Enbiya Yıldırım’ın facia görüşleri

Ankara İlahiyat Hadis Öğrt. Üyesi. Tarihsellik fikrinin öncüsü ekip olan “Ankara Okulu” mensubu. Eserlerinde akla hayale gelmeyecek boyutta İslam itikadına aykırı fikirler var. Tarihsellikte son derece fanatik.

Bir örnek vermek gerekirse, Enbiya Yıldırım’ın, “Rivayetlerin Şekillenmesinde İnsan Olgusu Üzerine Bir Analiz” konulu makalesinde baştan sona, “ancak azgın bir müsteşrik bunları söyler” dedirten vahim fikirler var. Makalenin, 148-163 sayfaları arasının tamamı, Hadis, sünnet, hadis usulü, hadis rical kitapları, Buhari ve Müslim gibi sahih hadis kaynakları başta olmak üzere tüm hadis literatürü, muhaddisler, sahabe başta olmak üzere tüm hadis ravileri, Kur’an’ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında tepeden tırnağa, iman ve İslam sıfatıyla asla bağdaşmayacak içerikte ağır bir zehir kusuluyor.

En sonunda da “bugün elimizdeki hadislere güvenilmez, o halde bugün oturup yeniden hadis metinleri yazmalıyız” diyor.

Makaleden birkaç somut örnek:
a-“Hz. Peygamber’in kavram dünyası, her konuda birebir Kur’an’a uymaz”… (!)
(s. 148).
b-“Hz. Peygamber ile ashabı arasında tam anlamıyla bir iletişim yoktur (!). Dolayısıyla, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinin hakikate ·en yakın şekilde nakli sorunu ortaya çıktı(!). Bu bağlamda Hz. Peygamber’in ne kadar anlattığı da sahabenin ne kadar anladığı da sorunludur (!) (s.148).
c-Sayfa 148’de, “Bir kere Hz. Peygamber Cebrail’i görmesi ve hakikate olan yakınlığının fazlalığı nedeniyle özellikle olgusal içeriği olmayan metafizik konulardaki kelimelere yüklediği anlam …” diye devam eden cümlelerde, Hz. Peygamber (s.a.v.) kendi iç dünyasında anladığını kendi kelimelerine dökerek vahyi/Kur’an’ı ortaya koyduğunu anlatmakta ki, bu ifadeler, Kur’an’ın Allah kelamı değil, peygamber sözü olduğu anlamına gelir. (Fazlurrahman’ın görüşü).
d-“Doğal olarak herkes bir şey anlayacaktır ama herkesin anladığı kendi zihin yapısına, sahip olduğu kültürel formasyana göredir” (s.148).
Bu ifadeler, sahabe tarafından hadislerin doğru anlaşılmadığı rastgele, herkesin, eksik, fazla, doğru, yanlış anladığı neyse, ona bir de kendi kültürünü de ekleyerek naklettiğini (!) anlatmaktadır. Böyle bir düşünce, sahabeye de onların eğitim ve kontrolündeki Hz. Peygamber (s.a.v.)e de hakarettir. Ve bu düşünce bile tek başına hadisleri çürütmeye yeter de artar, haşa!
e-“Hz. Peygamber’in Allah kavramına yüklediği anlamla sahabeninki aynı değildir (!), bu durum sahabe arasında da farklılık arz eder” (!) (s.149).
f-“Yahudilikten ve Hıristiyanlıktan İslam’a geçmiş olanların Hz. Peygamber’den duydukları karşısında zihinlerinin eski inanışlarına kayması ihtimali vardır” (!) (s.149). (Yani raviler hadislere güya eski inançlarından sakat fikirler sokmuşlar… haşa!)
g-Hadislerin aktarımında her bir kuşak arasında iletişim sorunu varmış(!). Yani hadis aktarılırken değişime uğramış; güya! (s. 149).
h-Hz. Peygamber dönemi insanların oluşturduğu toplumun günümüze göre ümmi (cahil kasdediliyor) ve mistik bir toplummuş(!). Böyle bir toplumda da büyüsel/majik akıl hakimmiş(!), obje ve olaylarda gizli kuvvetlerin varlığı kanaati varmış(!). Bu yüzden, sahabe, Hz. Peygamber’in fiil ve sözlerini sonraki nesle aktarırken bu şekilde yorumsamaya sokmuş olabilirmiş(!) (s.150).
i-“Hz. Peygamber’in övdüğü veya yerdiği bir şeyi, sahabi (veya ravi) daha fazla sevdirmek veya daha fazla korkutmak için bahsi geçen sevap veya azabı kendi muhayyilesinde büyüterek anlatmış ve aktarmış olabilirler. (!) Parti başkanlarının veya şeylerin hocların yanlarında yer alan sadakat ehli insanların yaptığı gibi mübalağa ile anlatabilirler.” (!) (s.150).
j- “Sonuçta her insanın duygusallığı, hisleri ve psikolojik zafiyetleri farklıdır ve kişiliği sözünde çok etkili olduğundan, insan, sözünü kendi psikolojik modlarına göre şekillendirir, bazı şeylerin tonunu artırır. Dolayısıyla bir şeyi kendi bakış açısına büründürüp modifiye eder.”! (s. 151).
k-“Tarihsellik sorunu bir yana…” diye başlayan cümlesiyle, hadislerin tarihsel olarak da değerlendirmesi gerektiğine işaret ediyor (s. 161).
l-“Hz. Muhammed’in hadisleri ile sünnetlerinde bir kesinlik göremiyoruz.” (!) (s. 161). Bu sözle Enbiya bey, “mütevatir hadis” dahi inkar etmiş oluyor.
m-Enbiya Yıldırım’ın, hadisler için, “yorumun yorumu” ve “beşer sözünden farksız”, “Sorun Hıristiyanlıktan farklı değildir” diyor
(s. 161).
n- Ve Enbiya Yıldırım’a Göre Yapılması Gereken İş: Batı’yı örnek alarak hadisleri yeniden ele almak ve yeniden inşa etmekmiş! (Yani hadisleri ayıklamak ve yeniden yazmak…).

(Kaynak olarak bkz. Arayışlar, VI/11; “GÜNÜMÜZDE SÜNNETİN ANLAŞILMASI” [SEMPOZYUM TEBLİG VE MÜZAKERELERİ], 29-30 Mayıs 2004 Bursa, s. 145-169); http://isamveri.org/pdfdrg/D141153/2005/2005_YILDIRIME.pdf )

Enbiya Yıldırım’ın Mustafa İslamoğlu’nun Tv’si Hilal Tv’de de Mehmet Okuyan’la birlikte sakat fikirlerini dile getirdiği programları mevcuttur. (https://youtu.be/ORzpSpRdet0 ; https://youtu.be/REwJotzlxVM ) .

Örnek verilen ikinci linkteki videoda, Buhari Müslim hadisleriyle sabit olan Peygamber Efendimiz’in göğsünün yarılarak kalbindeki Şeytan’ın etki ettiği kanın alındığını inkar ediyor, “ben böyle bir Peygamber’e inanmıyorum, onun da benim gibi günah işlem kabiliyeti olsun ki iman edeyim” diyor…

Enbiya Yıldırım, son yıllarda Diyanet misafiri/görevlisi olarak gittiği hac görevi sırasında, sağına soluna ve hacılara sürekli, devletin terör örgütü ilan ettiği Alpaslan Kuytul reklamı yapmıştır. Bilgi müsellemdir.

Son yılda, bir yerlere hazırlamak için kamuoyu nezdindeki kötü algıyı yıkmak için görüşlerinden döndüğü gibi bir iyi algı oluşturma gayretine gidildi. Bu algı kesinlikle inandırıcı değil. Böyle bir şey varsa, Enbiya Yıldırım’ın yazdığı eserleri imha edip bunu kamuoyuna ilan etmesi gerekirdi.
\ Alıntı \

PAYLAŞ