Cami ve Cem evi projesine tepkiler artıyor

Dua ile beddua  yan yana olmazCaminin yanına cem evi projesine tepkiler çığ gibi artıyor. İşte Yeni Akit Gazetesinde Şerafettin Kalay ile yapılan söyleşi:

Dua ile beddua yan yana olmaz

Avrupa İslam Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Şerafeddin Kalay, cami ile cemevi’nin yan yana getirilmesinin ilmen, hukuken ve pratik açıdan da yanlış bir proje olduğunu söyledi. Söz konusu projenin Müslümanlar açısından ilerde daha fazla sıkıntıya sebep olacağını ifade eden Dr. Kalay; “Cami bir ibadet mekânıdır. İslam’ın beş emrinden birisinin yerine getirildiği bir mekândır. Şimdi aynı statüde cemevini yanına getiriyorsunuz. Cemevi, cami ile aynı statüde değildir. Siz cemevini dergâhlar ile yan yana getirseydiniz makul seviye iddiası olurdu ama cemevini caminin yanına getirirseniz o zaman cemevini herhangi bir dergâh seviyesinden bir anda ibadet edilen yer makamına getirmiş oluyorsunuz. Cemevinin içindeki semaları, lanet ve bedduaları da ibadet makamına koymuş oluyorsunuz” dedi.

Öncelikle Alevilik nedir?

Rasulullah’ın (s.a.s.) vefatından sonra halife olarak Hz. Ebu Bekir’in hilafet tayini bazıları tarafından kabullenilmedi. Burada, Rasulullah’ın vefatından sonra yerine geçen kişinin Hz. Ali olması gerektiği ve dolayısıyla Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın onun yerine geçtiği şeklinde bir iddia o günlerde ve daha sonraki günlerde dillendirildi ve genişletildi. Daha sonra meydana gelen hadiselerde Hz. Ali’nin Cemel Vakası, Sıffin, Hakem Hadisesi ve Haricilerin katletmesiyle uğradığı mağduriyet göz önüne getirildiğinde, bu daha fazla dillendirilmeye başladı. Muaviye’nin hilafet iddiasıyla çıkışı sebebiyle Hz. Ali’yi tutanlar, onun safında savaşanlar ve bunu zamanla ifrat boyutuna taşıyanlar tarafından Şiat Ali yani Ali’nin taraftarları gündeme taşındı. Haricilerin zulümleri bunu daha da güçlendirdi.
Sonunda Hz. Ali şehid edilince daha da gelişti ve parladı. Temeli Hz. Ali’nin şehadetine ve de taraftarlığına dayanır ama gelişi Hz. Ali’nin hilafete daha layık oluşundan kaynaklanır. Giderek büyümüş, giderek beslenmiş, bu şehadetle birlikte de patlama yapmıştır. Sadece bu şehadetle de kalmamıştır, arkasından Hz. Hasan’ın uğradığı zulüm ile Hz. Hüseyin’in bütün yürekleri dağlayan şehadeti bunu son derece besleyen gür bir kaynak haline getirmiştir ve oradan doğmuştur. Hz. Ali taraftarlarına ilk önce “Şia”, daha sonra giderek Ali’ye mensup, Ali taraftarları manasına gelen “Alevi” ismi konulmuştur.
Peki, Alevilik mezhep mi?
O yıllarda mezhep değildi sadece tarafgirlikten ibaretti. Tabii daha sonra giderek ıslahlaştı ve mezhepleşti. Mezhepleşti derken, bütünüyle usulü, sistemi, fikirleri, dünya ve hayat görüşleri var manasında söyleyemeyiz ama mezheplerin öyle olması gerekir. Mezhep olmak kolay değildir, usulü ile İslam’a bakış açısı ile tarzı ile değerlendirilişi ile kısacası plan ve projeleri ile bir sistem halinde olması gerekir.
“TÜRKİYE’DE NAMAZLA,
NİYAZLA İLGİSİ OLMAYAN
ALEVİ ZİHNİYET GALİPTİR”
Türkiye’de Alevilik nasıl?
Şimdi Alevilik bu mecradan çıkınca kaynağı Kur’an-ı Kerim ile Allah Resülünden gelen sünnet olmamıştır. Ana kaynakları olmamıştır. Ana kaynak olmayınca bunun yerini duygu, şehadet duygusu doldurmuştur. Hz. Ali’nin uğradığı haksızlık doldurmuştur. Hz. Hüseyin’in ve Ehli Beyt’in Kerbela’da katledilişleri doldurmuştur. Ama kaynağınız ilim, irfan, Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünneti olmazsa, kaynağınız duygu olursa, bu duygu sizi çok fazla taraflara çeker, götürür.
Bu yüzden Şia’nın içerisinde giderek aşırılıklara düşenler ve daha baştan başlayarak, aşırı derecede parçalanmalar görülmüştür. Dolayısıyla Aleviler ve Şiiler öyle bir, iki, üç, beş grup değildir, o kadar çok grup vardır ki, hayret edersiniz.
Bunların içerisinde üç tanesinin sistem olarak kitabı vardır. Bunlar Zeydiler, İmamiler ve Caferilerdir. Bunların dışındakilerin abdest, namaz, oruç gibi hiçbir ibadetle ciddi bir bağlantısı yoktur. Birçokları ateizmin kucağına düşmüştür. İslam’a düşmanlığa, Kur’an-ı Kerim’e düşmanlığa, Hz. Ali’nin katlindeki şahısdan başlayarak, İslamî bütün değerlere, Beytullah’a düşmanlığa varacak kadar ciddi bir düşmanlık içerisindedirler. Bunu da çok fazla gizlemiyorlar. Türkiye’de namazla, niyazla ilgisi olmayan Alevi zihniyet daha galiptir.
Cemevi nedir?
Köy odalarında toplanılıp, çayların içildiği, kendilerince muhabbetlerin edildiği, ilahilerin söylendiği, semahların yapıldığı bu toplantılara “Cem” diyorlardı. Bu toplantıların basamakları vardır. Bunların icra edildiği mekânlara ihtiyaç duyuldu. Giderek bu durum yayıldı ve genişledi. Türkiye’de eskiden Aleviler gün yüzüne çıkmazken, İran’ın tesiri ile çok defa Alevi olduğunu söylemeyen, saklayan kişiler, gün yüzüne çıktı. Bununla beraber cemevleri de gün yüzüne çıkmaya başladı. Önce tabela asmaya başladılar, daha sonra yollarda cemevine giden levhalar görülmeye başlandı. Giderek cemevlerini kendilerinin bir ibadethanesi haline getirme çalışmaları hızlandı ve devam etti.
Türkiye’de cami-kilise, cami-havra yan yana deniliyor. Şimdi ise cami-cemevi yan yana oldu. Bu durum ilerde cemevine bir ibadethane statüsü verilmesini mi planlıyor?
Evet. Ben bu konudan dolayı endişeliyim. Şöyle diyelim, “cami-kilise yan yana”yı kimler dile getiriyor? Gerçekten camiye bağlı olanlar dile getirmiyor. Ya cami ile bağı kopuk olanlar veyahut Avrupa özentisinin sancısını derinden hissedenler dile getiriyor.
Dünyada küresel bir din edinilmek isteniyor. Dünyada gençlik bir buhran içerisindedir. Ciddi bir boşluk vardır. Avrupa’daki gençler alkol ve uyuşturucunun etkisindedir. Hindistan’daki gençler manevi boşluğun içerisinde saatlerce yoga yapıyor, Nirvana’ya erişmeye çalışıyor, Budistlerle oturuyor. Dünyada gençler depresyon yaşıyorlar, boşluk hissediyorlar ve ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Küresel bir din ise İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik, Budizm ve Şintoizm gibi çok farklı inançlardan hoşa giden ne varsa onları alıyorlar. Mesela, Moon tarikatı bunlardan bir tanesidir.
Türkiye’de de Fethullah Gülen yani Gülen Hareketi mi bu çalışmayı yürütüyor?
Fethullah Gülen iyi geçiniyor, iyi gayret ediyor ama bunun fikren bir mensubu mudur, kendisi bunu arzu eder midir, bu vebal getirecek bir sorudur. Rabbime havale ederim ama ciddi bir şekilde bunun sinyallerini alıyorum. Sadece onunla ilgili değil birçok grubun içerisinde, Türkiye’de bununla ilgili maaşlı olarak çalışan insanlar var. Abant toplantılarının, Dinlerarası diyaloğun, Semavi dinler sözünün, Hatay’ı Medeniyetler’in Beşiği şeklinde çok dinli göstermenin altında bu var.

Cemevi, namaz kılmayan Alevilerin buluştukları bir noktadır
Bu noktada Gülen Hareketi ve CEM Vakfı’nın ortaklaşa organizasyonuyla cami ile cemevinin yan yana getirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cami ile cemevinin yan yana getirilmesi ilmen, hukuken ve pratik açıdan da yanlış bir projedir. Müslümanlar açısından ilerde daha fazla sıkıntıya sebep olacaktır. Cami bir ibadet mekânıdır. İslam’ın beş emrinden birisinin yerine getirildiği bir mekândır. Aynı zamanda ilim merkezi olmalıdır, ilmin mekânıdır. Şimdi aynı statüde cemevini yanına getiriyorsunuz, cemevi, cami ile aynı statüde değildir. Burada cemevine ibadethane dersek, içindeki semaya, ellerin göğse vurularak, dönüşüne ibadet mi diyeceğiz? Bunlar namazın karşılığı mı? İslam’da böyle bir ibadet şekli var mı?

Caminin yanına cemevi yapıyorsanız yarın Mevlevi de caminin diğer tarafında sema yapmak isterse haklı olur. Siz cemevini dergâhlar ile yan yana getirseydiniz makul seviye iddiası olurdu ama siz cemevini caminin yanına getirirseniz o zaman cemevini herhangi bir dergâh seviyesinden bir anda ibadet edilen yer makamına getirmiş oluyorsunuz ve içindeki semaları, lanet ve bedduaları da ibadet makamına koymuş oluyorsunuz.

Cemevi, Türkiye’de namaz kılmayan Alevilerin buluştukları noktalardan bir tanesidir. Şimdi cemin üçüncü kademesinde lanetleme/beddua bölümü vardır. Bu bölümde, Hz. Ebu Bekir’e, Hz. Ömer’e, Hz. Osman’a, binlerce sahabiye, Ehli Sünnet’e beddualar ediliyor.
Siz cami ile cemevini yan yana getirerek, bir yanda Allah’a ibadet edilecek, Kur’an-ı Kerim okunacak, Rasulullah’a salatü selam getirilecek, Allah Rasulü’nün öğrettiği şekilde namaz kılınacak, diğer tarafta ise semah yapılacak, dile gelmeyecek, vicdanlara sığmayacak ağır ifadelerle hakaretler yağdırılacak. Bu normal bir davranış değildir.
Lanetleme/beddua bölümünü dinleseniz bütün tüyleriniz diken diken olur. Cemevlerini bir zamanlar kameralara açmaya niyet ettiler. Semah bölümünü seyrettiriyorlar ama, bir kerecik olsun lanetleme/beddua bölümünü seyrettiniz mi? Cemde bu bölüme geçilince içeriye alamayacaklarını söylediler, kabullenmediler ve kabullenmezler de. Bu bölümü bir başkasına göstereceklerini zannetmiyorum. Bundan sonra da zannetmiyorum. Çünkü bu bütün nefislere ağır gelecektir.

Müslümanlar daima uyanık olmalıdır. Biz kucaklayıcı olmak zorundayız. Biz Hz. Ali’ye olan sevgimizi, Hz. Hasan’a olan sevgimizi de, Hz. Hüseyin’e olan sevgimizi de, Ehli Beyte olan sevgimizi de gündeme getirmeliyiz, taşımalıyız ve bu konuda kucaklayıcı olmalıyız. İtici olmamalıyız ama gafil de olmamalıyız. Başkalarının tuzağına düşecek kadar basiretsiz de olmamalıyız. Genel tavrımız bu olmalıdır. Hiçbir zaman kusura bakmasınlar biz cami ile cemevini aynı seviyede tutacak kadar salak da olmamalıyız.

“CHP, ALEVİLERİ
TETİKÇİ OLARAK
KULLANIYOR”

Gezi Parkı olaylarında ölen gençlere bakıldığında hepsinin Alevi olduğu görüldü. Bu durumu nasıl görmek gerekiyor?
Halen solcular, ateistler ve CHP, Alevileri tetikçi olarak kullanmaya devam ediyor. Bu insanlar yapı olarak boşlukta oldukları için ne yazık ki bir nevi bu kullanıma uygunlar. Bu yüzden esasen kendi milletine düşen insanlar kendilerini bir testten geçirmelidir. Neyiz? Ne olduk? Nereye gidiyoruz ve nelere sebep olunuyor? diye kendi milletini koruyan, gözeten insanlar haline gelmelilerdir. Bu nevi tetikçilikten kendilerini geri çekmenin bir yolunu bulmalıdırlar.
Alevi-Sünni diyaloğuna nasıl bakıyorsunuz?
Diyalog şimdi moda olduğu için elbette doğru değil. Dinlerarası diyalog da son derece yanlıştır. Müslüman, bir Hıristiyan ile Yahudi ile konuşamaz mı, görüşemez mi? Belli bir noktada arkadaş olamaz mı, gelip, gidemez mi? Ona kibar davranamaz mı? Elbette ki olur. Ben gayrimüslim ile konuşamazsam, İslam’ı kime tebliğ edeceğim. İslam’ın güzelliklerini kime aktaracağım. Onlarla iç içe yaşamazsam, İslam’daki güzellikleri nasıl hissettireceğim veya Alevilerle irtibat kurmazsam, onların gönlünü alıcı davranmazsam, Ehli Sünnet’in Hz. Hüseyin sevgisinin veya Hz. Ali sevgisinin bendeki varlığını nasıl hissettireceğim. Bu elbette ki diyalog ile olur ama bunu birileri organize ediyorsa sormak gerekiyor, bu ipin ucu kimin elinde? İnsan gibi bir insanın elinde mi, yanlış bir kişinin elinde mi? Bugünkü çektiğimiz sıkıntılardan bir tanesi budur.

ALEVİLERİN
DERDİ MAAŞTIR
Aleviler, cemevlerinin ibadethane statüsünde olmasını ve devlet tarafından maaş gibi bazı muafiyetler ve tahsisatlar yapılmasını istiyor. Bu durumu nasıl görmeliyiz?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda 150 binden fazla kişi çalışıyor. Alevilerde kendi dedelerinin orada imam statüsünde olmasını istiyor. Alevilerin asıl derdi maaştır. Bu insanların okuma, yazma ile ilişkisi yoktur. Bu insanların ilim diye bir derdi de yoktur. Bu insanlar sadece duygu üzerine yüklü, bazen mezhep bağıyla bağlı meselelerden dolayı “Dede” haline geliyorlar ve kendilerine de bir nevi kudsiyet veriliyor.
İlmi bir badireden geçmeleri, dirsek çürütmeleri, göz nuru dökmeleri lazımdır. O zaman bu zihniyetlerin birçoğunu terk ederler de kendilerine gelirler ama siz imamın geçtiği tahsil devresini, yıllarını ve emeğini düşün, dedelerin halini düşün. İkisini yan yana getirmek ne kadar doğruysa o kadar yan yana getirilebilir.

PAYLAŞ