Yahudilik tarihi, terörist yetiştiren Tevrat ve Talmud

TEVRAT İÇİNDEKİ ÇELİŞKİLERDEN BAZILARINI GÖRMEK İÇİN TIKALYIN
   Faideli Bilgiler kitabında Yahudilik tarihi ve sapık inançlarının kaynağı kitapları hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Sizlerin istifade etmesi için sitemize aktardık…
  Îsevîlik, Mûsâ aleyhisselâmın serî’atinin devâmı oldugu için, yehûdîler ve kitâbları hakkında ma’lûmât vermemiz fâideli olacakdır. Önce yehûdîligin târîhcesini bildirelim:
 
   Ibrâhîm aleyhisselâm, ulül-azm Peygamberlerdendir. O, ne yehûdî,
ne de hıristiyan idi. Hakîkî müslimân idi. Ibrâhîm aleyhisselâm Benî Isrâîlin, ya’nî yehûdîlerin, ve ayrıca arabların da ceddidir. Muhammed aleyhisselâmın da, dedelerindendir.
   Geldânîlerin merkezi Bâbil sehri idi. Meliklerine (Nemrûd) denirdi. Geldânîler o zemân, aya, günese ve yıldızlara taparlardı. Bunları temsîl eden çesidli putlar yapmıslardı. Nemrûdlar da putlar arasında idi. Allahü teâlâ, Ibrâhîm aleyhisselâmı bunlara Peygamber olarak gönderdi. Fekat îmân etmediler. O mübârek Peygamberi, ateşte yakmak istemişler, ancak Allahü teâlâ, atesi selâmet kılmışdı.
   Günlerce odun toplıyarak yakdıkları bu atesin içerisi, Ibrâhîm aleyhisselâm için yesil bir bagçe oldu. Bu mu’cize karsısında da, çogu îmân etmedi. Ibrâhîm “aleyhisselâm” Mısra gitdi. Sonra Allahü teâlânın emri ile Filistine döndü. Ibrâhîm aleyhisselâmın vefâtından sonra, oglu, Ishak aleyhisselâm, bundan sonra da, bunun oglu Ya’kûb aleyhisselâm Peygamber oldular. Ya’kûb aleyhisselâmın diger ismi, Isrâîldir. Bunun için, Ya’kûb aleyhisselâmın oniki oglundan çogalan insanlara, (Benî Isrâîl) ya’nî Isrâîl ogulları denilir.
   Ya’kûb aleyhisselâmın ogullarından Yûsüf aleyhisselâmı, kardesleri kıskandılar. Bir kuyuya atıp, Ya’kûb aleyhisselâma, öldü diye yalan söylediler. Sonra, kuyuya gelen yolcular, Onu kuyudan çıkarıp, Mısra götürdü. Orada, köle diye satdılar. Yûsüf aleyhisselâmı, Mısrın mâliye vezîri, Azîz satın aldı. Evine götürdü. Hanımı Zelîha, Ona âsık oldu. Yûsüf “aleyhisselâm”, ona iltifât etmeyince, iftirâ etdi. Bu iftirâ üzerine, Yûsüf aleyhisselâm zindâna habs edildi. Mısr hükümdârı Fir’avnın bir rü’yâsını ta’bîr ederek, zindândan çıkarıldı. Fir’avn, Yûsüf aleyhisselâmı mâliye vekîli yapdı. Yûsüf aleyhisselâm, babası Ya’kûb aleyhisselâmı ve diger kardeslerini Ken’ân diyârından ya’nî Filistinden Mısra getirdi. Fir’avn, Ya’kûb aleyhisselâma ve
çocuklarına çok hurmet ve iltifât etdi. Böylece, Isrâîl ogulları, Mısra yerlesmis oldular. Önce, Mısrda râhat bir hayât süren Isrâîl ogulları, sonradan Mısrda büyük bir zulm ve sıkıntı görmüsler, kölelige düsmüslerdir. Onları bu sıkıntılardan kurtaran ve (Ard-ı Mev’ûd) ya’nî va’d olunmus topraklara [Filistine] götüren, Mûsâ
aleyhisselâm olmusdur.
   Mûsâ aleyhisselâmı, Fir’avn serâyında büyütdü. Kırk yasına gelince,
serâyı terk edip, akrabâlarının ve büyük kardesi Hârûnun yanına geldi. Birgün, Mısrlı bir kâfirin [kıptînin], Benî Isrâîlden birine iskence etdigini gördü. Kurtarırken, kıptî öldü. Mûsâ aleyhisselâm korkarak, Tebük civârındaki Medyen sehrine gitdi. Orada Su’ayb aleyhisselâmın kızı ile evlendi. Ona on sene hizmet etdi. Mısra dönmek için yola çıkdı. Yolda, Tûr dagında, Allahü teâlâ ile konusdu.
   Mısra gelip, Fir’avnı dîne da’vet etdi. Benî Isrâîle serbestlik verilmesini istedi. Fir’avn kabûl etmedi. (Mûsâ, büyük sihrbâzdır. Bizi aldatıp, memleketimizi elimizden almak istiyor) dedi. Yanındaki vezîrlere sordu. Onlar da, (sihrbâzları topla, onu maglûb etsinler) dediler. Sihrbâzlar geldiler. Mısr halkı önünde, ipleri yere
atdılar. Her ip, yılan görünüp, Mûsâ aleyhisselâma dogru yürüdü. Mûsâ “aleyhisselâm” asâsını yere bırakdı. Büyük yılan oldu. Ipleri yutdu. Sihrbâzlar sasırdılar. Îmân etdiler. Fir’avn kızdı. (O, sizin ustanız imis. Ellerinizi, ayaklarınızı kesecegim. Hepinizi hurma dallarına asacagım) dedi. (Biz Mûsâya inandık.
Onun Rabbine sıgınıyoruz. Yalnız Onun afv ve merhametini isteriz) dediler. Kâfirlerin suları kan oldu. Kurbaga yagdı. Cild hastalıkları oldu. Üç gün karanlık oldu. Fir’avn, bu mu’cizeleri görünce korkdu. Benî Isrâîlin Mısrdan çıkmasına izn verdi.
   Mûsâ aleyhisselâm, Benî Isrâîl ile, Kudüse dogru giderken, Fir’avn pismân oldu. Askerleriyle arkalarına düsdü. Süveys körfezi açılıp, mü’minler karsıya geçdi. Fir’avn geçerken, deniz kapandı. Askerleri ile birlikde boguldu. Benî Isrâîl, yolda öküze tapanları gördüler.
   Mûsâ aleyhisselâma (Biz de böyle tanrı isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâm, (Allahü teâlâdan baska tanrı yokdur. Allahü teâlâ sizi kurtardı) dedi. Sonra, Tîh çölüne düsdüler. Yolu sasırdılar. Aç ve susuz kaldılar. Gökden (Men) ve (Selva) ya’nî helva ve et inerdi. Bunları yirlerdi. Asâsı ile yere vurunca, su çıkardı. Bundan
da içerlerdi. (Helva ile etden bıkdık. Bakla, sogan gibi seyler isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâmı gücendirdiler. Bunun için, kırk sene çölde kaldılar. Mûsâ “aleyhisselâm”, Hârûn aleyhisselâmı vekîl bırakıp, Tûr dagına gitdi. Orada kırk gün ibâdet etdi. Allahü teâlânın kelâmını isitdi. Allahü teâlâ (Tevrât) kitâbını ve on emrin yazılı oldugu iki levhâyı indirdi. Tîh çölünde, Sâmirî adında bir münâfık, herkesdeki altınları, süs esyâsını eritip, bunlardan bir buzagı yapdı. (Mûsânın ilâhı budur. Buna tapınız!) dedi. Tapmaga basladılar.
   Hârûn aleyhisselâmı dinlemediler. Mûsâ “aleyhisselâm” gelip olanları görünce çok kızdı. Sâmirîye la’net etdi. Büyük kardesinin sakalından tutup, darıldı. Pismân olarak, yalvardılar. Mûsâ aleyhisselâm, Tevrâtı ve on emri teblîg etdi. (Tevrât)a göre ibâdet etmege basladılar. Sonra yine bozuldular. Yetmisbir fırkaya ayrıldılar.
   Mûsâ “aleyhisselâm”, ümmeti ile Lût gölünün cenûb tarafına
geldi. (Ûc bin Ûnk) adında bir melik ile harb etdi. Serî’a nehri sarkındaki yerleri ele geçirdi. Erîha sehri karsısındaki daga çıkdı. Ken’ân ilini uzakdan gördü. Yerine Yûsâ aleyhisselâmı halîfe bırakıp, bir rivâyete göre, mîlâddan 1605 sene evvel yüzyirmi (120) yasında, orada vefât etdi. Erîha sehrini, sonra da Kudüsü, Yûsa’
“aleyhisselâm” Amâlika kâfirlerinden aldı. Dahâ sonra, Dâvüd aleyhisselâm melik oldu. Kudüsü tekrâr aldı. Böylece, yehûdîlerin en parlak zemânı basladı. Sonra, Süleymân aleyhisselâm, babasının hâzırlatdıgı yere meshûr ma’bed ya’nî (Mescid-i Aksâ)yı yapdırdı. Süleymân aleyhisselâm, içinde Tevrât ve diger emânetler ve on emrin yazılı oldugu levhalar bulunan (Tâbût-ı sekîne)yi, ya’nî (Mukaddes sandıgı) ma’bedin bir odasına koydurdu.
   Oniki kabîleye ayrılmıs olan yehûdîler, Süleymân aleyhisselâmın vefâtından sonra, iki devlete ayrıldılar. On kabîle Isrâîl devletini, diger ikisi Yehûdâ devletini kurdular. Azgınlasarak hak yoldan ayrılıp, taskınlık etdiler. Gadab-ı ilâhîye ugradılar. Isrâîl devleti M.Ö. 721 de Âsûrîler, sonra da, Yehûdâ devleti M.Ö. 586 da Bâbilliler tarafından yıkıldı. Âsûrîler Bâbil devletini isgâl etdi. 587 de Âsûrî hükümdârı Buhtunnasar Kudüsü yakıp yıkdı. Yehûdîlerin çogunu öldürdü, kalanlarını da, Bâbile sürdü. Bu karısıklıkda gökden inen Tevrât yakıldı, yok edildi. Bu hakîkî Tevrât, çok büyükdü. Ya’nî, kırk cüz idi. Her cüzde bin sûre, her sû- rede bin âyet vardı. Bu muazzam kitâbı, Uzeyr aleyhisselâmdan baska kimse ezberlememis idi. Tevrâtı yehûdîlere yeniden ta’lîm etdi. Zemânla bir çok yerleri unutuldu, degisdirildi. Muhtelif kimseler, hâtırlarında kalan âyetlerini yazarak, Tevrât isminde çesidli risâleler meydâna geldi. Mîlâddan takrîben dörtyüz sene evvel yasamıs olan Azrâ ismindeki bir haham bunları toplıyarak, simdi mevcûd olan Ahd-i atîk denilen Tevrâtı yazdı. Îrân hükümdârı Sîreveyh, Âsûrîleri yenince, yehûdîlerin tekrâr Kudüse dönmelerine izn verdi. Yehûdîler, M.Ö. 520 den sonra Mescid-i Aksâyı yeniden ta’mîr etdiler. Önce Perslerin, sonra da, Makedonyalıların idâresi altında yasadılar. M.Ö. 63 senesinde Kudüs, Romalı kumandan Pompey tarafından zabt edildi. Pompey, yehûdîleri dagıtdı. Sehri ve Mescid-i Aksâyı, yakdı, yıkdı. Böylece yehûdîler, Roma devleti hâkimiyetine girdiler. M.Ö. 20 de Romalıların Filistindeki yehûdî vâlîsi Herod, ma’bedi tekrâr yapdırdı. Yehûdîler dahâ sonra, Roma
hâkimiyetine isyân etdiler. Fekat mîlâdın 70. senesinde Romalı kumandan Titus, Kudüsü temâmen yakdı, yıkdı. Sehri virâneye çevirdi. Beyt-i mukaddes de yandı.
   Sâdece batı dıvarı kaldı. Bu duvara türkler (Aglama dıvarı) derler. Bu duvar, yüzyıllarca yehûdîlerdeki millî ve dînî suuru ayakda tutmusdur. Kurtarıcı Mesîh
inancı da, yehûdîlerde bu suurun devâmını te’mîn etmisdir. Bizanslılar
ve sonra Emevîler ve Osmânlılar bu dıvarı muhâfaza ederek,
mescidi ta’mîr etmislerdir.
   Titusun, katliâm ve zulmünden sonra yehûdîler, bölük bölük
Filistini terk etdiler. Kudüs ve çevresinden kovuldular. Yehûdî
esîrler, Romalıların emrinde çalısdırılmak üzere, Mısra sevk edildiler.
Bu sene, yehûdîler dünyânın her yerine yayıldılar.
Yehûdîler, Yehûdîligin iki emr kaynagını birbirinden ayırmısdır:
1- Yazılı emrler, 2- Sözlü emrler.
Yehûdîlerin mukaddes saydıkları kitâbları, (Torah) [ya’nî Tevrât] ve (Talmud) olmak üzere ikiye ayrılır: Birincisi, yazılı emrleri, ikincisi ise, sözlü emrleri ihtivâ ediyor derler. Tanah kitâbına hıristiyanlar (Ahd-i atîk) ismini verirler. Yehûdîler bu ta’bîri kabûl etmezler. Yehûdîler, Tanahı üç kısma ayırmıslardır:
1- Torah, ya’nî Tevrât, 2- Neviim, ya’nî Peygamberler, 3- Ketûbîm, ya’nî Kitâblar.
Tanah ismini, bu üç kısmın, ibrânîce bas harflerini birlesdirerek meydâna getirmişler. Neviim iki kısmdır. Ilk peygamberler dört kitâb, son peygamberler onbes kitâbdır. Ketûbîm, ya’nî kitâblar ise, yehûdîlere göre onbir, hıristiyanlara göre onbes kitâbdır.
Yehûdîler, Tevrât ismini verdikleri bes kitâbın Allahü teâlâ tarafından, Mûsâ aleyhisselâma indirildigine inanmakdadırlar. Bu beş kitâb, (Tekvin), (Hurûc), (Levililer), (Sayılar), (Tesniye)dir. Tesniyede, Mûsâ aleyhisselâmın ölümü, ihtiyârlıgı, yası ve defnedildigi ve yehûdîlerin ona mâtem [yas] tutdukları yazılıdır. [Tesniye
bâb 34]. Bu ahvâl, Mûsâ aleyhisselâm vefât etdikden sonra, Mûsâ aleyhisselâma vahy olundu dedikleri kitâbda nasıl bildirilmisdir?
   Bu misâl, Tevrâtın Mûsâ “aleyhisselâm” tarafından bildirilen
ve Allahü teâlâ tarafından vahy edilmis olan, hakîkî Tevrât olmadıgının açık delîllerindendir. Bir yehûdî din adamı olan, H.Hirsch Graetzin, (History of the
Jews) kitâbındaki beyânına göre, yehûdîler, kendi cemâ’atlerinin Tevrâtın emrlerine tam ittibâ’ edebilmelerini te’mîn için (Yetmisler Meclisi)ni kurdular. Bu meclisin reîsine, (Bas Kâhin) dediler. Yehûdî gençlerine, mekteblerde dinlerini ögreten, Tevrâtı açıklayan yehûdî din adamlarına (Yazıcılar) denilir. Bunların, Tevrâta yapdıkları açıklamaların, ilâvelerin bir kısmı, sonradan yazılan Tevrâtlara karısdırılmısdır. Incîllerde geçen yazıcılar iste bunlardır. Bunların bir diger vazîfesi de, yehûdîlerin Tevrâta ittibâ’ etmelerini saglamakdır.
Yehûdîlerin ekserîsinin inanmadıkları bir Tevrât dahâ vardır ki, buna (Somranim Tevrâtı=Tora Ha-Somranim) derler. Bu Tevrâta inananlar, yazıcıların Tevrâta açıklamalar ve ilâveler yapmalarına, hattâ harflerini dahî degisdirmelerine karsı çıkmıslardır. Yehûdîlerin ellerindeki Tevrât ile Somranim Tevrâtı arasında altı
bin kadar ihtilâf bulundugu bildirilmekdedir.
   Bugün Tevrât dedikleri kitâbın, Allahü teâlâ tarafından Mûsâ aleyhisselâma gönderilen hakîkî Tevrât olmadıgı sübhesizdir. En eski yazılan Tevrât nüshası ile, Mûsâ aleyhisselâm arasında iki bin
sene vardır. Mûsâ aleyhisselâm, Tevrâtın (Tâbût-i sekîne)ye, ya’nî (Mukaddes Sandıgı)na konularak muhâfaza edilmesini ümmetinin âlimlerinden istemişdi. Süleymân aleyhisselâm (Mescid-i Aksâ)yı
binâ edince, Ahd sandıgını buraya koymus ve sandıgı açdırmısdır. Sandık açılınca, içerisinden yalnız (Evâmir-i Asere), ya’nî on emrin yazılı oldugu iki levhâ çıkmısdır.
ABD’nin Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Elliot
Friedmanın, 1987 senesinde nesr etdigi, (Tevrâtı Kim Yazdı) ismli kitâb, yehûdî ve hıristiyan dünyâsını karısdırdı. Profesör Friedman, Tevrâtı teskil eden bes kitâbın, bes ayrı ilâhiyyâtcı tarafından yazıldıgını ve Mûsâ aleyhisselâma indirilen Tevrât kitâbının asl nüshası ile hiç bir sûretde kıyaslanamayacagını açıkladı.
Hıristiyanların inandıgı, (Kitâb-ı Mukaddes)in (ahd-i atîk) ve
(ahd-i cedîd) kısmlarının birbirleriyle tenâkuz içerisinde bulundugunu
belirten profesör Friedman, kitâbında bunun misâllerini zikr
etmisdir. Ayrıca, Tevrâtın içerisindeki kitâbların da birbirleri ile,
hattâ kendi bâbları arasında tenâkuzlarla dolu olduguna dikkati
çeken profesör Friedman, böyle bir esere (Ilâhî kitâb) vasfının verilemiyecegini
bildirmisdir. Tevrâtı meydâna getiren bes kitâbdaki, ifâde tarzları da, birbirinden temâmen farklıdır. Prof. Elliot Friedman’a göre bugünkü Tevrât, Mûsâ aleyhisselâmdan birkaç asr sonra yasıyan bes haham tarafından kaleme alınmıs ve Azrâ adındaki haham bunları tek tek toplıyarak, Ahd-i Atîk’in asl nüshası oldugu iddi’âsı ile çogaltdırmısdır. Târîh profesörü Friedman, kaleme aldıgı eserinde, dahâ sonra su ifâdelere yer vermisdir:
(Günümüzde, Tevrât’ın üç nüshası mevcûd: Yehûdîler ve protestanların
kabûl etdikleri ibrânîce nüsha, katolik ve ortodokslar tarafından
kabûl edilen yunanca nüsha ve sâmirîlerce kabûl edilen
sâmirî dilinde yazılmıs nüsha. Bunlar Tevrâtın en eski ve en i’timâdlı
nüshaları olarak bilinmelerine ragmen, gerek aynı nüshanın
içinde ve gerekse nüshalar arasında birçok yerlerinde tezâdlar vardır.
Hiçbir ilâhî dinde bulunmıyan, insanlara zulm telkînleri, Peygamberlerden
ba’zılarına karsı çok çirkin ve makâmlarına yakısmıyacak
isnâdlar vardır. Hakîkî Tevrâtda ise, tezâdlar bulunacagından
söz edilemez.)
Fransız papazlarından, Richard Simon da, (Historia Critique
du Vieux Testament) kitâbında, Tevrâtın Mûsâ aleyhisselâma
vahy edilen Tevrât olmadıgını, sonradan farklı zemânlarda yazılarak
bir araya getirildigini belirtmisdir. Papazın bu kitâbı toplatdırılmıs,
kendisi de kiliseden kovulmusdur.
    Dr. Jean Astruc de, (Conjectures il parait que Mouse s’est Servi
pour composer le livre dela Genese) adlı eserinde, Tevrâtın bes kısmının çesidli yerlerden derlenmis birer kitâb oldugunu yazmısdır. Jean, bir kısmındaki ismlerin degisdirilerek, iki-üç yerde tekrâr edildigine de dikkatleri çekmisdir.
Tekvînin birinci bâbının onbirinci âyeti ve devâmında, nebâtların insandan önce yaratıldıgı, yazılıdır. Ikinci bâbının bes, altı, yedi, sekiz ve dokuzuncu âyetlerinde ise, insanın yaratıldıgı ve o zemân yer yüzünde hiç bir nebâtın bulunmadıgı, nebâtâtın insandan sonra yaratıldıgı yazılıdır. Bu ve bunun gibi pek çok tenâkuzlara, büyük hatâlara dikkati çeken Jean Astruc dinsiz i’lân edilmisdir.
   Gottfried Eichhorn, Tekvînden baska, sonra gelen bes kitâbın
da, târîhleri i’tibârı ile ve lisân olarak birbirinden farklı oldugunu
1775 senesinde nesr etdigi kitâbında yazmısdır. Fekat Eichhorn ve
kitâbları aforoz edilmisdir.
Alman sâiri ve filozof Herden [1744-1803] (Von Geiste den
hebraischen Poesie) eserinde, Ahd-i atîkin, (Mezmûrlar) kitâbının
içindeki si’rlerin birçok ibrânî sâirlerine âid oldugunu, baska baska
zemânlarda yazıldıgını ve sonradan bir araya cem’ edildigini
yazmakdadır. Ayrıca (Nesîdeler Nesîdesi)nin de, beserî ve müstehcen
bir ask kasîdesi oldugunu, bu si’rlerin Süleymân aleyhisselâm
gibi bir Peygambere atf olunamıyacagını da beyân etmekdedir.
Merâk edenlerin, (Nesîdeler Nesîdesi) kitâbına göz gezdirmeleri
kâfîdir.
   19. yüzyılda Ibrânî lisânı üzerindeki incelemeler artınca, Tevrâtdaki
bes kitâbın Mûsâ aleyhisselâma âid olmadıgı ve ahd-i atîkdeki kitâbların muhtelif zemânlarda bir araya getirildigi isbât edildi. Bu husûsda, Avrupalı pek çok târîhci, papaz ve piskoposlar eserler nesr etmislerdir.
   Mood Incîl Enstitüsünden Dr. Graham Scroggie, (Incîl Allah
kelâmı mıdır?) ismli kitâbda (Ahd-i Atîk) ve (Ahd-i Cedîd)in Allah kelâmı olmadıgını i’tirâf etmekdedir.
Dr. Stroggie ise, (Tekvîn kitâbı, secerelerle doludur. Kim kimden dogdu, nasıl dogdu? Hep bunlardan bahs ediliyor. Bunlardan bana ne? Bunların ibâdet ve Allahü teâlâyı sevmek ile ne alâkası var? Nasıl iyi bir insan olunabilir? Kıyâmet günü nedir? Kime ve nasıl hesâb verecegiz? Sâlih bir insan olmak için neler yapmak lâzımdır? Bunlardan pek az bahs olunuyor. Ekseriyâ, muhtelif efsâneler var. Dahâ gündüz anlatılmadan, geceye geçiliyor) demekdedir. Böyle bir kitâb nasıl Allah kelâmı olabilir?
   Bugün, yehûdîlerin (Tanah), hıristiyanların ise, (Ahd-i Atîk)
dedikleri kitâbları okuyan bir kimse, Allahü teâlâ tarafından indirilmis
bir kitâb degil, fuhs, müstehcenlik ve ahlâksızlıgı ögreten bir
seks kitâbı okudugunu zan eder. Bu kitâbların, Allah kelâmı olmadıgını
anlayan batılı birçok papaz ve fen adamları, pekçok kitâblar
nesr ederek, hakîkati herkese duyurmaga çalısmıslardır. Bunları
burada zikr etmege kitâbımızın hacmi müsâid degildir.

-TALMUD-

   Yehûdîlerin Tevrâtdan sonraki kudsî kitâblarıdır. (Sözlü emrler)
dedikleri kitâbdır. Talmud, iki kısmdan meydâna gelmisdir. Bunlar Mişna ve Gamârâdır:
Mişna: Ibrânîce tekrâr demekdir. Sözlü emrlerin, kanûn hâline
getirilmis ilk hâlidir. Yehûdî i’tikâdına göre, Allahü teâlâ, Mûsâ
aleyhisselâma, Tûr dagında Tevrât kitâbını (Yazılı emrleri) verdigi
gibi, ba’zı ilmleri, ya’nî (Sözlü emrler)i de söyledi. Mûsâ “aleyhisselâm”,
bu ilmleri Hârûn, Yûsâ’ ve Eliâzâra “aleyhimüsselâm”
bildirdi. Bunlar da, kendilerinden sonra gelen Peygamberlere bildirdiler.
Eliâzâr, Su’ayb aleyhisselâmın ogludur [Mir’ât-i kâinât].
Uzeyr aleyhisselâma yehûdîlerin Azrâ dedikleri (Müncid)de yazılıdır.
Bu bilgiler, neslden nesle, ya’nî hahamlardan hahamlara rivâyet
edildi. Mîlâddan önce 538 ve mîlâddan sonra 70 senelerinde çesidli
Misnalar yazıldı. Bunlara yehûdîlerin âdetleri, kanûn müesseseleri,
hahamların bir mevzû’daki tartısmaları ve sahsî görüsleri de
karısdırıldı. Böylece Misnalar, hahamların indî görüs ve münâkasalarını
ifâde eden kitâblar hâline geldi.
   Yehûdî hahamlarından Akiba, bunları topladı ve kısmlara
ayırdı. Talebesi, haham Meir, bunlara ilâveler yaparak basitlesdirdi. Dahâ sonraki hahamlar bu rivâyetlerin, te’lîfi ve bir araya toplanması için çesidli üsûller ve sartlar koydular. Böylece pek çok rivâyetler ve kitâblar zuhûr etdi. Nihâyet bunlar, Mukaddes Yehûdâya (Judah Hanesiye) ulasdı. Yehûdâ, bu karısıklıklara son vermek için, mîlâdın ikinci asrında, bu kitâbların en saglam kabûl edilenini yazdı. Yehûdâ, mevcûd nüshalardan, bilhassa Meirin yazdıgı nüshadan istifâde ederek, kırk yılda bir kitâb vücûde getirdi. Bu kitâb, digerlerini içinde toplıyan, en son ve meshûr (Misna) oldu.
   Mişnanın yazılmasına istirâk eden, fikrleri Misnada yazılı
olan, mîlâdî birinci ve ikinci asrda yasayan yehûdî hahamlara
(Tannaim) ya’nî (muallim) derler. Yehûdâ en son muallimlerdendir.
(Hâkim) diye de ta’bîr olunurlar. (Gamârâ)nın toplanmasına
istirâk eden hahamlara (Amoraim) ya’nî (îzâhcılar) derler.
Bunlar muallimlerin fikrlerinin yanlısını çıkaramaz, ancak îzâh edebilirler. Mîlâddan sonra altıncı ve yedinci asrlarda, Talmuda
şerh ve ilâve yapanlara (Saboraim) ya’nî (akllılar veyâ münâkasacılar)
denildi. Talmudu şerh ve tefsîr eden hahamlardan, yehûdî
konsillerinin baskanı olanlarına (Geonim) denilir ki, fetvâ veren
demekdir. Konsil baskanı olmayanlara ise (Posekim) ya’nî karar
verenler, tercîh edenler derler.
   Yehûdâdan sonra gelen hahamlar, Misnaya ilâve ve serhler
yapmışlardır. Misnanın lisânı, kendisinde Yunanca ve Lâtincenin
te’sîri görülen Yeni Ibrânîce (Neo Hebrew)dir.
   Mişnanın yazılmasından maksad, yazılı emr kabûl edilen, Tevrâtı
temâmlayıcı olan, sözlü emrleri tanıtmakdır. Yehûdânın, yazdıgı
Mişnaya almadıgı ve diger hahamların yazdıgı Misnalardaki ma’lûmâtlar
sonradan toplandı. Bunlara Ilâveler (Tosefta) denildi.
Mişnalar, Tevrâtlardan dahâ basît olup, kelime ve cümle seklleri
onlardan çok farklıdır. Emrler, umûmî kâideler seklinde bildirilmisdir.
Dikkat çekici misâller verilmisdir. Vâki’ olmus hâdiselere
ba’zen rastlanılır. Emrler beyân edilirken, kaynak olarak Tevrâtlarının
âyetleri verilir.
   Mişna 6 kısmdan mütesekkildir: 1- Zerâim
(tohumlar), 2- Moed (Mubârek günler, Bayram ve oruc günleri
gibi), 3- Nasim (Kadınlar), 4- Nezikin (Zararlar), 5- Kedosim
(Mukaddes seyler), 6- Tehera (Tahâret, temizlik)dir. Bunlar altmısüç
risâleye, risâleler de cümlelere taksîm edilmisdir.
Gamârâ: Yehûdîlerin Filistin ve Bâbilde iki mühim dînî mektebleri
vardı. Bu mekteblerde, Amoraim (îzâhcılar) denilen hahamlar,
Misnanın ma’nâsını açıklamaga, tezâdları düzeltmege, örf
ve âdetlere dayanarak verilen hükmlere kaynak aramaga, olmus
veyâ olmamıs, ya’nî teorik mes’eleler üzerinde hükmler vermege
çalısdılar. Bâbildeki hahamların yapdıkları serhlere (Bâbil Gamârâsı)
denildi. Bu Gamârâ, Misna ile berâber yazıldı. Meydâna gelen
kitâba (Bâbil Talmud)u denildi. Kudüsdeki hahamların yapdıkları
serhlere de, (Kudüs Gamârâsı) denildi. Bu Gamârâ da Misna
ile berâber yazıldı. Meydâna gelen bu kitâba (Kudüs Talmud)u
denildi.
Filistin Gamârâsı, bir rivâyete göre mîlâdî üçüncü asrda temâmlandı.
Bâbil Gamârâsı, mîlâdın dördüncü asrında basladı ve altıncı asrında temâmlandı. Dahâ sonra, Kudüs ve Bâbil serhleri tefrîk edilmeksizin Misna ve bir Gamârâya (Talmud) ta’bîr edildi. Bâbil Talmudu, Kudüs Talmudunun üç misli dahâ uzundur. Yehûdîler, Bâbil Talmudunu Kudüs Talmudundan dahâ üstün tutarlar. Misnanın bir-iki cümlesi, ba’zen Talmudda on sahîfe anlatılır. Talmudun anlasılması, Misnadan dahâ zordur. Her yehûdî, din egitiminin üçde birini
Tevrât, üçde birini Misna, üçde birini de, Talmuda ayırmak mecbûriyyetindedir.
Hahamlar, Talmudda, bir kimse kötü bir seye niyyet etse, onu
yapmasa bile günâhkâr olacagını bildirmislerdir. Onlara göre, hahamların
nehy etdigi birseyi yapmaga niyyet eden kisi, necs, pis olur.
Bu i’tikâdların [inançların] kaynagı olan Talmuda müslimânlar
(Ebül-Encâs=Necâsetlerin babası) demisdir. (Hebrew Literature sahîfe
17). Yehûdîler, Talmuda inanmıyanı, onu kabûl etmiyeni, yehûdî
saymazlar. Bunun için yehûdîler, sâdece Tevrâtı kabûl eden ve
ona baglanan Karâim yehûdîlerini yehûdî kabûl etmezler.
Yehûdî din adamları, Kudüs ve Bâbil Talmudları arasında büyük
farklar, tezâdlar oldugunu i’tirâf etmekden sakınırlar.
Bâbil Talmudu, ilk def’a mîlâdî 1520-1522 de, Kudüs Talmudu
ise, 1523 senesinde Venedikde basıldı. Bâbil Talmudu, Almanca ve
Ingilizceye, Kudüs Talmudu da, Fransızcaya terceme edilmisdir.
Bâbil Talmudunun % 30’unu, Kudüs Talmudunun % 15’ini hikâyeler
ve kıssalar teskil eder. Bu hikâyelere (Hagada) derler. Yehûdî
edebiyyâtının esâsını bu hikâyeler teskîl eder. Mekteblerinde
bunları okuturlar. Yehûdî mekteblerinde, hattâ üniversitelerinde
Tevrât ve Talmudun ögrenilmesi ve ögretilmesi mecbûrîdir.
Hıristiyanlar, Talmuda düsman olup, ona siddetle hücûm etmekdedirler.
Hıristiyanların, yehûdîlere yapdıkları zulmleri, iskenceleri, kitâbımızın
çesidli yerlerinde bildirdigimiz için, burada zikr etmiyecegiz.
Ancak, hıristiyanların yehûdîlere Talmudla ilgili yapdıkları zulmlerden kısaca bahs edelim:
Fransa, Polonya ve Ingiltere gibi, hıristiyan beldelerde, Talmudlar toplatdırılmıs ve yakılmısdır. Yehûdîlerin evlerinde bile Talmud bulundurmaları yasak edilmisdir. Talmud hükmlerini açıklayan en mühim kisiler, Yehûdî dönmeleri Nicolas Donin ile Pablo Christianidir. Pablo Christiani, mîlâdî onüçüncü asrda,
Fransa ve Ispanyada yasamısdır. 1263 senesinde Ispanyanın Barcelona
sehrinde yapılan münâzarada hahamlar, Talmudun katı prensiblerine
ve yazılarına karsı vârid olan süâllere (Cevâb veremediler),
bunları müdâfeadan âciz kaldılar.
(El-Kenz-ül-Mersûd fî Kavâid-it-Talmud) kitâbının beyânına
göre, Talmudda, Îsâ aleyhisselâmın Cehennemin derinliklerinde,
zift ve ates arasında oldugu, hazret-i Meryemin asker Pandira ile
zinâ etdigi, kiliselerin necâset dolu [pislik] oldugu, papazların kelblere [köpeklere] benzedigi, hıristiyanların öldürülmesi lâzım
oldugu gibi husûslar yazılıdır.
   927 [m. 1520] de Papanın izni ile Bâbil Talmudu, üç sene sonra
da Kudüs Talmudu basılmıs, bundan otuz yıl sonra yehûdîler için
felâketler zuhûr etmisdir. 9 Eylül 1553 de Romada ele geçirilen bütün
Talmud nüshaları yakılmısdır. Bu hâl, diger Italya sehrlerinde
de tatbîk edilmisdir. 1554 senesinde Talmud ve diger Ibrânîce kitâblara
sansür konulmusdur. 1565 de Papa, Talmud kelimesinin
kullanılmasını dahî, yasak etmisdir.
   1578-1581 seneleri arasında Talmud, Basel sehrinde yeniden basılmısdır.
Bu baskıda, ba’zı risâleler çıkarılmıs, hıristiyanlıgı kötüleyen
birçok cümleler kaldırılmıs, birçok kelimeler de degisdirilmisdir.
   Bu târîhden sonra, Papalar yine Talmudları toplatmıslardır.
Endülüs Emevî Sultânlarının dokuzuncusu Ikinci Hakem, haham
Joseph Ben Masesa emr ederek, Talmudu Arapcaya terceme
etdirmisdir. Okundukdan sonra, bu tercemeye (Keseye konan pislik)
ismi verilmisdir. Ikinci Hakem, 366 [m. 976] da vefât etdi.
Karâim yehûdîleri, Talmudu red etmis ve bunu bid’at kabûl etmislerdir.
Talmuda göre kadın, dînî mekteblere alınamaz. Çünki hafîf
akllıdır ve ona din egitimi sart degildir. (Kim kızına Tevrât ögretirse,
ona kötü bir sey ögretmis olur) cümlesi haham Eliazerindir.
(Misna, Nasim (kadınlar), Sotak kısmı 216). Yehûdî haham Mûsâ
bin Meymun, bundan maksadın Tevrât degil, Talmud oldugunu
zikr etmisdir.
   Talmud, müneccimligin insan hayâtına hükm eden bir ilm oldugunu
bildirmekdedir. Talmud, (Günes tutulması, milletler için kötü
bir alâmetdir) demekdedir. [Evil-Sign] Ay tutulmasının ise, yehûdîler
için kötü bir alâmet oldugu yazılıdır. Talmud, sihr ve kehânetlerle
doludur. Birçok seyleri ifrîtlere (Demons) baglamıslardır.
Haham Rav Hunr (Her birimizin sagında onbin, solunda onbin ifrît
[seytân] bulunur) demekdedir. Haham Rabba ise, (Havradaki
va’z sırasında zuhûr eden izdihâm, ifrîtler sebebi iledir. Elbiselerin
eskimesi, ifrîtlerin sürtünmelerindendir. Ayakların kırılması, yine
ifrîtler sebebi iledir) demekdedir. Talmudda, seytânların, öküzlerin
boynuzlarında raks etdikleri, seytânın Tevrât okuyanlara zarar
veremiyecegi, Cehennem atesinin, Benî Isrâîlin günâhkârlarını
yakmıyacagı yazılıdır.
   Yine Talmudda, Benî Isrâîlin günâhkârlarının oniki ay Cehennemde
yanacagı, Kıyâmeti inkâr edenlerin ve diger milletlerden
olan günâhkârların elîm bir azâb içinde ebedî olarak kalacakları, orada vücûdlarının kurtlarının ölmiyecegi ve ateslerinin sönmiyecegi
yazılıdır.
   Yine ba’zı hahamlar Talmudda, rûh cesedden ayrıldıkdan sonra,
hesâb olmadıgını, günâhlardan cesedin mes’ûl oldugunu, rûhun
cesedden mes’ûl olmasının mümkin olmadıgını yazmıslardır. Baska
bir haham da, yine Talmudda buna i’tirâz etmisdir.
Talmudda, (Hahamlardan ba’zıları, insan ve karpuz yaratmaga
kâdirdir) diye yazılıdır. Bir hahamın, bir kadını disi merkeb hâline
getirdigi, üzerine bindigi, onunla çarsıya gitdigi, sonra da baska bir
hahamın, onu eski hâline çevirdigi, Talmudun rivâyetlerindendir.
Talmudda, hahamların hârikulâde isleri, yılanlar, kurbagalar, kuslar
ve balıklara âid pekçok efsâne ve kıssaları yazılıdır. Yine Talmudun
beyânına göre, ormanda bir yırtıcı hayvan olup, Rum kayseri
bunu görmek istemis, bu hayvan Romaya 400 mil yaklasınca
kükremis ve Roma sehrinin dıvarları yıkılmısdır. Yine Talmudun
beyânına göre, ormanda bir yasında bir öküz, Tûr dagı kadar imis.
Çok büyük oldugu için, bunları kurtarmak Nûh aleyhisselâma çok
zor gelmis ve bunlardan sâdece birini boynuzlarından gemiye baglamıs.
O zemânın Bashan (Bolan) beldesinin mâliki olan (Üc), vücûdu
çok büyük oldugu için, gemiye binememis, o da öküzün sırtına
binmis. Bu melik Üc, dünyâ kadınlarından biri ile evlenen bir
melekden dogan Amâlikalılardan imis. Ayagı 40 mil uzunlugunda
imis. Akl ve mantıgın aslâ kabûl edemiyecegi dahâ nice safsatalar…
 
   Talmudun Hosem hamispat, Yoreh deah, Sultan Arah kısmlarında,
(Yehûdî olmıyan kimselerin kanını akıtmak Allaha kurban
takdim etmekdir), (Yehûdîlik maksad ve gâyesi için islenen bütün günâhlar, gizli olmak sartı ile mubâhdır), (Yalnız yehûdî olanlara insan gözü ile bakılır. Yehûdî olmayanlar birer hayvandır), (Allah dünyânın bütün servetini sâdece yehûdîlere tahsîs etmisdir), (Hırsızlık etmeyiniz emri sâdece yehûdîler içindir. Diger milletlerin canları ve malları halâldir), (Yehûdî olmıyanların ırzı, nâmûsu halâldir. Zinâ etmiyeceksin emri yehûdîler içindir), (Yehûdî olmayanın, malını çalan ve isini elinden alan bir yehûdî, iyi bir is yapmısdır), (Emrlerimizi, yehûdî olmıyan birine haber vermek, bütün yehûdîleri katl edilmeleri için ihbâr etmekle aynıdır. Yehûdî olmıyanlar, kendileri için ögretdiğimiz şeylerden ma’lûmât sâhibi olunca bizi sürgün ederler), (Zirâatden dahâ aşağı bir iş yokdur) gibi cümleler vardır.
   Talmudda, yehûdîlerin bekledikleri Mesîh için, (Mesîh, yehûdî olmıyanları, harb arabalarının tekerlekleri altında ezecekdir. Büyük harb olacak ve insanların üçde ikisi ölecekdir. Yehûdîler gâlib olacak, maglûb olanların silâhlarını yedi sene yakacak olarak kullanacaklardır.
   Diger milletler yehûdîlere itâat edeceklerdir. Mesîh hıristiyanları kabûl etmiyecek ve onları temâmen imhâ edecekdir. Bütün milletlerin hazîneleri yehûdîlerin ellerine geçecek, yehûdîler çok zenginlesecekler. Hıristiyanlar yok edilince, diger milletlerin gözleri açılacak, onlar da yehûdî olacaklardır. Böylece yehûdîler dünyâya hâkim olacak, dünyânın hiç bir yerinde yehûdî olmıyan kimse kalmıyacakdır) demekdedir.

PAYLAŞ