Tefsir Nasıl okunur? Tefsir okurken nelere dikkat edilir?

Giriş
Allah’ın kelamı ile kullar arasındaki köprü tefsirlerdir. Zira Kur’an-ı Kerim; delilleri apaçık olan bir “Kitab” ise de ahkâmı, delaletleri, işaretleri gibi yönleriyle beyan ve izahı gerektirir. Bu sebeple sahabe-i kirâm efendilerimiz, Arap dili ve belagati gibi yönlerden zirvede olsalar da bazı ayetleri anlayamayıp, Kur’an-ı Kerim’in baş müfessiri olan Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’e sorma ihtiyacı hissetmişlerdir.[1]

“Açıklama/beyan etme” gibi anlamlara gelen tefsir kelimesi, aynı adla isimlendirilen kitapların ana hedefine ışık tutar. Nitekim tefsirler, müelliflerinin mütehassıs/uzman oldukları ilim dallarındaki maharetlerini ortaya koyarak Allah’ın kelamını anlayıp anlatmaya çalıştıkları kitaplardır.

İşte biz de bu kısa yazımızda, genelde bütün ilmî/şer’î eserlerden, özelde ise kadim tefsir kaynaklarımızdan istifade etmenin yollarını birlikte inceleyeceğiz.[2]

İlmî/Şer’î Kitap Okumanın Temel Kuralları

Şüphe yok ki her şey gibi ilim tahsilinin ve kitap okumanın da belirli kuralları vardır. İslamî ilimler özelinde bunların en mühimlerini maddeler halinde kısaca şöyle sıralayabiliriz[3]:

Okunacak kitapla alakalı şartlara gelmeden önce, evvela kitabın diliyle ilgili gerekli temel eğitim şarttır. Şer’i ilimlerde ortak dil Arapça olduğuna göre, bahsettiğimiz de bu dil olacaktır.
Temel Arapça eğitiminden sonra, hangi şer’i ilimle alakalı okuma yapacak olursak olalım, İslamî ilimlere dair genel bir alt yapının önceden oluşturulmuş olması lazımdır.
Bu temel altyapıdan sonra, okunan kitabın ilim dalıyla ilgili usul ve temel bilgiler zihne yerleştirilmelidir.
Okuma yapılan ilim dalında tedrici/hiyerarşik üslup gözetilmeli, emeklemeden koşmaya çalışılmamalıdır.

Okunan kitabın müellifinin ilmi kariyeri, uzman olduğu ilim dalları, mensup olduğu akidevî ve fıkhî mezhep, yaşadığı dönemdeki ilmi seviye ve siyasi çevreyle birlikte, kitabında izlediği usul/ menhec de mutlaka okunmalı ve tanınmalıdır.
Kitap hakkında selef/geçmiş âlimlerin değerlendirmeleri kesinlikle göz önünde bulundurulup dikkatle değerlendirilmelidir.

Özellikle şer’î ilimler ve bu ilimlerle alakalı eserler, belli bir seviyeye ulaşana kadar kesinlikle tecrübeli bir üstat/hoca gözetiminde okunmalıdır.

Şer’î İlimlere Dair Eserlerden ve Tefsir Kitaplardan Hakkıyla Nasıl İstifade Edebiliriz?
Bu sorunun cevabını okuyucumuzla beraber, bir önceki başlık altında ele aldığımız genel kitap okuma kuralları çerçevesinde inceleyelim:

  1. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, bu başlık altında ele alacağımız hedef konumuz, tefsir ilmine dair Arapça kaleme alınmış kadim eserlerimiz ve bu eserlerden istifade hakkıyla etmenin temel şartlarıdır. Bu noktada önce “Arapça olarak telif edilmiş ilmi bir kitabı okuyacak kişinin ihtiyacı olan ilimler nelerdir?” sorusuna cevap vermeliyiz.

Okuyacağımızın kitabın dilinin Arapça olduğuna işaret ettiğimize göre, bu dilin yapısını farklı açılardan inceleyen sarf, nahiv, lügat ve belagat gibi ilimlere belli derecede vukufiyet şarttır.

Eğer bu temel alt yapınız yok ve “Ben falan Arapça tefsir kaynağının Türkçe çevirisini okuyacağım için bu gerekli değil” diye düşünseniz bile, kitabı okuduğunuzda yanıldığınızı anlayacaksınız. Çünkü müellif size sık sık kelimelerin iştikakı ve irabı, cümlelerin terkibi, ayetlerin fesahat, belagat ve i’câzı gibi konularda bilgi verecek, siz ise kendi dilinizle de okusanız, müellifin ne dediğini anlayamayacaksınız[4].

  1. Temel Arapça eğitimine sahipseniz, sağlıklı bir tefsir eğitimi için, diğer İslamî ilimler; yani akâid/kelâm, fıkıh-usul-ı fıkıh, hadis-mustalahü’l-hadis gibi konularda da belli bir birikiminiz olmalıdır. Bu altyapı olmadığı takdirde, okuduğunuz kitaptan istifadeniz azalır, anlatılanı tam olarak anlayamama, müellifin aktardığı bilgileri herhangi bir değerlendirmeye tabi tutamama durumuyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Mesela akâid ve kelam konusunu ele alırsak, Mutezile’ye dair en ufak bir bilgiye sahip olmadan, Zemahşerî’nin akidevî mezhebiyle (yani Mutezileyle) alakalı fikirlerini el-Keşşâf adlı tefsirine ne kadar yansıttığına vakıf olmamız neredeyse imkânsızdır. Bu da -farkında olmadan da olsa- okuyucuda itikadî sapmalara sebep olabilir ki bu, vukuundan/olmasından en çok sakınılması gereken olumsuz sonuçlardandır.

Bu yüzden, yukarıda verdiğimiz örnek tefsir özelinde konuşacak olursak, Merhum Ömer Nasuhi Bilmen, “İlm-i Kelam’dan (kelam ilminden) bi-hakkın (hakkıyla) behresi (nasibi) olmayanların Keşşaf tefsirini mütalaa etmeleri ihtiyata münafidir (zıttır)[5]” derken, tam olarak bahsettiğimiz noktaya işaret etmektedir.

  1. Bahsettiğimiz iki temel alt yapıdan sonra -konumuz özelinde- tefsir ilmiyle alakalı temel bilgiler tahsil edilmelidir. Buna göre, tefsir talebesi/okuyucusu, tefsir ilmiyle çok ciddi irtibatı olan ve “Kur’ân-ı Kerim’i; (1) nüzulü/inişi, (2) Mushaf halinde bir araya getirilişi, (3) hasâisi/özellikleri, (4) hukuku/Müslümanların kendisine karşı görevleri, (5) kıraati/okunuşu ve (6) tefsiri/anlaşılması ve manalarının açıklanması yönünden inceleyen ilimler”[6] anlamına gelen ulûmü’l-Kur’ân’ı/ Kur’ân ilimlerini yeterli seviyede bilmelidir.

Bu ilimleri hiç okumadan kaynak tefsir okumaya çalışanlara, nâsih-mensûh bilmediği halde insanlara ayet okuyarak vaaz vermeye kalkışan birine Hazreti Ali’nin “Kendini helak olduğun gibi, insanları da helak ettin![7]” sözünü hatırlatmak gerekir. Burada kendi kendine okuma yapan kişinin başkasını helak etme durumu olmasa da, Allah’ın kitabı ve dini hakkında zihninde yanlış ve sakıncalı malumatlar oluşacağı için şahsı adına helak olmaktan korkmalıdır. Zira bahsedilen mesele basit bir konu değildir.

Eğer bu üç zaruri temele sahipseniz, beraberce diğer maddelere geçebiliriz. Ancak buralarda eksiğimiz varsa önce onları telafi etmeli, sonra tefsir okumalıyız. Çünkü tefsir ilmi -her ne kadar bazılarına basit gelse de aslında- gerektirdiği alt yapı ve ilmi birikime bakılırsa en zor ilimlerdendir. Osmanlı medrese müfredatında tefsir eğitiminin tedrisatın son senelerinde yapılmasını bu bağlamda iyi değerlendirmek gerekir.

  1. Okuma yapılan ilim dalında tedrici/kademeli üslubun gözetilmesi şeklinde özetlediğimiz bu maddeden ne anlamalıyız?

Her ne kadar çok da kolay bir soru olmasa da, buna şöyle cevap verebiliriz:

Aslında bizim tamamlanmasını tavsiye ettiğimiz altyapı hakiki manada kemale erdiğinde istediğiniz tefsiri okuyabilecek seviyeye gelmişsiniz demektir. Ama “bu hedef ve seviyeye tedricen ilerlediğimiz bir aşamada, bir yandan hangi tefsirleri okuyabiliriz?” derseniz, işte bu noktada konu izah ve detay gerektirir. Âcizane sürekli dikkat çektiğimiz bu konuyu bir misalle açalım:

Tâbi olduğu fıkhî mezhebin -mesela Hanefi mezhebinin- bir metnini mütehassıs bir hocanın riyaset ve gözetiminde baştan sona henüz okumamış, özellikle muamelatla ilgili konularda zayıf ya da hiç bilgisi olmayan bir Hanefî talebeye, Tefsîru’l-Celâleyn’den bolca ahkâm ayeti içeren Bakara, Ali İmran, Nisa sûreleri gibi sûreleri okutmaya kalktığımızda aslında teknik bir hata yapmış oluyoruz.

Zira daha kendi mezhebine göre, miras, nikah/talak gibi konulardan hakkıyla haberdar olmayan talebe, mezkûr konuları, mensubu oldukları Şafii mezhebine göre ele alan İmam Celaleddin el-Mahallî ve Celaleddin es-Süyûtî’nin[8] kaleminden anlamaya çalışmak(?) durumunda kalıyor.

Yine Tefsîru’l-Celâleyn okumalarında, yedi harf ve kıraatlerle alakalı hiçbir önbilgisi/altyapısı olmayan bazı kardeşlerimiz zorlanıyorlar. Çünkü iki müellifin de asıl aldıkları kıraat, aşereden İmam Ebû Amr’ın kıraatı olsa da özet/muhtasar bir şekilde diğer kıraatlere de temas ediyorlar. Bu noktada kıraatlerden hiç haberi olmayan okuyucu bu farklılıklara bir anlam veremiyor, olaya yabancı kaldığı için belki yanlış çıkarımlar yapıyor.

İşte bu iki basit misale kıyasla, tefsir okutacak hoca efendi de talebe/okuyucu da önce kendi birikimini sonra ise tefsir okuma faaliyetlerinde ne hedeflediğini iyi tespit etmeli, mantıksız tercihler yapmaktan sakınmalıdır.

Bu tedrici/hiyerarşik üsluba uymamak, yani emeklemeden koşmaya çalışmak, mesela nahiv ilminde el-Avâmil okumadan el-Kâfiye ya da şerhi Molla Câmî (el-Fevâidü’z-Ziyaiyye) okumaya kalkışmak gibiyse, tefsirde de;

Kelam ilmi hakkında en ufak bir bilgiye sahip olmadan İmam Maturîdî’nin Te’vîlâtü’l-Kur’an’ıyla, Fahru’r-Râzî’nin et-Tefsîru’l-Kebîr’ini,
Fıkıh ve usül-ü fıkıh bilmeden Cessâs’ın Ahkâmü’l-Kur’ân’ını,
Nahivde zayıf, kıraat ilimlerinden ise bîhaberken Ebû Hayyân’ın el-Bahru’l-Muhît’ini,
Mustalahü’l-hadisi hiç duymadan İbn Kesîr’in Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm’ini,
Meânî, beyan ve bedî’den ibaret olan belagat ilimlerinde “sıfır” iken Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ını okumaya çalışmaktır!
Buna göre bu dördüncü maddemiz, aslında geride anlatmaya çalıştığımız üç temel altyapının durumuyla ilgilidir. Yoksa -kanaatimizce- mutlak olarak Tefsîru’l-Celâleyn okumadan Medarikü’t-Tenzîl okunmaz”, “falan tefsir görülmeden diğer tefsire geçilmemelidir” gibi söylemler pek de isabetli değildir.

  1. Okunan kitabın müellifinin ve yazdığı eserinin iyi tanınmasını tavsiye ettiğimiz bu maddenin ehemmiyeti ile ilgili şunları söyleyebiliriz:

Müellifin ilim tahsil edip ders okuduğu hocalarını tanımanız, size onun akidevî ve fıkhî mezhebiyle, ilmi görüşleriyle ilgili tüyolar verir. Hangi ilim dallarında mütehassıs/uzman olduğunu bilmeniz, -tabiri caizse- onun hangi eserlerine zaman harcamaya değeceğini belirlemenize yardımcı olur. Yaşadığı dönemdeki ilmi seviye ve siyasi ortamı hatta şahsi hayatını bilmeniz, müellifin nasıl bir derece-i ilmiye ve halet-i ruhiyeye sahip olduğunu tahmin etmenize, dolayısıyla kitaplarına bunun yansıyacağına şimdiden hazırlıklı olmanıza olanak sağlar.
Müellifin kaleme aldığı eserinde izlediği yol-yöntemi, usul ve menheci bilmek ise çok daha önemlidir denilebilir. Bazen müellifin kendi mukaddimesinden, bazen de tahkikli eserlerin dirase/inceleme bölümlerinden elde ettiğimiz bu bilgilerle kitaptan istifade seviyemiz kesinlikle ciddi derecede artar, müellifin usulünü kavrayınca adeta müellif henüz bir şey demeden ne diyeceğini bilecek seviyeye geliriz. İşte müellif ve kitabını bu derece tanımak, kaliteli ve ciddi okumalar yapmak isteyenler için zaruri hususlardan biri olmuştur.

  1. “Kitap hakkında selef/geçmiş âlimlerin değerlendirmeleri kesinlikle göz önünde bulundurulup dikkatle değerlendirilmelidir.” derken kastettiğimiz de aslında gayet açıktır. Normal bir okuyucunun belki fark edemeyeceği ilmî zelle ve hataları kadim ulema bir bakışta idrak etmiş, talebelerine ve sonradan gelecek ilim yolcularına yardımcı olup yol gösterme adına bazı tembihlerde bulunmuş olabilir. Öyleyse muhakkik alimlerimizin, müellifler ve okuyacağımız eserleri hakkında yapmış oldukları değerlendirmeleri mutlaka dikkate alınmalı, o derin tecrübelerden istifade etmeliyiz. Bu tür bilgi ve değerlendirmeler, biyografi kaynaklarıyla kitap tanıtımı yapan Keşfü’z-Zünûn gibi eserlerde bolca bulunabileceği gibi, modern dönemde yapılan tahkik çalışmalarının dirase/inceleme bölümlerinde de ele alınmaktadır.
  2. Özellikle şer’î ilimler ve bu ilimlerle alakalı eserler, belli bir seviyeye ulaşana kadar kesinlikle tecrübeli bir üstat/hoca gözetiminde okunmalıdır. Zira her mesleğin bir “püf” noktası olduğu gibi, her ilmin de “zor” ve “yalnız başına okunduğunda yanlış anlaşılmaya müsait” konuları olabilir.

Nitekim İbn Rüşd, burhan kitaplarını okuyan üstün fıtrat sahibi olan kişilerin bile, şu üç eksikliği gidermedikçe okumaktan zarar göreceklerini ifade eder: “Amelî fazilet yoksunluğu, düzensiz/sırasız okuma, bilgiyi muallimsiz öğrenme”.[9]

Günümüzde ayet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri, hatta diğer selef ve ulemanın sözlerini, geride bahsettiğimiz vasıflara sahip bir üstatları veya böyle bir üstattan elde ettikleri alt yapı olmadan kendi kendine anlamaya çalışan insanların ortaya koyduğu fecaat, misal vermeye ihtiyaç duyulmayacak kadar maruf ve meşhur bir husustur.


Bugüne kadar acizane yaptığımız genelde şer’î ilimler özelde tefsir okumaları neticesinde bizde hasıl olan kanaat bu şekilde olup, konu –elbette- tartışmaya açıktır. Şüphesiz Allah Teâlâ en doğrusunu bilendir.

[1] Mesela, Sahabenin Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’e tefsirini sorduğu ayetlerle alakalı Süâlâtü’s-Sahabe li’r-Rasûl Sallallahü Aleyhi ve Sellem ve istişkâlâtühüm fi’t-Tefsîr adında iki ciltlik hacimli bir eser, Merkezü Tefsir tarafından 2019 yılında neşredilmiştir.

[2] Türkçe telif edilen, ya da Arapça bilen genel halka hitaben yazılan muasır/çağdaş Arapça tefsirler konumuzun dışındadır. Nitekim her ne kadar bu eserleri okuyacak kimsenin de yukarıda bahsettiğimiz bazı temel altyapılara sahip olması gerekse de, bu eserleri anlamak için o derece uzmanca/profesyonelce bir altyapıya gerek yoktur.

[3] Bir sonraki bölümde bu maddeleri tek tek ele alıp biraz daha detaylandırıp örneklendireceğiz.

[4] Mesela Keşşâf Tefsiri tercümesini işaret ettiğimiz ilimlerden bi-haber olarak okumaya çalışan kimse, dil ve belagat yönünden çok ileri seviyede olan bu eserden ne kadar istifade edebilir?

[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi: Tabakatü’l-Müfessirin, Bilmen yayınevi, İstanbul, 1973, II/468.

[6] Bk. Heyet, el-Müyesser fî ulûmi’l-Kur’ân, s. 10-11, Dâru’l-Gavsânî, Beyrut, 2021, 4. baskı.

[7] Bk. et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr (10603), el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ (20386).

[8] Malum olduğu gibi bu eser, Celaleddin Mahallî’nin tamamlayamadan vefat etmesi üzerine, talebesi Celaleddin es-Süyûtî’nin tamamladığı bir tefsir olması hasebiyle, İki Celal’in tefsiri anlamına gelen “Tefsîru’l-Celâleyn” ismiyle şöhret bulmuştur.

[9] İbn Rüşd, Faslü’l-Mekâl, thk. Muhammed Âbid el-Câbirî, Beyrut, 1997, s. 114.

KAYNAK: İSMAİLAĞA TELİF BÖLÜMÜ – Enes Özdemir

PAYLAŞ