Mahmud Efendi'nin Sohbetlerinde geçen "Mevla'nın namaz kılması, ibadet etmesi" ifadesi

   Allah’ın muhabbetinde derinleşen alim mutasavvıflar bazen öyle bir ifade kullanır ki, okuyan cahiller bunu anlamadığı gibi zahiren de batıla yorumlanabilir. Halbuki o söz derya misali ilmi birikimden süzülmüş ve bir cümle kalıbına sokulmuş, içinde derin manalar taşıyan, üzerine şerh yazılası bir ifadedir.
   Mahmud Efendi Hazretlerinin sohbetlerinde geçen bazı ifadeler de İnternet ortamında  tarikat düşmanları tarafından kullanılmaktadır. Nedir o ifadeler?
   “Namaz kıldık diyoruz ama asıl namazın hakikatini Mevla Teala kılıyor. Dünyada en iyi namaz kılan insanın namazı, Mevla Teala’nın kıldığı namazın sureti oluyor. Mevla Teala gibi kim kılabilir? Asıl kendisine layık olan namazı kendisi kılıyor. Mevla Teala hakkıyla kılıyor..

Demek ki Zat-ı Pak-i Sübhaniye hem Abid hem Ma’bud; hem zakir hem mezkur. Yani hem ibadet ediyor hem ibadet olunuyor; hem zikrediyor hem zikrolunuyor.”
AYETLER IŞIĞINDA DEĞERLENDİRME
   Bu sözlerin zahirinde bir gariplik göze çarpıyor. Koskoca alim ve gönül ehli, şeriattan kıl kadar taviz vermeyen, itikatta sarsılmaz imana sahip bir zatın bu ifadelerini okuyan bilgisiz vatandaşların zihinlerinde elbette soru işaretleri zuhur edecektir.
Bu sözleri anlamak için şu maddeleri Kur’an’dan örnekler vererek açıklayacağız
1- Bazı ifadeler Allah ve aynı zamanda başka varlıklar için de kullanılabilir mi?
2- Bu ifadeler Allah için kullanıldığında aynı manaya mı işaret eder?
3- Bazı ifadeler gerçek manasıyla mı alınır?
Şimdi bazı ayetlerle önümüz aydınlatalım:
a) “Öyleyse yalnız beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim….” (Bakara 152)
Allah (Celle Celaluhu) bizzat “beni zikredin” “ben de sizi zikredeyim” buyuruyor. Dikkat edilirse ayette Allah’u Teala kullarına yapmasını emrettiği şeyle mukabele edeceğini aynı kelime ile ifade ediyor. Yani “zekera” kelimesini hem kullar için hem kendi için kullanıyor.
“zikredin” ve “zikredeyim”
Şimdi sorulacak soru şu: Allah (Celle celaluhu) bizim gibi mi zikrediyor? Yani haşa Allah bizi mi anıyor, hatırlıyor, yoksa (haşa) bizim ismimizi tekrar mı ediyor?
Bizim zikretmemiz bu şekilde olduğu halde Allah için bunları düşünebilir miyiz? HAYIR
Demek ki aynı ifade kullanıldığı hadle farklı mana çıkıyor…
b) “Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzab/56)
Yine ayette Allah’ın, meleklerin ve iman edenlerin “salat” etmesi ifade ediliyor. “Allah ve melekleri salat ederler” derken “salat” ifadesi hem Allah hem de melekler için kullanılıyor ve mümünlerden de “salat” etmeleri isteniyor.
Soru şu: Allah, melekleri ve müminler gibi mi salat ediyor? HAYIR
Ne diyoruz, Allah’tan rahmet, meleklerden istiğfar, müminlerden dua…
Yani “salat” ifadesi Allah’a aitse farklı mana ortaya çıkar.
c) Kutsi bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Allah Teala Hazretleri diyor ki: Ben, kulumun  benim hakkımda yaptığı zanna göreyim. O , beni zikretti mi onunla beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir  zira yaklaşırım, o bana bir zira’ yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.” [Buhari, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizi, Da’avat 142, (3598)]
   Burada da koşmaktan, yürümekten bahsediliyor. Rabbimiz bunların hepsinden münezzeh olduğuna göre ne anlaşılıyor?
   Kul ona az bir yönelme ile Rabbimiz ona rahmet kapılarını ziyadesiyle açıyor. Kulun yönelmesine mukabil Rabbimiz karşılığını fazlasıyla veriyor.
   Olaya bu pencereden bakmak gerekiyor…

   Arap edebiyatında meşhur bir kaide vardır: ifâdenin hakikate hamli (yorulması) muhal (imkansız) olunca, mecaz kastedildiği ortaya çıkar.”

AYNI İFADE AMA MANA FARKLI
   Ayetlerden ve hadis-i kudsiden anlayacağınız üzere aynı ifadeler kullanıldığı halde mana farklı oluyor. Mahmud Efendi Hazretlerinin sözleri de zahiri manada ele alınamaz çünkü öyle kastedilmemiştir.
   Namaz: Asıl itibariyle zikir, övgü ve yüceltmeden ibarettir. Kulun Allah’ı ne âlî şekilde yücelteceği, öveceği ve uluhiyetini tasdik edeceği ibadet namazdır. Bu sebeple Kur’an’da bir çok yerde namaza vurgu yapılır ve namazın öneminden bahsedilir. Peygamberimiz de namaz dinin direğidir buyurarak bu gerçeğe vurgu yapmıştır.
   İşte bizim namazımız yani övgü ve yüceltmemiz, hamd ve senalarımız Allah’ın kendisini övmesinin ve yüceltmesinin seviyesine ulaşamayan sadece bir “suret” mesabesinde oluyor.
   En güzel namaz kılan ve dolayısıyla Allah’ı en layıkıyla övüp, yücelten kişi bile Allah’ın kendini övmesinin sureti gibi oluyor.
   Derseniz ki, Allah kendisini över mi? Allah kendisini yüceltir mi?
   Deriz ki, hiç mi Kur’an okumuyorsunuz?
   Kur’an’ın başında rahmetini, merhametini ilan ediyor, hamd-ü senanın kendine layık olduğunu bildiriyor. Her ayetin sonunda “mutlak güç sahibidir, hikmet sahibidir, ziyade bilicidir, yerli yerince yapandır, izzet sahibidir, ziyade acıyıcıdır, ziyade görücüdür, hakkıyla işitendir vs…” diye Rabbimiz kendisini övmüyor mu?
   “….Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye layıktır” (Teğabün 6)
   İşte hakikatte de Rabbimiz kendisini en iyi şekilde övücüdür. O’nun kendini yüceltmesi “asıl”, bizim övmemiz, yüceltmemiz onun yüceltmesi yanında suret gibidir…
   Aynı şekilde bizim Allah’ı övmemiz, zikretmemiz, kıldığımız namaz bir ibadet olması hasebiyle suretten ibaret olurken, Allah’ın kendisini övmesi de bizim yaptığımız bu ibadetin aslı oluyor.
   Yaptığımız her amel bizim katımızda ibadet olarak adlandırıldığı için “biz ibadet ediyoruz” deriz. “Allah’ın ibadet etmesi” tabiri ise “kendine kulluk yapıyor” olarak algılanamaz. Allah’ın kendini hakkıyla övmesi ve yüceltmesi manasındadır. Zaten en sonunda da “hem zikrediyor hem zikrolunuyor” diyerek aslında bu manayı kasdettiğini ifade etmiş oluyor.
www.ihvanlar.net
 

PAYLAŞ