FETHULLAH GÜLEN’İN TÜRKÇE FETVASI

   Bu güne kadar Yaşar Nuri Öztürk hariç hiçbir reformistten böyle bir hezeyan duymak nasip olmamıştı. Yaşar Nuri Öztürk de “Anadilde ibadet” adında bir kitap yazmış, namazın Türkçe ile kılınabileceğini söylemişti. O bile kendi dilini öğretmeyi değil, kendi dilinde ibadet yapmasını savunuyordu.

   Fethullah Gülen ise dini bir dayanağı mevcut olmayan fetva ile “Türkçe’nin dünya dili haline gelmesinin vacip” olduğunu söylüyor.

   Kardeşimiz yazı siteden kaldırıl endişesi ile ekran görüntüsünü de almış. İşte o cümle:

   Gülen ne diyor: “Türkçe’yi bir dünya dili haline getirmek vaciptir. Evet, bana göre milletçe Türkçeyi öğrenmek vacip, iyi kullanmak sünnet, inceliklerine vakıf olma da müstehap mesabesindedir.”

    En başta da dediğimiz gibi bu güne kadar kimseden böyle bir hezeyan duymamıştık. Bu da bir ilk oldu.

BİZ GÜNAHKARIZ!
   Türkçeyi dünya dili haline getirmek vacip ise, biz Türkçeyi değil de gittiğimiz her yerde Kur’an-ı Kerim öğretmeye çalıştığımız için vacibi (!) terk etmiş oluyoruz. Türkçeyi dünya dili haline getirmek gibi gayretimiz ve sevdamız da yok. O halde biz günahkârız!

   Biz bu vebalin altından nasıl kalkacağız söyleyin a dostlar!

TÜRKÇE’Yİ DÜNYA DİLİ HALİNE GETİRMEK VACİP!
   Peygamber Efendimizden bu güne kadar gelen İslamiyet ile alakalı bütün kaynakları araştırsanız, sapık reformistler dâhil âlimlerin bütün kitaplarını okusanız “herhangi bir dili dünyada muteber hale getirmenin gerekli olduğu” fetvasını bulamazsınız.

   Kaldı ki öğretilmesi gereken bir dil var ise o da Arapça olmalıdır. Neden? Çünkü Yüce Rabbimizin kelamı Arapça, Kainatın Efendisi Arapça konuşuyor idi. Ve Arapça en zengin, en derin diller arasında bulunuyor.

   Allah u Teala Kur’an-ı Keriminde de: “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik” (Taha 113) buyuruyor.

   Türkçe ise Osmanlıcadan bozulmuş, içine batıdan yüzlerce kelime ilave edilip aslı kaybolmuş Türkiye Devleti’nin resmi dilidir.

   O halde eğer bir vücubiyet verilecek ise bu Türkçe midir yoksa Arapça mıdır?

   Peygamber efendimiz ne buyuruyor: “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı Kerimi öğrenen ve öğretendir”

   Bakınız Arapçayı öğretmek de buyurmuyor: “Kur’an-ı Kerimi” buyuruyor.

   Yani bu demek oluyor ki bir insanın Türkçeyi, Kürtçeyi, Almancayı hangi dil olursa olsun öğrenmesi, öğretmesi bir ibadet değildir. Dini bir yönü yoktur…

   Vacip diyerek Farzdan sonraki ehemmiyeti kazandırmak, sünnet ve müstehap gibi kavramları da buna dahil etmek açıkçası cahillerin bile yapmayacağı bir çıkıştır.

FETVANIN SEBEBİ BELLİ
   Biz bu dayanaksız saçma fetvanın neden verdiliğini biliyoruz. Gülen, dünyanın çeşitli ülkelerine açtığı Tük Okullarına Türkiye’den öğretmen göndermek zorunda. Gayet samimi olan bir insan sormaz mı: “Ben oraya neden gidiyorum?” “Bir Müslüman olarak bizim görevimiz Türkçeyi öğretmek mi?”

   Birde işin maddi boyutu var. Bu okulları Türkiye’den finanse eden sahibi müslüman büyük firmalar var. Onlarda “Kardeş biz size destek veriyoruz ama siz gidip bir Türkçe öğretiyorsunuz, getirip karşımızda dans ettiriyorsunuz” derler ise…

   İşte eğer böyle bir soru gelirse akıllara bilsinler ki: “Türkçeyi öğretmek vaciptir”

   Yani bu fetvaya göre Afrika’daki siyah çocuğa Türkçe öğretmeni olmak büyük bir vazife yüklenmek, vacip bir ibadeti yerine getirmektir! Ne kadar gurur verici bir vazife! Bunu desteklemekte çok büyük sevaptır!

   O halde firmalar büyük meblağlar bağışlayabilir ve öğretmenler de bir ibadeti yerine getirmenin coşkusu ile başka ülkelere gidebilir değil mi?

   Yani bu saçma fetva sadece ve sadece yapılan işe ve Müslümanlardan maddi destek almak için dini bir dayanak teşkil etmek amacıyla verilmiştir.

MESNETSİZ BİR FETVA İLE ÖMÜRLER HEBA EDİLİYOR!
    Sarıkamış Faciasını hepiniz bilirsiniz. Bazı paşaların sorumsuzluğu ve hataları yüzünden belki de kastı yüzünden binlerce asker olduğu yerde donarak can verdi. Belki de o Paşa da “doğru bildiğini” yapıyordu ama yaptığı yanlıştı. Neticede nice hayatlar heba edildi.

   Aynı şekilde “Türkçeyi dünya dili haline getirmek vaciptir” diyerek saçma bir fetva ile nice imkânlar heba edilmektedir. Nice insanlar boş yere çalışmaktadır. Hâlbuki Türkçe’yi ne öğretmek, ne de dünya dili haline getirmek dini bir kavramın kapsama alanı içinde değildir.

   Türkçe olimpiyatları yazımızda da söylediğimiz gibi: Bir Müslümanın derdi dinini öğretmek olmalıdır. Hele hele dini cemaat olarak bilinen bir topluluğun başındaki bir insanın örnek olması, İslamiyeti öğretmeye ön ayak olması lazımdır. Kürt olan Said-i Nursi Hazretlerinin “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş olduğunu dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim.” dediği gibi misyon adamı değil ALLAH’IN ADAMI olmaya çalışmalıdır.

www.ismailaga.info

PAYLAŞ