi biliyorum ki, Allah’ın her şeye gücü yeter” dedi ve îmanı ilme’l-yakînden, hakka’lyakîn derecesine ulaştı.

   Hz. Üzeyr yüz yıl önce toplamış olduğu taze incirleri yedi, sıktığı üzüm suyunu içti ve sonra yeniden dirilen merkebine binip hüzünle Kudüs harabelerini dolaşmaya çıktı.
Ancaak!

   Yüz yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde pek çok küresel olaylar olmuş, köprülerin altından çok sular akmış ve Bâbil Devleti yıkılıp İran’ın egemenliği altına girmişti.
   Mescid-i Aksâ’yı ve Kudüs’ü yakıp yıkan, kadın, erkek, yaşlı ve çocuk demeden binlerce kişiyi acımasızca kılıçtan geçiren ve yetmiş bin kişiyi de esir alıp Bâbil’e götüren Buhtunnasar’a da dünya kalmamış ve o da sonuçta kara toprağa girmişti.
   Buhtunnasar’ın ölümünden sonra Bâbil’i ele geçiren İran hükümdarı Şireveyh, Bâbildeki bütün esirleri serbest bıraktı ve topluca Kudüs’e gitmelerine yardımcı oldu. Ayrıca Mescid-i Aksâ’yı ve Kudüs şehrini yeniden inşa etmeleri için gereken her türlü maddî desteği sağladı.

   Bu gelişmelerden haberi olmayan Hz. Üzeyr, Kudüs harabelerini dolaşayım derken, eskisinden daha güzel ve daha düzenli yepyeni bir Kudüs’le karşılaşınca şok oldu.

   Yepyeni evler, dükkânlar yapılmış, çarşılar, pazarlar kurulmuş ve Mescid-i Aksâ yeniden inşa edilip ibâdete açılmıştı. Erkekler çarşıda, pazarda alış-veriş yaparken, kadınlar da evlerinin önünde oturup el işleri yapıyor ve çocuklar da sokaklarda oynuyordu.

   Hz. Üzeyr gördüklerim hayal mi, gerçek mi diye Kudüs sokaklarında dolaşırken, yakınlarını da soruyor ve her birinin ya esarette ya da esaretten sonra öldüğü haberini alıyordu. Sen kimsin? diye soranlara “Ben Üzeyr’im” diyordu ama 25 yaşlarında bir genç olduğundan kimse ona inanmıyordu. Doğup büyüdüğü sokak aralarında dolaşırken, gözleri hiç görmeyen ve ayakları kötürüm olan çok yaşlı bir kadınla karşılaştı ve ona, Üzeyr’in evini biliyor musun diye sordu. Kadın, sesin bana yabancı gelmiyor ama sen kimsin? deyince, ben Üzeyr’im dedi. Kadın çok gençsin deyince, Allah beni öldürdükten yüz yıl sonra tekrar diriltti dedi.

   Kadın, Üzeyr Tevrat’ı ezbere biliyordu, eğer sen Üzeyr isen Tevrat’ı oku bakalım dedi. Hz. Üzeyr Tevrat’ı okumaya başlayınca orada bulunanlar, acaba gerçekten Tevrat’ı mı okuyor diye kuşkuya düşünce içlerinden biri, Buhtunnasar, Mescid-i Aksâ ile birlikte bütün Tevratları yakarken, dedem gizlice bir Tevrat’ı alıp filan tepeye gömdüğünü Bâbil esaretinde bana söylemişti. Hemen o tepeye gidip Tevrat’ı bulalım ve Üzeyr’in okudukları ile onu karşılaştıralım dedi.

   Derhal o tepeye gittiler ve gömülü olan Tevrat’ı bulup getirdiler. Hz. Üzeyr’in okudukları ile o Tevrat’ın aynı olduğunu görünce, Allah ölümünden yüz yıl sonra bunu dirilttiğine ve gerçekten Tevrat’ı ezbere bildiğine göre, haşâ! (Kesinlikle hayır) bu Allah’ın oğludur dediler.
Yüce Allah buyuruyor:

   Yahudiler, Üzeyr Allah’ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (İsa) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarında (sakız gibi) geveledikleri sözlerdir. (Gerçekte onlar) daha önce kâfir olanların sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! (Haktan bâtıla) nasıl döndürülüyorlar. (Tevbe, 30)

www.ihvanlar.net – Ahmet Tomor Hocaefendi

PAYLAŞ