Müsamaha ne Demek? Müsamaha hakkında ayet hadis ve kıssalar

AYET-İ KERİMELER
   Bakara /  109. Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.
 
   Nisa / 94. Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek “Sen mümin değilsin” demeyin. Çünkü Allah’ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
 
   Al-i İmran / 159. O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.
 
  İsra / 84. De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.
 
  Ankebut / 46. İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.
 
  Furkan / 63- O çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) “selam” derler (geçerler).
 
HADİS-İ ŞERİF
   * Hâlid İbnu Ma’dan -merfu olarak (yani Hazreti Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in sözü olarak)- rivayet ediyor: “Resülullah buyurdular ki: “Allah refikdir, (yumuşaklık, kolaylık, musamaha sahibi). Bu sebeple rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfk (sahibin)’e mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez. Öyleyse bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin. Eğer geçtiğiniz arazi çoraksa, oradan hayvanın iliğini kurutmadan çıkın. Gece yürüyüşünü tercih edin. Zîra geceleyin arz, gündüzIeyin dürülmeyecek şekilde dürülür. Yol üzerine (geceleyin) konaklamaktan kaçının. Çünkü o, hayvanların yolu, yılanların sığınağıdır.”
 
   Canlı-cansız bütün varlık affı, insanla tanıdı. Hakk, insanda affediciliğini gösterdiği gibi, affetmekdeki güzelliğini de onun kalbine koydu. İlk insan, insanlık fıtratının gereği olan sürçmesiyle, özüne bir darbe indirirken, vicdanında duyulan şey bir inilti ve yakarış, bu feryada semâdan kopup gelen de bir afdı…!
   İnsanlık ilk atası ile elde ettiği bu armağanı; ümidi, tesellisi olarak asırlarca muhafaza etti. Her hata işleyişinde, o sihirli tahtın üstüne binerek, günahların hacâletinden ve ümit kırıcılığından yükselip, sonsuz rahmetlere ulaşdığı gibi, başkalarının işlediği günahlara karşı da onu, gözüne perde yapma âlicenaplığını gösterdi.
   Affedilme ümidi sayesinde insan, ufkunu saran kasvetli bulutların verâsına yükselip, dünyasını aydın görme imkânına ulaşır. Affın yükseltici kanatlarından haberdar olan talihliler, bütün bir hayat boyu, ruhlara inşirah veren bu zemzeme içinde yaşarlar.
 
   Kin ve nefret ise, habis ruhların, insanlar arasına saçdığı cehennem tohumlarıdır. Yeryüzünü gayyâya çeviren bu kin ve nefret körükleyicilerine mukabil, binbir bunalım içinde, itile kakıla hep meçhûllere sevk edilen insanımızın imdadına, affedicilikle koşmalıyız.
 
   Müsamaha bir müslüman sıfatıdır. Her müslüman bu sıfatla muttasıf olmalıdır. Müsamaha gönülleri yumuşatıcı bir unsurdur; hakikatları kabul ettirme de ancak onunla olur. Mamafih, müsamaha ne kadar güzel bir haslet olursa olsun, ifrata-tefrite düşülmeden dengeli ve belli bir ölçü içinde olmalıdır.
 
   Resulullah Efendimiz kendi şahsına yapılan her türlü bed muameleye karşı alabildiğine müsamahalı davranırdı. Ancak bir başkasının hakkı veya dinin esaslarına saldırı söz konusu olduğunda, kükremiş arslanlara döner ve o hak yerine gelinceye veya o bela defedilinceye kadar da yerinde duramazdı.
   Tebliğ adamı da müsamahalıdır. Müsamaha, aslında bir ufuk genişliğidir; ve asla dâvâdan taviz verme anlamına da gelmez.
 
PEYGAMBERLİK GETİREN MÜSAMAHA
   Hazreti Musa, Peygamberliğinden evvel bir müddet koyun çobanlığı yapmıştı. Bir gün sürüden bir koyun kaçtı. Musa aleyhisselam peşine düştü. Koyun kaçtı, o kovaladı. Nihayetinde ayağındaki çarıkları çıkardı. Ayağı şişmiş, yaralanmışa. Akşamüzeri yakaladı. Hazreti Musa hiç öfkelenmedi, koyunu okşadı ve:
   – Ey hayvan, dedi, haydi bana acımadın, kendine de mi acımadın? Neden kendine zulmediyorsun?
   Bu hareketi ona peygamberlik verilmesinin sebeplerindendi…
 
ZAYIFLAR KÖTÜLERLE GÖRÜŞMESİN
   Adam Hazret-i Mevlânâ’yı dinliyormuş.
— Senin yanında iyi ile kötü, eğri ile doğru bir olmamalıdır. Sen düzgünün yanında, bozuğun da karşısında olmalısın!
   Bunları dinledikten sonra doğruluğunu teyid makamında başını sallayarak çıkıp gitmiş.
   Ne var ki bir gün Mevlânâ’yı eğri bildiği birinin yanında görmüş, candan sohbet ediyormuş kötü ile. Beklemiş, kalkıp da uzaklaşırken yaklaşmış.
— Sen, demiş, doğrunun yanında, eğrinin de karşısında olunmalı, dememiş miydin?
— Evet, demiştim.
— Öyle ise işin ne bu kötü adamın yanında? Niçin onunla senli benli oluyorsun? Tatlı tatlı sohbet ediyor­sun?
   Mevlânâ:
— Ben, demiş, yetmiş iki buçuk milletle beraberim!
   Bu söze büsbütün zıvanadan çıkan adam:
— Zaten demiş, sizin gibilerdir bizim ahlâkımızı bozanlar. Kürsüde öyle konuşuyorsunuz, sokakta da böyle hareket ediyorsunuz.
Mevlânâ tebessüm ederek cevap vermiş:
— İşte bu sözünle de beraberim!
   Adam süt köpüğü gibi sakinleşmiş.
   Olayı geriden seyreden bir Mevlânâ dostu, yaklaşmış, adamın yakasından tutup beriye çekerek konuşmuş.
— Sen, demiş, Mevlânâ’yı anlamıyorsun. Mevlânâ’nın söylediği doğrudur. Senin gibileri hep doğrularla konuş­malı, eğrilere yaklaşmamalıdır. Zira sonra sen de eğrilirsin. Ama Mevlânâ için böyle bir tehlike yoktur. O hangi eğrinin yanına varırsa, mutlaka ona bir doğruluk ilham eder, ondan asla eğrilik almaz…
   Aklı başına gelen adam koşarak Mevlânâ’nın arkasından erişip özür dilemiş.
— Seni yanlış anlamışım, özür dilerim, kusuruma bakmayın.
   Mevlânâ yine mütebessim, aynı cevabı vermiş:
— Bu sözünle de beraberim!
 
   Maneviyat büyükleri, elektrik yüklü bulutlara benzerler. Vardıkları yerde şimşek gibi çakar, orayı aydınlatırlar, oranın karanlığında kaybolmazlar.

PAYLAŞ