HAZRETİ MUAVİYE RADIYALLAHU ANH’IN FAZİLETLERİ

   Hazreti Muaviye Radıyallahu anh. Gözümüzün nuru sahabe efendilerimizden. Miladi 604 Yılında Mekke’de doğdu. Babası Ebu Süfyan, annesi ise Hind’dir. Mekke’nin fetholunduğu gün babası ile birlikte müslüman olmuştur.

   Bu gün bu büyük sahabeyi tahkir eden bazı Ehli Sünnet dışı mezhepler vardır. Türkiye’de İlahiyatçı geçinip “Ben onu sevmek zorunda mıyım” diyen hatta “Ezandan rahatsız oluyordu” diyerek iftira eden insanlar var. Bakın bu büyük sahabenin nasıl faziletleri var.

VAHİY KATİBİ
   Peygamber Efendimiz bu sahabeye “vahiy katipliğini” vermiştir ki bu, Cebrail Aleyhisselam’ın bildirmesiyle olmuştur. Cebrail Aleyhisselam’ın Peygamberimiz’e getirdiği ayetleri yazanlar arasındaydı. Ayrıca Peygamber Efendimizin mektuplarını da yazardı.

RABBENA LEKEL HAMD
   Peygamber Efendimiz bir namazda rükudan kalkarken “Semi’Allahü limen hamideh” okuduklarında, ön safta bulunan Hazreti Muaviye “Rabbena lekelhamd” derdi. Resulüllah efendimiz bu hareketi beğenip tasvip ettiği için, bunu söylemek bütün müslümanlara sünnet olarak kaldı.

 SAVAŞ VE HİZMETLERİ
   Huneyn gazasında Resulüllah’ın önünde babası ile birlikte kahramanca çarpıştı. Tebük Gavesine katıldı. Veda Haccında bulundu. Hazreti Ebubekir ve Ömer (Radıyallahu anhuma) zamanında Suriye taraflarında savaşlara katıldı.
   Hazreti Ömer onu Şam valisi yaptı. Hazreti Osman, halifeliği sırasında bütün Suriye’yi onun emrine verdi.
   Hazreti Ömer zamanında 4, Hazreti Osman devrinde 12 yıl, Hazreti Ali’nin hilafeti esnasında 5 yıl, İmam-ı Hasan zamanında Altı ay Şam valiliği yaptı.

İCTİHAD ETTİLER
   Hazreti Osman’ın şehit edilmesinden sonra Hazreti Ali’yi, bütün Müslümanlar halife seçtiler. Hazreti Ali (Radıyallahu anh) önce ortalığı yatıştırmaya çalıştı. Sahabe-i Kiramdan bir kısmı, Hazreti Osman’ın katillerinin hemen yakalanarak kısas yapılmasını istediler. Hazreti Osman şer’an bunu isteme hakkına sahipti. Çünkü kan bağı vardı. Bir kısmı ise susmayı tercih ettiler. Bunlar her birinin başkasına uymayıp, kendi ictihadıyla hareket etmesi dinen lazım idi. Zira Eshab-ı Kiramın hepsi müctehid idi ve her müctehidin kendi ictihadı ile amel etmesi farzdır.
   Bu sırada Abdulalh İbni Sebe adındaki yahudi, bazı cahilleri işe karıştırarak, onları muharebeye sürüklemesi sonucu Cemel ve Sıffin Vakaları meydana gelmiştir.

 ONLAR BU SIKINTININ SEBEBİNİ BİLİYORDU
   Bu gün kendilerine laf düşmeyen inkarcılar sahabelere iftira ediyorlar. Halbuki iki tarafta olan sahabeler birbirlerini hiçbir zaman tekfir etmemiş, sevgi saygıda kusur etmemişlerdir. Mesela Sıffin muharebesi sırasında Bizans imparatoru İkinci Kostantin, hudutlardaki İslam şehirlerine rahatsızlık veriyordu. Hazreti Muaviye ona mektup yazıp: “Bu sarkıntılıktan vazgeçmezsen, şimdi Efendimle sulh yapar, onun askerlerinin kumandanı olur, oraya gelip şehirlerini yakarım, seni domuzlara çoban yaparım.” Demişti.

   Yine aynı zamanda Halife Hazreti Ali büyük bir kalabalık karşısında: “Kardeşlerimiz bizden ayrıldı. Onlar kafir ve fasık değildirler, çünkü ictihadları öyle oldu.” Buyurdu.

FAZİLETLERİ SAYMAKLA BİTMEZ
   Vahiy Katibi olan Hazreti Muaviye’nin sahabenin şahitlik ettiği birçok fazileti vardır. Onlardan bir kaçını burada zikretmek uygun olacaktır.

>ALLAH, MELEKLERİ VE RESULÜ ONU SEVİYOR
   Bir gün Resulüllah’ın hanımı olan kız kardeşi Ümmü habibe’nin evinde başını kızkardeşinin dizine koyup uyumuştu. Peygamberimiz içeri girince kızkardeşi başını kaldırıp yastığa koymak isteyince Resul-i Ekrem Efendimiz: “Dizlerinin üstünde kalsın Ey Ümmü Habibe!” dedikten sonra “Ey ümmü Habibe! Onu çok mu seviyorsun?” buyurmuş, kızkardeşi “Evet Ya Resulallah, nasıl sevmeyeyim, o kardeşimdir” deyince Peygamberimiz: “Ey Ümmü Habibe! Onu sev, Çünkü onu Allah seviyor, melekleri ve Resulü seviyor” buyurmuştur.

>PEYGAMBERİN DUASI
   Resulüllah efendimiz ile çıktığı bir seferde güneşin harareti Hazreti Muaviye’nin yüzüne vurmuş, yüzü kıpkırmızı olmuş terler akıyordu. Peygamberimiz “ey Muaviye, yanıma yaklaş” buyurdu. Yanına yaklaşınca onu atının terkisine aldı. Sonra: “Neren bana temas ediyor?” diye sordu. O da: “karnım, Ya resulallah” diye cevap verince: “Allah’u Teala karnını ilim ve yumuşak huy ile doldursun” buyurdu.

>KIYAMET GÜNÜ BANA KAVUŞURSUN
   Resulüllah Efendimiz’e bir tabak ayva hediye edilmişti. Herkese bir tane verdi. En sonunda bir ayva kalmıştı. Sadece Resul-i Ekrem ve O almamıştı. Kalan bir ayva, Peygamberimizin elinden düştü. Hazreti Muaviye, onu yerden alıp Efendimiz’e vermek isteyince: “Onu al Ey Muaviye! Yarın kıyamet gününde, o ayva elinde olarak bana kavuşursun.” buyurdu.

>ALLAH, SENİN İÇİN YARATTI
   Peygamberimiz ve ashabı Tebük gazvesinden dönerken, Hudeybiye mevkiine geldiklerinde şiddetli bir sıcak vardı. Hazreti Muaviye: “Ya Resulallah! Musa aleyhisselamın kavmine istediği gibi, sen de Rabbinden su talep etmez misin?” dedi. Peygamberimiz: “Ya Muaviye! Bak şurada bir kaya görüyorsun.” Peygamberimiz, Hazreti Muaiye’nin eline ortadan  yarılmış bir çubuk verip: “Ey Muaviye! O kayanın yanına git ve ona bu çubukla vur. Musa bir İmran, senin peygamberinden daha cömert değildir.” Buyurdu. Gösterdiği yere gidip taşa vurunca, baldan tatlı buz gibi su akıverdi.
   Hazreti Muaviye suyu içecekken Peygamberimizi ve Eshabını hatırlayıp geri çekilmek isterken hemen arkasında bulunan peygamberimiz: “Ey Muaviye, iç! Allah’u Teala bu suyu senin için yarattı.” Buyurdu.

>BU AYETİ KİM YZACAK?
   Resul-i Ekrem Efendimiz Mescid-i Saadetlerinde bulundukları sırada Cebrail Aleyhisselam gelip: “Esselamu aleyke Ya Ahmed! Allah’u Teala size selam ediyor. Bugün de sana ve ümmetine ikram olarak bir fazilet verildi.” deyince, Resul-i Ekrem; “Ey kardeşim Cebrail! Bu fazilet nedir?” diye sual etti. Cebrail Aleyhisselam da cevap olarak: “Sana Ayet-el Kürsi’yi ihsan etti” deyince, Resulüllah Efendimiz: “Bu ayeti kim yazacaktır?” buyurdu. Cebrail Aleyhisselam: “Şu kapıdan içeriye ilk giren kişi” dedi. O kapıdan ilk giren ise Hazreti Muaviye’den başkası değildi. Peygamberimiz: “Ya Muaviye! Cenab-ı Hak bu günkü fazileti sana nasip etti” buyurdu.

FATİHA’DAN SONRA AMİN
   Bütün İslam aleminde Fatiha suresinden sonra söylenilen “Amin” ifadesi de Hazreti Muaviye Radıyallahu Anh’ın vesilesiyle olmuştur. Şöyle ki:
  Peygamberimiz namaz kıldırırken, Fatiha suresini bitirdiklerinde Hazreti Muaviye Radıyallahu Anh “amin” dedi. Namazdan sonra Ashabına dönen Peygamberimiz: “Ey Müslümanlar! Hanginiz ‘Amin’ dedi.” Buyurunca, hiç kimse cevap veremedi. Bu hal üzerine hazreti Muaviye: “Ya resulallah! Ondan (amin diyenden) ne istiyorsunuz?” deyince Peygamberimiz:
   “Onu ve Ona tabi olanları cennetle müjdelemek istiyorum” buyurdu. O zaman Hazreti Muaviye: “ben söyledim” deyice Peygamberimiz:
   “Ya Muaviye müjdeler olsun! Onun ve kıyamete kadar onu söyleyceklerin sevabı sanadır” buyurdu

   İşte böyle büyük bir sahabe hakkında konuşmak, Peygamberimizin: “Onu sev, Çünkü onu Allah seviyor, melekleri ve Resulü seviyor” buyurduğu bir sahabe hakkında ileri geri laf etmek ehli Sünnet olan bir Müslümanın sergileyeceği tavır değildir.

   Hazreti Ali Radıyallahu Anh’ı sevdiğini iddia edip, büyük sahabeye dil uzatanlar Hazreti Ali Radıyallahu Anh’den daha mı iyi biliyorlardı ki O: “Kardeşlerimiz bizden ayrıldı. Onlar kafir ve fasık değildirler, çünkü ictihadları öyle oldu.” buyurmuştu.

   O büyük sahabeye iftira atmanın ucu Peygamberimiz’e kadar uzanır. Çünkü Peygamberimizin değer verdiği bir sahabe değerlidir. Aksini söylemek, peygamberimizin yanlış yaptığını iddia etmek olur.

   Ehli Sünnet bir Müslümana düşen, bu sahabeleri sevmek, dil uzatmaktan, onlar hakkında yanlış düşünceler beslemekten sakınmaktır. Allah muhafaza sahabeye iftiranın cezası ahirette ağır olur. Hem onların, hem de onları dizi dibinde yetiştiren Peygamberimizin yüzüne bakamayız…

www.ihvanlar.net

PAYLAŞ