Osmanlı’da stokçulara verilen ağır cezalar

Osmanlı zamanında felaket ve kıtlık dönemlerinde tahıl ürünleri, meyve ve sebzeler, hayvansal gıdalar, kahve, odun, kömür, kereste, zeytinyağı, sabun, çeşitli giysiler ve tütün gibi maddeler stokçular tarafından depolandı. Stokçular arz-talep dengesinin bozulduğu zamanlarda bu mallardan çok para kazandılar. Haksız bir kazanç sağlayan bu yöntem, devlet tarafından sürekli engellenmeye çalışıldı ve yakalananlara son derece ağır cezalar verildi.

İstanbul’un tarih boyunca yaşadığı kronik sorunlardan biri iaşe meselesiydi. Osmanlı döneminde kurulan nakliye ağlarıyla İstanbul’un çeşitli ihtiyaçları imparatorluğun muhtelif yerlerinden sağlanmaktaydı. Bu yüzden Fransız tarihçi Robert Mantran, İstanbul’u “Mide Kent” olarak tanımlar.
Savaşlar, kuraklıkla gelen kıtlıklar, çekirge istilaları, salgın hastalıklar gibi pek çok sebep, zaman zaman İstanbul’un iaşesini sekteye uğrattı. İşte böyle dönemlerde piyasalarda yaşanan istikrarsızlık, stokçuların devreye girmesine sebep oldu. Her ne kadar kriz dönemlerinde ürünlerin fiyatının belirlenip sınırlandırılması anlamına gelen “narh” uygulaması bulunsa da bazen bu uygulamanın dışına çıkarak fazla kazanç peşinde koşanlar oldu.

PAHALI SATANLARI TAKİP
1576’da harman yerlerinden zahire alarak saklayan ve daha sonra halka pahalıya satan vurguncuların önlenmesiyle ilgili Tırhala beyine ve kadısına ferman yazılmıştı. 1578’de İstanbul’da yağ kıtlığı yaşandı. Azak ve Kefe beyine yazılan hükümde bazı kimselerin yağ sakladıkları öğrenildiğinden mahzenlerine gidip işin aslının araştırılması emredildi. Yağın ve bunları depolayanların bir an önce İstanbul’a gönderilmesi istendi.
1580’de siyah üzümleri, yetişmeden parasını verip daha sonra depolayan Yahudi ve Hristiyan tüccarların karaborsa yarattıkları ve bu yüzden de İstanbul’da kara üzüm bulunmadığı tespit edilmiş, bu durumun önlenmesi için İstanbul kadısına ferman gönderilmişti.
Fiyatları artıran diğer bir faktör ise İstanbul’un farklı yerlerinde gıda maddelerinin farklı fiyatlardan satılmasıydı. 16. yüzyılda Galata, Haslar ve Üsküdar’da meyvenin fiyatı yüksek tespit edildiği için o dönemde “İstanbul” olarak anılan Fatih’e gelecek meyvelerin diğer kazalara gitmesi sebebiyle İstanbul’un meyve sıkıntısı çektiği anlaşıldı.
Galata, Tophane ve Eyüp iskelelerine meyve gemilerinin sokulmayıp Muhtesib İskelesi’ne yanaştırılması ve oralardaki fiyatın da İstanbul’da geçerli olan fiyatlara göre ayarlanması emredildi. Bazen de meyve ve sebzeler, Sebzehane önüne yanaşıp buradan şehre dağıtılması gerekirken, bazı kişilerin gizlice farklı iskelelere meyve ve sebze çıkararak devlet denetimi olmadan pahalı fiyatla halka sattıkları olurdu.

VURGUNCULARA AĞIR CEZA
1560’larda İstanbul’da vurguncular yüzünden soğan sıkıntısı çekilmişti. 1564 sonbaharında İstanbul’a gönderilecek soğanların İznik’te depolanması yüzünden şehirde sıkıntı çekildiği anlaşılınca, İznik kadısına ferman gönderilerek halkın kendi ihtiyacı için ayırdığı soğana dokunulmadan, depolanan soğanların gemilere yüklenmesi emredildi.
Ancak ertesi yıl stokçuların soğanları depolamaya devam ettikleri ve soğanların bir kısmını da İstanbul yerine Bursa’ya gönderdikleri anlaşıldı. 1565 Ekim’inde İznik kadısına yeni bir ferman gönderilerek vurgunculara izin verilmemesi ve stoklanan soğanın gemilere yüklenip sahipleriyle birlikte İstanbul’a gönderilmesi emredildi.
1581’de vurguncuların depolayarak fiyatların yükselmesine sebep oldukları diğer maddeler de aktar dükkânlarında satılan şeylerdi. İstanbul’daki aktar taifesinin kethüdası ve diğer ileri gelenleri bazı kişilerin şehre gelen aktariye mallarını satın alarak mahzenlere koyduktan sonra yüksek fiyatla sattıklarından şikâyetçi oldular. İstanbul kadısına durumun araştırılıp suçluların cezalandırılması emredildi.
İstanbul’un ihtiyaç duyduğu önemli şeylerden biri de odun ve kömürdü. Osmanlı Arşivi’nde odun ve kömür stoklayarak para kazanmak isteyen kişilerle ilgili pek çok kayıt vardır. Mesela 1608’de bazı kişilerin odunları depolayıp fiyatların yükselmesine yol açtıkları şikâyet konusu oldu. Kumkapı İskelesi’ne gelen odunların belirlenen fiyatla şehir halkına satılması gerekiyordu. Bazı kimseler ihtiyacından fazla odun alarak depolamaya başladı. Bu durum fiyatların artmasına ve kışları çok çetin geçen İstanbul halkının sıkıntıya düşmesine neden oldu.

Bir bölgede yaşanan kıtlık, çeşitli önlemlerin yanında vurgunculara karşı da önlem alınmasını gerektirmekteydi. Mesela 1733’te Halep’te ciddi bir kuraklık yaşanmaktaydı. Bölgede kısa bir süre sonra kıtlık baş gösterdi. Halkın daha fazla sıkıntı çekmemesi için valiye stokçuluğa engel olunması, yakalananların cezalandırılması emredildi.
Cami ve mescitlerin aydınlatılmasında da kullanılan zeytinyağı, pek çok kez vurgunculuk yapılan madde oldu. Mesela, 1740’ta Burhaniye’de vurguncular zeytinyağlarını depolayarak aşırı fiyat artışına ve zeytinyağı kıtlığına sebep oldular. Yöneticilere mahzenlerdeki zeytinyağlarının araştırılması ve tartılarak defter etmeleri emredildi. Vurgunculuğa cesaret edenler veya zeytinyağını İstanbul haricinde bir yere nakledenlerin katledilmeleri istendi.
Sabun da vurguncuların para kazanmak için depoladıkları maddeler arasındaydı. Mesela, 1784’te Girit’te zeytin azlığı sebebiyle böyle bir olay yaşandı. Girit Adası’nda zeytin bir sene bol, bir sene az yetişmekteydi. Ancak ürün yetiştiği sene iki yıl yetecek kadar fazla ürün alınabiliyordu ve imalathanelerde bolca sabun imal edilerek İstanbul’a gönderiliyordu.
1780’lerde Hanya ve Resmo’da zeytinyağı kıtlığı bahanesiyle 150’ye yakın imalathane ya kapatıldı veya üretimi iyice azalttı. Bir süre sonra kısa yoldan para kazanmak isteyenlerin mevcut zeytinyağını depolamalarının kıtlığa sebep olduğu anlaşıldı. Bu durum İstanbul halkının günlük tüketim maddelerinden sabun kıtlığı çekmesine, mukataa gelirlerinin azalmasına sebep oldu. Yöneticilere yazılan emirlerle vurgunculuk yapanların araştırılması ve en ağır şekilde cezalandırılması istendi.

FELAKETLERİ FIRSAT BİLDİLER
İstanbul tarih boyunca pek çok kez büyük yangınlara maruz kaldı. Böyle durumlarda felaketten istifade etmek isteyen vurguncuların devreye girmemesi için sıkı tedbirler alınırdı. İstanbul’un ihtiyacı olan kerestelerin İzmit ve çevresinden belirlenen fiyatlarla Çöplük İskelesi’ne getirmeleri mutattı. 1755’te İstanbul’da çıkan yangının yaralarının sarılması için İzmit’ten belirlenen fiyat üzerinden kereste alınması emredildi. Vurgunculuk için kereste saklayan ve fiyatların yükselmesine sebep olanların en ağır şekilde cezalandırılması hakkında emirler verildi. 1757’de çıkan yangından sonra kereste taşıyan reislerin keresteleri Çöplük İskelesi’ne getirmek yerine vurgunculara sattıkları anlaşıldı. Başta İstanbul kadısı ve yeniçeri ağası olmak üzere pek çok kişiye vurgunculuğun önlenmesi için emirler gönderildi.
1812’de İstanbul’da çıkan veba salgınında şehrin beşte biri ölmüş, durumu fırsat bilen kefen ve sabun satıcıları mallarını birkaç misli fiyata satarak mağdur halkı daha da mağdur etmişlerdi. Bu durum üzerine İstanbul kadısına, satıcılara pahalı satmamaları yönünde uyarıları dikkate almazlarsa cezalandırılmaları için emir gönderildi.

ŞENLİK STOKÇULARI
1730-1757 yılları arasında tahtta bulunan I. Mahmud ve III. Osman’ın çocuğu olmamıştı. III. Mustafa 1757’de tahta geçince, hanedanın sürmesi için herkesin tek ümidi oldu. 1759’da padişahın bir çocuğu olacağı bütün İstanbul halkına duyuruldu. 30 seneye yakın şehzade özlemi çeken halk, bu mutlu haberi alır almaz aylar öncesinden yapılacak şenliğe hazırlanmaya başladı.
Herkesi seferber eden hazırlıklar en çok esnafın yüzünü güldürmüştü. Bu ortamı fırsat bilenler de eksik değildi. Büyük bir şenlik hazırlığı için İstanbul esnafının elindeki malzemeler yeterli gelmemişti. Bunu daha önceden sezen bazı uyanıklar da ellerindeki malları depolamışlardı. Fırsatçılar hakkında “Hâkim Tarihi”nde ilginç bir olay zikredilir. Yaklaşık bir kese akçesi olan biri bu para ile süs eşyası alarak depolamıştı. Halk birden bu tür maddeler almaya başlayınca esnafın elindeki çok kısa bir sürede bitmişti. Bu malları daha önceden alıp depolayan adam ise süs eşyalarını çok pahalı satıp bir kese akçesini 23 keseye çıkarmıştı. Süs eşyalarına o kadar talep olmuştu ki, defne yaprağı bile karaborsaya düşmüştü.

Erhan Afyoncu – Sabah

PAYLAŞ