Vade farkı faiz midir?
Bir malın, peşin satılması halindeki fiyatı ile vadeli satılması halindeki fiyatı arasındaki farka, vade farkı denilmektedir. Peşin fiyatı dört bin lira olan bir mal, altı ay vade ile beş bin liraya satılırsa, aradaki bin lira vade farkıdır.
Vade ve taksitlerin, sonunda anlaşmazlık çıkmayacak kesinlikte tayin edilerek yapılan veresiye, vadeli satışlar caizdir.
Vade farkı ile yapılan bir satışın caiz olup olmayışı mütedeyyin esnafı hayli tedirgin etmektedir. Kimileri böyle bir uygulamanın faiz olacağı endişesi ile, ya bu tür muamelelere girmekten kaçınmakta, ya da ticari zorunluluktan dolayı girse bile huzursuz olmaktadır. Her ne kadar bu mesele enflasyonun sebep olduğu günümüze has bir problem gibi görünüyorsa da, çok eskiden ele alınmış ve hakkında görüşler beyan edilmiştir.
Alış-veriş, kâr gayesi güden bir muameledir. Kâr da, kişinin sattığı bir malı, aldığından daha pahalıya satmasıdır. Bu, fiyatların sabit olduğu bir ortamda görünür rakamlarla olabilir. Fakat fiyatların devamlı değiştiği bir piyasada sattığı malın parasını aldığı gün, aynı malı yerine koyamayacak olan bir kimse görünüşte fiyatı alış fiyatından fazla bile olsa kâr değil, zarar etmiş olur.
Vade satışlarının yapılış şeklini iki türlü düşünebiliriz:
1- Satıcı: “Bu malın peşin fiyatı şu, vadeli fiyatı şudur” der, alıcı da bunlardan birisini tayin etmeden “tamam aldım” der. Bu tür yapılan bir satış, fasittir. Çünkü fiyat belirtilmemiştir. Oysa bir satışın sahih olması için fiyatın çekişmeye götürmeyecek şekilde belli olması lazımdır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bir satışta iki şartı nehyetmiştir. Şöyle ki: Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: Bir satış içinde, iki satış yapmayı yasaklamıştır.1
Burada “bir satış içinde iki satış” adı ile tavsif edilen yasak muamele, iki şekilde cereyan eder:
a- Satıcı, müşteriye: “Bu elbiseyi sana peşin on bine, vâdeli on beş bine sattım, hangisiyle istersen al” demesi. Bu caiz olmaz; zira hem, fiyatta müphemlik (belirsizlik) var, akit hangisi esas alınarak yapılacak belli değil.2 İşte bu yasak: İki fiyattan birinin, açıkça belirtilmeden satışı kabul ettiği varsayma esasına dayanır. Aksi durumda, yani “peşin on bine kabul ettim” veya “vâdeli on beş bine kabul ettim” demesi halinde bu satış, câizdir. Şafiîler, Hanefîler ve Cumhur, “Bunun cevazına hükmeden delillerin âmm (genel) oluşlarına” dayanarak, câiz olduğuna hükmetmişlerdir ve asıl olan da caiz olmasıdır.
b- Satıcının müşteriye: “Sana kölemi satıyorum, mukabilinde sen de bana atını satacaksın” demesidir. Burada birinci satış, istikbalde vaki olması kadar olmaması da mümkün olan ikinci bir satışa bağlanmaktadır, dolayısıyla satışla hasıl olması gereken mülk istikrarsız kalmakta, kesinleşmemektedir.
2- Satıcı, malın peşin fiyatını ve belirli vadelere göre vade fiyatını söyler; alıcı da bu fiyatlardan birisini tercih eder ve bunun üzerinden alış verişi kesinleştirirler. Bu şekilde yapılan satış sahihtir ve dinî bir mahzuru yoktur. Bu muameleyi faiz olarak değerlendirmek mümkün değildir Çünkü kâr meşru olduğu gibi, her zaman aynı olmasını gerektiren bir dinî hüküm de yoktur. Bugün % 10, yarın % 25 kârla satmakta mahzur olmadığı gibi, peşin satılması halinde % 25, vadeli satılması halinde % 80 veya başka bir oran kâr konulmasında da bir mahzur yoktur.
Bu iki meseleye ana fıkıh kitaplarımızdan “Mebsut” ta iki yerde temas edilmektedir: Birincisinde özetle şöyle denilmiştir: Satıcı, şu vadeye kadar şu fiyata; peşin fiyatla olursa şu fiyata; yahut, bir ay vade ile şu fiyata, iki ay vade ile şu fiyata derse bu satış akdi fasiddir. Çünkü alış-veriş belli bir fiyat karşılığında yapılmamıştır. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bir satış içinde iki şartı yasaklamıştır. Bu örnek, bir satış içinde iki şartın tefsiridir. Şer’î akidlerde mutlak yasaklama fesadı gerektirir. Fakat taraflar aralarında anlaşır, belirli bir fiyat biçmeden ayrılmaz ve bu tek fiyat üzerine akdi bitirirlerse bu caizdir. Çünkü bu takdirde akdin sahih olmasının şartını yerine getirmeden ayrılmamış olurlar.3
Bedayi’de de mesele böyle izah edilmiştir.4 Mebsût’un ikinci yerinde ise “peşin şu kadara, veresiye şu kadara diye satmak caiz değildir.” ifadesi bulunmaktadır.5 Alemgir, el-Fetava’1-Hindiyye’de de şöyle denilmiştir: Bir kimse peşin şu fiyata veresiye şu fiyata yahut bir ay vadeli olursa şu fiyata, iki ay vadeli olursa şu fiyata diyerek satım akdi yapsa, caiz değildir.6“Bezzaziye” fetvalarında da aynı hüküm bulunmaktadır.7 Tekrar belirtelim ki, bu hüküm, taraflar fiyatlardan birisi üzerinde anlaşmadan ayrılmaları halindedir.
Şuna da dikkat çekmemiz gerekir. Vadeli satışın cevazı konusundaki tereddüt, faiz endişesinden değil, fiyatı kesin belli etmeme ve akit esnasındaki çift şarttan kaynaklanır. Çünkü faiz, aynı cinsten olan veya aralarında alınıp satılmaları tartı veya ölçü ile olmaları bakımından birlik bulunan malların mesela para ile para, buğdayla buğday, arpa… birbirleri ile alınıp satılmaları halinde söz konusudur. Oysa vadeli satışta bu durum söz konusu değildir. Çünkü satılan bir meta, borçlanılan ise paradır. Böyle olmayıp da aynı cinsten olan malların trampası söz konusu olsa ve vadeli olan için fazlalık şart koşulsa da bu faizdir, caiz olmaz.
Bütün bu izahattan sonra şunu da önemle belirtmek isteriz: Bir malı, vâde ile satan kimse, peşin fiyatından daha fazla fiyat istediği takdirde bu ziyadeyi câiz görmeyip, faiz kabul eden fukaha da vardır. Bunlara göre, bu satışa faiz bulaşmaktadır. Çünkü Ebû Hureyre (R.A.) den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
“Her kim bir defada iki satış yaparsa, ona ya iki fiyatın az olanı yahut da riba yani faiz vardır,” buyurmuşlardır.8
Görüldüğü üzere hadis-i şerif, “bir defada iki satışın” yukarıda zikredilen tefsirine göre vade farkında faizli bir muamelenin bulunduğunu ifade etmektedir. Çünkü: “Peşin şu kadara, veresiye şu kadara” şeklinde yapılan satış tekliflerinin caiz olmamasını; satıcı ile alıcının belli bir fiyat üzerinde anlaşmadan akid meclisinden ayrılmalarını sebep olarak göstermek pek uygun düşmemektedir. Zira bu durumda satış bedeli meçhul olduğu için, satış akdi zaten fasid olmaktadır. Esas burada yasaklanan: Sırf vade ve zaman sebebiyle bir farkın açıkça istenmesidir. Meselâ: Bedeli yüz lira olan bir mal, sırf vade sebebiyle 120, 130 veya 150 lira olunca, bu fark acaba neyin karşılığında alınmaktadır. Mal, aynı maldır ve aynı satıcının elindedir. Demek ki bu fark, sadece 100 liranın ödenmesi geciktiği için alınmaktadır. İşte meseleye bu açıdan da bakıldığında, faizin bulunabilmesi için şart olan cins birliliğini ve miktar fazlalığını görmek mümkün olabilir. Binaenaleyh vade farkı, faiz şüphesinden pek uzak kalmamaktadır.
Gerçekten meseleyi ekonomik yönden düşünecek olursak: Alıcı veresiye olarak bir malı alınca, peşin fiyatı akid meclisinde vermek üzere borçlanmıştır. Ancak miktarı muayyen olan bu peşin fiyatı hemen verme imkânı bulunmadığı için vade teklif etmektedir. İşte satıcı, peşin bedeli bir süre geciktirme yani vade sebebiyle aylara veya yıllara göre, her ne kadar bir satım akdi içinde gizlenmek istense de sırf zamana bağlı ve karşılıksız kazanç mahiyetindeki vade farkını almaktadır. Bugün açıkça görüyoruz ki, büyük ticaret müesseseleri, veresiye teklif edildiğinde hemen hesap makinesine sarılmakta ve banka kredi faiz oranları ölçüsünde vade farkı almaktadırlar.
Ancak bu hadis-i şerifteki satış tarzı, şöyle de açıklanmaktadır: Bir kimse, belli bir vade ile bir ölçek buğday mukabilinde bir dinar borçlanır. Vade dolunca, alacaklı, parayı ister. Borç sahibi; ikinci bir vadeye tehirle, “Sana iki ölçek buğday vereyim” der. Burada, birinci satışa dâhil edilen ikinci bir satış araya girmiştir. İşte hadis-i şerif, bunu reddetmekte ve en noksan olanın yani birincinin meşru olduğunu belirtmektedir.
Vade farkı tespit edilirken banka faiz oranlarının veya aylık enflasyon miktarının göz önünde bulundurulması bu hükmü değiştirmez. Yani vade farkını faiz yapmaz. Çünkü: “Ukudda itibar; mekasıd ve meanîyedir, elfaz ve mebanîye değildir.” Yani akitlerde itibar, maksat ve manalaradır, lafız ve kelime yapılarına değildir.9 Vade farkı belirlerken bu yollardan birisine tevessül eden şahsın maksadı, faiz almak değil, parasını enflasyonun aşındırmasından korumaktır.
Peki öyle veya böyle, bu durumda faiz şüphesinden kurtulmanın çaresi yok mu? Var. Çaresi şudur:
İslâm’da umumiyetle narh yani fiyatların devletçe tesbiti değil de, malın piyasaya arzı ve talebi kanunlarına bağlı serbest rekabet esasları dahilinde kendiliğinden oluşacak fiyatlar esas alındığından; satıcı, peşin şu kadara, veresiye şu kadara diye iki fiyat söylemeden, müşterinin peşin veya veresiye alma durumuna göre tek satış fiyatı söylemelidir. Alıcı da pazarlık yapmalıdır. Bu durumda mal, sadece tek bir fiyatla satışa arz edilmiş olacaktır. Müşteriye karşı bir yalan, hile ve aldatma bulunmamak şartıyla, teklif edilen fiyat günlük rayiç fiyattan yüksek olsa bile satım akdi muteberdir. Ayrıca veresiye satışlar yüzünden satıcının, alacağı tahsil etmede ve muhasebe gibi belli miktarda bir masrafı oluyorsa bunu maliyete ekleyebilir.
Bir de veresiye fakat peşin veya ona yakın bir fiyatla satış yapan kimsenin sürümden kazanacağını ve en önemli olarak da: Alıcısına kolaylık gösterdiği için ayrıca karz-ı hasen sevabına nail olacağını unutmayalım.
Yani vade farkını caiz kabul eden âlimlerin bu hükümleri vade farkını almaya tavsiye manasına gelmemektedir. Bu hükümler yani bu konudaki cevaz, ticari hayatın getirdiği şartlardan kaynaklanmaktadır.
Konuyu özetlersek: İslâm ister peşin, ister vadeli olsun alış-verişi mubah kılmıştır. ALLAH Teâlâ şöyle buyurur:
“ALLAH alış verişi helâl, faizi haram kılmıştır.”10 Peşin satışlarda kâr eklemek meşru olduğu gibi, vadeli satışta da meşrudur. Hatta vadeli satışta para bir süre ticaret işinde kullanılamayacağı ve eşyanın alış fiyatlarının yükseleceği dikkate alınarak kâr oranı yüksek tutulabilir. Kısacası, bir kimse peşin alan müşterisine % 15 kâr uygularken altı ay vadeli almak isteyene % 45 kâr oranı uygulasa bu mümkün ve caizdir. Pazarlık safhasında peşin veya aylara göre vadeli fiyat müzakereleri sonunda belirli bir mal ve miktarı belli bir fiyat üzerinde bağlanınca akit tamamlanmış olur. Ancak satıcının peşin fiyatını esas alıp, bunun üzerine banka kredi faizleri eklemek suretiyle müşterilerine faizli finansman kullandırdığını düşünmesi ve vade farkı için böyle bir imaj uyandırılması Müslümanı meşgul etmemelidir. Ameller niyetlere göredir. Anlaşma sağlanınca satılan mal, onun tek fiyat halinde bedeli ve bu bedelin içinde kâr unsuru söz konusudur.
İmam-ı Serahsî, yukarıda belirttiğimiz gibi, vadeli satışta tarafların çeşitli fiyatlar üzerinde pazarlık yapabileceğini belirttikten sonra konuyu şöyle sonuca bağlar: “Taraflar kendi aralarında, anlaşır, belirli bir satış bedeli tespit etmeden ayrılmaz ve bu tek fiyat üzerinde akdi bitirirlerse bu caizdir. Çünkü bu takdirde, akdin sahih olmasının şartını yerine getirmiş olurlar.”11
dipnot
(1) Tirmizi, Buyu; 18; Neseî; Büyu; 73; Muvatta, Buyu: 72; Ahmed b. Hanbel, 1/398
(2) Ahmed b. Hanbel, 1/398
(3) Serahsi, Mebsut, 13/7-8.
(4) Bak. 5/158. 518
(5) Serahsi, a.g.e. 14/36.
(6) Bak. 3/136.
(7) Bak. 4/431.
(8) Ebu Davud, Buyu:55, No:3461; Muvatta, Büyû:72, 2/663; Nesâî, Büyû:73, 7/395-396; Tirmizî, Büyû:18, No:1231.Beyhekî, Sünen, 5/343, Musannef, 8/137
(9) Mecelle, madde:2
(10) Bakara Sûresi:275
(11) Mebsût, 13/7-8