Günah ne demek? Günah hakkında ayet hadis ve kıssalar

AYET-İ KERİMELER
  Â’raf / 33. De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
 
  Bakara / 276. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.
 
   Al-i İmran / 135. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
 
  En’am / 120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.
 
  Câsiye / 7. Vay haline, her yalancı ve günahkâr kişinin!
 
   Mutaffifin / 14. Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.
 
  Nisa / 31. Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.
 
   Necm / 32. Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
 
HADİS-İ ŞERİF
   * Hazreti Aişe radıyallahu anh  anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm bana: “Ey Aişe! Ehemmiyetsiz görülen amellere karşı aman dikkatli ol! Çünkü onlar için de Allah (tarafın)dan (vazifelendirilmiş) araştırıcı bir melek vardır.”  
 
   * Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: “Ümmetimden birkısım insanları bilirim ki, Kıyamet günü Tihâme dağları emsalinde bembeyaz (tertemiz) hayırlarla gelirler. Aziz ve celil olan Allah Teâla hazretleri o sevapları saçılmış toz haline getirir (değersiz kılar, kabul etmez).”
   Sevban dedi ki : “Ey Allah’ın Resülü! Onları bize tavsif et, durumlarını açıkla da, bilmeyerek biz de onlardan olmayalım!” Aleyhissalâtu vesselâm açıkladılar: “Onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin cinsinizden insanlardır. Sizin aIdığınız gibi onlar da gece (ibadetin)den nasiplerini alırlar. Ancak onlar, Allah’ın yasaklarıyla tenhâda başbaşa kalınca o yasakları ihlâl ederler, çiğnerler.”  
 
   * (Ümmü’l-Mü’minîn) Âişe radiya’llâhu anhâ’dan: Şöyle demiştir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem Ashâbına emrettiği zaman (dâimâ) ellerinden gelebilecek amelleri emrederdi. (O zaman Ashâb-ı Kirâm’ı): “Yâ Resûlâ’llâh, biz Senin gibi değiliz. Allâhu Teâlâ Senin olmuş ve olacak günahlarına meydan vermemiştir.” derlerdi de (âsâr-ı) gazab vech-i mübârekinde belirecek kadar kızar ve ondan sonra da: “En ziyâde sâhib-i takvânız, Allâh’ı en çok bileniniz şüphesiz ki benim.” buyururlardı.  
 
   * Yine Ebû Hüreyre radiya’llahu anh’den Nebî Salla’llahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: Bir kula (bilmiyerek) bir günâh isâbet edip veyâ bir günâh işleyip de:- Yâ Rab! Ben (bilerek) bir günâh işledim, yâhut (bilmiyerek) ben bir günâhla musâb oldum, kusûrumu afv ü mağfiret eyle! Diye (günâhını i’tirâf ve) niyâz ederse, o kulun Rabbi:
   – Demek ki, kulum, (dilerse) günâhımı afvedecek, (dilerse) cezâlandıracak muhakkak bir Rabbi olduğunu bildi. Şu halde ben de kulumu mağfiret ettim, buyurur. Sonra bu kul Allah’ın dilediği kadar bir zaman (günâhsız) yaşar. Sonra bir günâh daha isâbet edip veyâ bir günâh işleyip de:- Yâ Rabbî! Ben (bilerek) bir günâh işledim, yâhut (bilmiyerek) bir günâhla musâb oldum. Kusûrumu afv ü mağfiret eyle, diye niyâz ederse, o kulun Rabbi:
    – Demek ki, kulum, günâhını affedecek veyâ cezâlandıracak bir Rabbi bulunduğunu gereği gibi bildi, şu halde ben de bu kulumu mağfiret ettim, buyurur. Sonra bu kul Allah’ın dilediği kadar bir zaman günâhsız yaşar. Sonra bir günâh isâbet edip veyâ bir günâh işleyip de:    – Yâ Rab! Ben bir günâh işledim veyâ bir günâhla musâb oldum, kusûrumu afv ü mağfiret eyle, diye Allah’a yalvarırsa, o kulun Rabbi:
    – Demek ki, kulum, günâhımı affedecek veyâ cezâlandıracak bir Rabbi olduğunu bildi, ben de üç def’a kendisini afv ü mağfiret ettim. Artık (günâh işlediğinde tevbe etmesini bilen) bu kulum dilediği işi işlesin, buyurur.
 
   * ‘Âişe radiya’llahu anhâ’dan rivâyete göre, Nebî Salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle du’â ederdi: Allah’ım! Tenbellikten, bunaklık derecesinde ihtiyarlıktan, günâhtan, ödeklikten, kabir suâlinden ve kabir azâbından, Cehennem ateşinden ve Cehennem azâbından, zenginlik gurûrunun şerrinden, yoksulluk sefâletinden Sana sığınırım!. Allah’ım! Bir gözü silik Deccâl’in şerrinden Sana sığınırım!.
   Allah’ım! Günâhlarımın kirini (el deymedik) kar, buz suyu ile yıka, kalbimi de günâhlardan -beyaz elbîseyi kirden temizler gibi- pâkla; benimle günâhlarımın arasını da doğu ile batı arası uzaklığı kadar uzak kıl!. 
 
   * Şeddâd İbn-i Evs radiya’llahu anh’den rivâyete göre, Nebî Salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Seyyidü’l-istiğfâr (yâni istiğfâr du’âlarının ulusu) Allahu Teâlâ’dan şu yolda mağfiret dilemektir: Allah’ım! Sen Rabbimsin, ibâdete lâyık hiç ilâh yoktur, yalnız Sen varsın; beni Sen yarattın, şüphesiz Sen’in kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ü va’ad üzere sâbitim. Allah’ım işlediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan buyurduğun ni’metini zât-ı ulûhiyetine i’tirâf ederim. Günâhımı da î’tirâf ederim. Binâenaleyh günâhımı Sen yarlığa! Çünkü günah yarlığamak, kimsenin haddi değildir, ancak Sen yarlığarsın!.    Resûl-i Ekrem buyurur ki: Bu seyyidü’l-istiğfâr du’âsını her kim kalbiyle sevab ve fazîletine inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse, o kimse ehl-i Cennet câmiasındandır. Her kim de sevam ve fazîletine inanarak gece okur da sabah olmazdan önce ölürse, o kimse de ehl-i Cennet zümresindendir
 
   * (Abdullah) İbn-i Mes’ûd radiya’llahu anh’den şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûl-i Ekrem’e bir kimse:
   – Yâ Resûla’llah! Câhiliyet zamânında (Müslüman olmazdan önce) işlediğimiz günâhlardan dolayı cezâ görecek miyiz? Diye sordu. Resûlu’llah şöyle cevâb verdi:   
   – Her kim müslümanlıkta güzel hareket ederse, câhiliyet hayâtında işlediği günâh ile muâheze olunmaz.Fakat her kim müslümanlıkta (sebât etmeyib irtidâd etmek) fenâlığında bulunur (ve küfr üzerine ölür)se o, hem evvelce câhiliyetteki ameliyle, hem de sonra müslümanlıktaki küfr ve intidâdiyle muâheze olunur (ebedî Cehennemde kalır).
 
   * Ebû Hüreyre radiya’llahu anh’den Resûlu’llah Salla’llahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: Ümmetimin hepsi (Allah tarafından) afvolunmuşlardır. Yalnız açık günahkârlar değil, bu (günahkâr) delilerden öyleleri vardır ki: Kişi geceleyin bir günâh işler, sonra: “Şöyle (bir gece hayâtı) yaşadım!” der. Halbuki o, Rabbi günahkâr (sabahleyin şuna buna): “Ey falan, ben dün gece şöyle şöyle (bir gece hayatı) yaşadım!” der. Halbuki o, Rabbi günâh işini ört bas ederek gecelemişti. Fakat bu deli Allah’ın örttüğü perdeyi açarak sabahliyor (fıskını gösteriyor). 
   * Ebû Hüreyre radiya’llahu anh’den rivâyete göre, Nebî Salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:    Hiç bir kişi Cennet’e giremiyecektir, ancak o, dünyâda günâh işlediyse muhakkak Cehennemdeki makkarını görecektir. Tâ ki Cennet’e girdiği zaman bu ni’mete ziyâde şükür ede. Hiç bir kişi de Cehennem’e giremiyecektir. Ancak o, dünyâda sevâb işlediyse Cehennem’e girmezden önce muhakkak Cennetteki ebedî makamını görecektir. Tâ ki (Cehennem’de bulunduğu müddetce) Cennet’teki makamına mütehassir olsun (Cehennem âzâbını iyice tatsın). 
 
   * Nu’mân İbn-i Beşîr radiya’llâhu anhümâ’dan Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:     Halâl olan şeyler bellidir; haram olanlar da bellidir. Fakat halâl ile haram arasında birtakım şübheli şeyler vardır (ki bunlar halâl mıdır, haram mıdır? Çok kimseler bilmezler). Kim ki, kendisince günah olması sezilen bir şey’i terk ederse, o, hürmeti âşikâr olan şey’i çoktan bırakmış demektir. Kim ki, günah olması şübheli olan şey’e cür’et ederse, bu da hürmeti vâzıh muharremâta dalmağa yaklaşmıştır. Günahlar (, haramlar) Allâh’ın korusudur (yasak yeridir). Hangi çoban ki, (davarlarını) koru etrâfında otlatırsa, çok sürmeden koruya dalabilir.  
 
   * İbn-i Ömer radiya’llâhu anhümâ’dan Resûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir:     (Kıyâmet günü) muhakkak Allah mü’mini yaklaştırır ve onun üstüne cenâh-i şefkatini ve hicâb-i hıfzını örter de onu (ehl-i mevkifin gözünden) esirger. Ve:- (Ey kulum! İşlediğin) fülân günâhı bilirsin değil mi? Fülân günâhı (da) bilirsin değil mi?; diye sorar. Mü’min de:
– Evet, Rabbim! diye tâ bütün günâhlarını takrîr ve i’tirâf ettiği ve içinde helâkine kanâat geldiği zaman Cenâb-ı Hak:
– (Ey kulum!) Aleyhindeki bu günâhları dünyâda (halktan) gizledim. Bu gün de senin lehine bunları mağfiret ediyorum! buyurur. Ve mü’minin hâssaten defteri (sağından) kendisine verilir.    Kâfirlere, münâfıklara gelince: (onlar için de Peygamberlerden, Meleklerden bir çok) şâhidler:
– Ha şunlar, Rablarına (şerîk zu’m ederek) yalan söyliyenlerdir; Allâh’ın lâ’neti (o) zâlimler üzerine olsun! derler.
 
   Günümüz dünyası çarşısıyla, pazarıyla âdeta bir günah deryası haline gelmiş ya da getirilmiştir. Bugün şeytan ve onun avanesi her yerde kol gezmekte, her köşe başında kendi ağına düşecek kurbanlarını beklemektedir. Her mümin, böyle bir toplum içinde “her günah içinde küfre giden bir yol vardır” anlayışıyla hareket etmek zorundadır. O, beyninin bütün fakülteleriyle Allah’a müteveccih olmalı, duygu ve düşüncelerinde günaha asla yol vermemelidir. Yanlışlıkla gözüne, kulağına birşey iliştiği zaman, hemen tevbe ve istiğfarla Rabbine yönelmeli ve: “Allah’ım, bunu nasıl yaptım bilemiyorum! Böyle bir günah işlemekten dolayı Senden çok utanıyorum” deyip o günahtan duyduğu üzüntüyü dile getirmelidir. Öyle ki bu pişmanlıktan kaynaklanan hüzün, onun bütün benliğini sarmalı ve kalbinin ritmini değiştirmelidir. Aksine böyle bir yakarış ve hüzünle pişmanlığın dile getirilmemesi, o günaha giden yollann açık bırakılması demektir ki, şeytanın o kapıdan tekrar girmesi her zaman mümkündür.
 
  Çarşı ve sokakta kol gezen haramlar karşısında gençlere şu tavsiyelerde bulunulabilir:
   a. İşleri biriktirip, dışarı çıkıldığında birkaç işi birden görmek.
   b. Bir kısım işlerimizi her gün çeşitli sebeplerle dışarı çıkma mecbûriyetinde olanlara gördürmek.
   c. Sokağa yalnız çıkmayıp, bir veya iki kişi ile birlikte çıkmak.
   d. Her an günahlardan ve kayıp gitmekten Allah’a sığınmak.
 
   Ayrıca, her hususta olduğu gibi, bu hususta da başkalarına örnek olma mevkiinde bulunan şahıslar, hayatlarına çok dikkat etmelidirler. Zira, “âlimin sürçmesi âlemin sürçmesi, veya, âlimin ölümü âlemin ölümüdür” fetvasınca, onların yapacağı küçük bir hata veya dikkatsizlik binlere, milyonlara sirâyet edebilir, binleri ve milyonları sarsabilir.
 
   Büyük günah işlemek, bazen küçük günahları ehemmiyetsiz görmekten daha ehven olabilir. Meselâ, zina etmek, nefsin altında kalıp ezilmişliğin ifadesidir. Buna karşılık, sürekli olarak harama bakmak, hafife alındığı takdirde zina derecesinde bir günah olabilir. Aynı şekilde, bir-iki gıybetle, bir yerde köçeklik yapma ölçüsünde günaha girilebilir. İnsan, insan ise, harama bakma günahından da, gıybet günahından da ömür boyu ızdırap duymalıdır.
 
AZİZ İNSAN
   İmam Tirmizi’ye sordular:
– Ya imam, aziz kime denir?
– Aziz, dedi, kendisini günahın zelil kılmadığı insandır.
   İnsanı vicdanında mahkûm eden, kendinden utandıran, aynalara baktırmayan günahlarıdır. Cemiyette ve ötede rezil, rüsva eden yine günahlarıdır.
   Aziz, vicdanında hür, sokağında hür olan; günahla kirlenmeyen; günahını istiğfar kurnasında yıkayan adamdır.
 
FARENİN HİLESİ
   Adam, buğday ambarına buğdaylarını biriktirir. Fakat ambar bir türlü dolmaz. Sırrını anlayamaz adam… O sürekli buğday İlave ettiği halde buğdayı eksilmektedir. Günleri, aylan, yılları bu uğurda harcamış, fakat bir türlü maksadına muvaffak olamamıştır.
   Farenin ambarın her tarafında delikler açtığını ve buğdayların onun için uçup gittiğini bilmeyen adam, derdini tespitte ve çarede acze düşer.
   İnsanların kırk yıllık ibadet ambarlan bir türlü dolmuyor; insan arzu ettiği kemalatı yakalayamıyor, içinde derinleşemiyorsa, ambarında fare var demektir. Günahlar onun bütün hayrını ve faziletini bitirmekte, yok etmektedir.
   Salih amelle ambarını dolduran insan, günah faresinin zararına uğramamak için takva zırhına bürünmelidir. Takva, günahlardan sakınmaktır.
 
DİKEN EKEN ADAM
   Birisi yolun kenarına diken ekmişti. Dikenler büyüyüp gelişti, İnsanları rahatsız etmeye başladı.
– Dikenleri sök artık, dediler.
– Tamam, dedi, yakında sökeceğim.
   Adam sürekli yarın diyor, fakat dikenler büyüyüp güçleniyordu.
   Bir Hak dostu:
– Bu İşi sürüncemede bırakma, vaadinde dur, dedi. Adam yine;
– Bugün… Olmazsa yarın, diye cevap verince Hak dostu:
– Sen hep “yarın” diyerek erteliyorsun. Dikenler büyüyüp güçleniyor, gençleşiyor; sen ihtiyarlıyor, güç kay­bediyorsun. Korkarım yakında dikenleri sökmeye güç yetiremeyeceksin, dedi.
   Günahlar, tekrarlandıkça beslenir, kökleri derinleşir, alışkanlık yapar, adeta insanın kanına işler, insan, bir uyuşturucu müptelası gibi alıştığı o şeylerin terkine muvaffak olamaz. Onun İçindir ki “Her bir günah içerisinde küfre giden bir yol vardır.” Zamanla o kurt, imanın nurunu karartır, keşke “günah olmasa idi” dedirtir. Adeta çirkinliğe taraftar eder. Ve bir gün insan yaşadığının müdafii haline gelir, ona inanır.
   Günahta ısrar etmemek, tevbe ve pişmanlıkla temizlemek, büyük bir hasenatla şeytanı pişman etmek, insanın elinin kolunun dikenli tellerle sarılı bir mahkum haline dönüşmesini önler.
   Günaha erken müdahale olmazsa kökünün kurutulması zorlaşır.
 
KALPLERİN KİRİ
   Hazreti Mevlana bir ırmağın kenarında durdu. Tabak­haneden gelen su o ırmağın kirlenmesine sebep oluyordu. Bulanık ve kirli suya uzun uzun baktıktan sonra şöyle dedi:
   – Ey zavallı su, git de bu şehir halkının kalbinden geçmediğine şükret. Eğer onların kalbinden geçseydin ne kadar kirlendiğini görürdün. Tertemiz olan Allah, Küddüs isminin tecellileri ile seni arındıracaktır.

PAYLAŞ