İsmailağa Heyetinden Nureddin Yıldız hakkında uyarı

Nureddin Yıldız Hoca’nın Mahmud Efendi Hazretlerimiz Üzerinden Câmiamıza Yönelik Tezvîrâtına Dair Zarûrî Bir Açıklama

Nureddin Yıldız Hocanın bir süredir “Mahmud Efendi’yi böyle bildim” başlığıyla yayınladığı seri videolarda Efendi Hazretlerimizle yaşadığı birkaç hâdiseyi aktarmış olması kamuoyu için faydalı gibi gözükse de yer yer araya kattığı yorumlar son derece talihsiz olmuştur.

Her şeyden önce şunun ifade edilmesi gerekir: Hocanın Mahmud Efendi Hazretlerimizle yaşadıklarını cemiyet ile paylaşması elbette itiraza mahal olacak bir durum değildir. Fakat videoları izleyenlerin de müşahede edeceği üzere Nureddin hoca, Efendi hazretlerimizle uzun yıllar birlikte olmuş, hâdiseler karşısında nasıl tavır takındığına vâkıf olmuş, husûsî sırlarına dahi muttali olmuşçasına bir tutum ortaya koymaktadır. Oysa Mahmud Efendi hazretlerimizin her daim yanında bulunmuş olan hocalarımız hâlen hayattadır. Onların da şehâdet ettiği üzere Nureddin hoca, Mahmud Efendi hazretlerimizin sıhhatli halinde ne kayda değer şekilde onu ziyarete gelmiş ne de bir başka vesileyle birlikteliği olmuştur. Şu soru can alıcı bir soru olarak mutlaka sorulmalıdır: Madem ki kendileri Mahmud Efendi hazretlerimizi bu kadar sevip takdir etmekteydiler, bugüne dek neden kendilerine kayda değer bir ziyarette bulunmadılar?

Nureddin hocanın videolarda anlatmak üzere bulduğu birkaç malzeme ise babasının intisabı vesilesiyle kimi zaman karşılaşmasıyla veya Efendi hazretlerimizin umre ziyaretlerinde bir şekilde yollarının kesişmesiyle cereyan etmiş sayılı olaylardan ibarettir. Dolayısıyla hoca, Mahmud Efendi hazretlerimiz gibi irşâdı yarım asrı aşkın zamana yayılan bir zâtın hayatını ve menhecini bir iki hâdiseye hasretmeye çalışarak adeta okyanusu bardağa sığdırmak istemiştir.

Nureddin hoca, bu konuşmalarında sadece Mahmud Efendi hazretleriyle uzun yıllar beraber olmuş kişi tavrıyla hareket etmemekte, üstüne cemaatin de medreseler, hocalar ve sair müesseseleriyle ne durumda olduğunu birinci dereceden bilen biriymiş gibi bir tavır sergilemektedir. Oysa kendisinin bugüne dek ne Mahmud Efendi hazretleriyle, ne cemaatiyle ne de menheciyle birebir temas içinde olmadığı herkesin bildiği bir husustur. Şu hâdise bu noktaya ışık tutar mahiyettedir: Efendi hazretlerimiz bir gün beraberindeki birkaç kişiyle, geçirmiş olduğu bir rahatsızlık sebebiyle Nureddin hocanın babası Hilmi YILDIZ hoca efendiyi ziyarete gitmiştir. Ziyaret esnasında Mahmud Efendi hazretlerimiz “Hatm-i Hâcegân” yapmak istemiş ve bunun için taşların getirilmesini rica etmiştir. Hatm-i şerif taşları gelip hazirûn zikir yapmak üzere halkaya oturduğunda orada hazır bulunan Nureddin Yıldız hoca bu halkaya oturmayıp kalkıp gitmiştir. Efendi hazretlerimiz bu duruma bir tepki olarak gazaplı bir şekilde babası Hilmi Efendi’ye “Bu niye oturmuyor halkaya?” diye sormuş, Hilmi efendinin payına ise sadece mahcup olarak sükût etmek düşmüştür. Bu olayın şâhitleri halen hayattadır. Biliyoruz ki kendisini böyle bir halkaya oturmaktan alıkoyan unsur, Suudi Arabistan gibi selefi-vehhâbî itikadının yaygın olduğu bir coğrafyada okumuş olması ve tarikat meseleleriyle ilgili noktalarda onların etkisinde kalmış olmasıdır. Nitekim bu husus tarikat konularına dair yaptığı görüş beyanlarından da rahatlıkla anlaşılmaktadır.

Unutulmamalıdır ki böylesi bir olayı hikâye etmeye bizleri mecbur eden de kamuoyunu aldatıcı mahiyetteki kendi davranışı ve tezvîratıdır. Ümmetin dertleriyle uğraşıp İslâm’a hizmet etmek için harcamamız gereken zaman ve enerjiyi, ortaya attığı asılsız iddialar sebebiyle bu nevi açıklamalara sarf etmeye bizleri mecbur bırakması da ‘hakka girmek’ olduğu kadar aynı zamanda da bir ‘fitne’dir.

Ayrıca hoca, camiamızla ilgili izleyenleri hakikaten hayrette bırakacak iddiaları da vebali önemsemeyen bir cüretle ortaya atabilmiştir. Bir tek misal olarak, cemaatimizin “Mâturîdî olanlar, olmayanlar; Nakşibendî olanlar, olmayanlar” şeklinde bir ayrım yaparak toplumu böldüğü ve fitneye sebep olduğunu söylemesi apaçık bir bühtandır, iftiradır. Acaba kendisi cemaatin temsil makamındaki herhangi bir ferdinin bu minvaldeki bir tavrını bir tek örnek üzerinden ispat edebilir mi? Edemeyeceğine göre kendisine düşen öncelikle tövbe etmek ve özür dileyerek helalleşmektir. Sürekli atıfta bulunduğu uhrevî vebalden kurtulabilmesinin yegâne yolu budur.

Mahmud Efendi hazretlerimizin ehl-i sünnet olan, olmayan şeklinde bir ayrım yapmadığı da hocanın mesnetsiz konuştuğu noktalardan biridir. Zira bu iddia hem sünnet-i seniyyenin tavsiye ettiği tavra, hem selef ulemasının tutumlarına uymamakta hem de ömrünü Efendi hazretlerimizin yanında geçirmiş hoca efendilerin aksi yönde anlattıkları hadiselere ters düşmektedir. Nitekim bizzat Efendi hazretleri, ehl-i sünnet dışı akımların zuhur edip yayıldığını haber aldığında “Şeytan’ın dostlarına karşı savaşın” (Nisâ, 76) ayetini okuyarak bu hususta ilmî mücadele edilmesini hocalarına emretmiştir.

Bir başka husus olarak Nureddin hoca, Mahmud Efendi hazretlerinin hali hayatında medreselerin çok daha fazla olduğu ve bugün bu sayının yapılan hatalar sebebiyle düştüğünü iddia etmektedir. Nureddin hoca aslı olmayan bu verileri nereden elde etmiştir? Kendisinin elinde bunların kaydını tutan bir çetele mi vardır? Olması mümkün olmadığına göre, her müstakim mümine yakışacak şekilde bu gibi tezvîrâtı kameralar önünde hiçbir dayanağı olmaksızın konuşmaktansa, bilgi verebilecek mecralar ile temasa geçmesi gerekmez miydi? Kur’an ve Sünnet’in bize tavsiye ettiği mümin tavrı bu değil midir? O halde hoca tam aksine davranarak neyi amaçlamak istemiştir? Bugünlerde Kur’an’ın Allah kelâmı olmadığını iddia edenlere karşı tek cümlesi duyulmamış bir şahsın Mahmud Efendi hazretlerimizin yetiştirdiği insanları hedef alması neyle izah edilebilir? Yoksa kendisi Kur’an’a saldıranlara karşı ses çıkarmamasını ‘ittihâd’ ilkesine uygun bulmakta, bizleri ise birliktelik yapılabilecek bir zümre olarak görmemekte midir? Bu en büyük bölücülük, fitne hareketi değil midir?

Hocanın ilgili videolarda maşeri vicdânı yaralayan bir tavrı da Mahmud Efendi Hazretlerimizden övgü ile bahsederek yetiştirdiği insanları töhmet altında bırakmasıdır. Halbuki bu tutum Mahmud Efendi hazretlerimizin hâli hayatında bir kişiyi bile yetiştirememiş olduğu ithamını tazammun eden dolaylı bir hakarettir. Öyle ya, en büyük sermayesi yetiştirdiği hocalar olan bir zatın tüm emeğini hiçe sayacak bu denli ifadeler ustalıkla yapılmış muğâlata üzerinden Efendi Hazretlerimizi de hedef almaktır. Nureddin hoca, yetiştirdiği insanların onun menhecini terk ettikleri algısını oluşturmak isterken şu noktalara hiç mi bakmak istememiştir: Bugün Efendi hazretlerimizin yolu akidevî veya amelî olarak kıl kadar sapma olmaksızın istikamet üzere devam etmektedir. Onun öğrettiği esaslar kendisinden alındığı şekliyle muhafaza edilmekte ve aktarılmaktadır. Dolayısıyla hocanın bu tarz imaları ya maksatlı bir karşıtlık ya da haberdar olmadan konuşmak kabilindendir.  Ayrıca Nureddin hocanın birkaç kez denk geldiği Efendi hazretlerimizle ilgili ‘Ben Mahmud Efendi’de böyle bir şey görmedim’ şeklindeki garip cümlesinin, ömrünü Efendi hazretlerimizin yanında geçirmiş insanların beyanlarının yanında zerre kıymeti olabilir mi?

Mahmud Efendi hazretlerimizin son yıllarda itibarının zedelendiği şeklindeki iddiası da diğerlerini aratmayacak ölçüde asılsızdır. Zira dünyanın her yerinden gelen âlimler bugün onun tesis ettiği müesseseleri hayranlıkla takdir etmekte ve ihlasla temelini attığı hizmetleri dünyanın her tarafına yayılmaktadır. Bu durum küçük bir araştırma ile öğrenilebilecek bir durumken hakikate karşı gözlerini yumarak aksi yönde cümleler kurmak taassup ve garaz taşımakla izah edilebilecek bir davranış olsa gerektir.

Sözün özü Nureddin hoca, ilgili video serilerinde Efendi hazretlerimizle çok uzun yıllar beraber olmuş bir kişi tavrı sergileyerek kamuoyunu aldatmış, Efendi hazretlerimizin hâdiseler karşısındaki tutumlarına dair yaptığı bazı yorumlarla onun adına yanlış beyanlarda bulunmuş ve Efendi hazretlerimizi övüyormuş gibi davranarak hem onu hem de yetiştirdiği insanları zan altında bırakmıştır. Toplumun bir kesiminin sözlerine itibar edip dinlediği ve genel olarak âdâb-ı muaşeretten, kul haklarından bahseden bir kişiye böylesine gayr-ı ahlâkî bir davranış hiç yakışmamıştır.

Son olarak ifade edelim ki, bizim Nureddin Yıldız hocaya yönelik bu türden tenkitlerimiz İslâm karşıtı mecraları sevindirmemeli ve buradan hareketle “Müslümanlar birbirine girdi” yorumlarına sevk etmemelidir.  Zira bizim bu açıklama ile kastımız doğru olmayan şeylerin cevapsız kalmasından hareketle hakikat olarak benimsenmesinin önüne geçilmesidir. Bu da bize dinimizin emrettiği düsturlardandır. Yoksa kimseyle şahsi bir münakaşaya girmek ne menhecimize ne de meşrebimize uygun değildir.

Cenab-ı Hak’tan niyazımız hem Nureddin hocayı hem de bizleri hatalarımızı telafiye muvaffak kılması ve doğru olana hidayet buyurmasıdır.

İsmailağa İstişare Heyeti

PAYLAŞ