Bir hadis-i şerif ve 3 ders

Sabah namazından sonra güzel bir hadis okudum. Kendi adıma bu hadisten bazı sonuçlar çıkardım, paylaşmak istedim.

Sahabeden Üseyd bin Hudayr adında biri vardı. Mizahı severdi. Yaptığı esprilerle insanları güldürürdü. Bir gün etrafına toplanmış birkaç kişiye yine böyle espriler yapıp onları güldürürken Allah Resûlü (s.a.v.) oradan geçiyordu. O da espri olsun diye elindeki sopa ile Üseyd’in böğrünü dürttü. Bunun üzerine Üseyd “[bana sopa ile vurdun] kısas yapmama izin ver” dedi. Allah Resûlü “buyur kısas yap” dedi. Üseyd “senin üzerinde entarin var, benim üzerimde bir şey yok” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) entarisinin üst tarafını çıkardı. Üseyd peygamberimizi kucaklayarak onun böğrünü öptü. “Ben işte bunu yapmak istemiştim ey Allah’ın Resûlü” dedi. (Ebû Davud, Diyat, 15)

Şu ufacık olayda öyle büyük ibretler var ki… Ben bunlar içinde en önemli gördüğüm birkaçına temas edeceğim.

1. Allah Resûlü’nün söz ve davranışlarının birbirine uygunluğu

Allah Resûlü (s.a.v.) dinde yer alan kural ve hükümleri önce kendisinden başlayarak uyguluyor, kendisini asla istisna etmiyordu. İnsanlara bir şeyler anlatıp kendisini bunun dışında tutmuyordu. Zerre miktarı hayır ve şerrin görüleceğine herkesten önce o iman ettiğinden üzerinde hiç kimseye ait bir hak kalmasını istemiyordu.

Buradan insanlara dini anlatma konumunda bulunanların alması gereken büyük ders ve ibretler var. İnsanlar ne söylediğimizden çok ne yaptığımıza bakarlar. Eğer söylemlerimiz ile yaşantımız birbirini tutmuyorsa söylemimizin hiçbir değeri kalmaz.

“İslam doğruluktur” deyip yalan söylüyorsak, “İslam çalışkanlıktır” deyip tembellik ediyorsak, fakire yardım etmekten dem vurup yardımdan uzak duruyorsak sözümüz etki etmez. Allah Resûlü’nün insanlar üzerinde etkili olmasının en önemli sebebi sözleri ile yaşantısı arasındaki uyumdu.

2. Kul hakkının önemi

Allah Resûlü, insanları şöyle uyarmıştı:

“Kim ki mümin kardeşinin bir hakkını yemişse –bu hak onun kişiliğiyle veya başka bir şeyle ilgili olsun fark etmez- dinar ve dirhemin olmayacağı kıyamet günü gelmeden önce bugün onunla helalleşsin. Aksi takdirde kendisinin salih ameli varsa, yaptığı haksızlık miktarınca onun salih amellerinden alınıp [kardeşine verilir]. Kendisinin iyiliği yoksa, kardeşinin kötülüklerinden alınıp buna yüklenir.” (Buhârî, Mezâlim, 11)

İşte yukarıdaki olayda o, tam da bu söylediği şeyi yapıyor. Mümin kardeşine yönelik aslında onu incitmek amacıyla yapmadığı bir hareketten dolayı kardeşinin hakkını yemiş olabileceğini düşünüyor ve kıyamet gelmeden önce helallik almak istiyor.

3. Adaletin önemi

Bir toplum adaletle ayakta durur. Eğer toplumda yönetici, zengin, üst düzey kimseler ceza kurallarından istisna ediliyorsa, kurallar yalnızca alt tabakaya, zayıflara uygulanıyorsa o toplum payidar olamaz. Nitekim Allah Resûlü bir hadisinde bu hususu şu şekilde ortaya koymuştur:

“Sizden önceki kavimleri helak eden şey şu idi: Onlar içinden şerefli bir kimse hırsızlık yaptığında ona ceza uygulamazlar, zayıf bir kimse hırsızlık yaptığında ona ceza uygularlardı. Vallahi Muhammed’in kızı Fâtıma bile hırsızlık yapsa onun elini keserdim.” (Buhârî, Enbiyâ, 52)

Kızını kuraldan istisna etmeyen kendisini eder mi?

Rabbimiz Allah Resûlü’nün (s.a.v.) sünnetini hakkıyla anlamayı ve yaşamayı cümlemize nasip eylesin.

(Soner Duman/20.Cemâziyelevvel.1440/26.Ocak.2019/C.tesi)

PAYLAŞ